KıbrısSürmanşetTeknoloji&Bilim

Meteoroloji Mühendisleri Odası: Potansiyel tehlike sadece havanın ısınması değil




Meteoroloji Mühendisleri Odası, Dünya Meteoroloji Günü nedeniyle yayımladığı mesajda, kurumun sadece afet dönemleri hatırlanan değil, 24 saat mefhumuna göre çağdaş bir yapıya kavuşturulması gerektiğini vurguladı

MMO: İş birliğinin geliştirilmesi amaçlanmaktadır

Yazılı açıklama yapan oda, Birleşmiş Milletler‘in (BM) bir uzmanlık kuruluşu olan “Dünya Meteoroloji Teşkilatı” ana sözleşmesinin yürürlüğe girdiği tarih olan 23 Mart (1950) her yıl Dünya Meteoroloji Günü olarak ilan ettiğini hatırlattı.

Açıklamada, “Dünya Meteoroloji Teşkilatı her yıl güncel bir konu belirlemekte ve ülkelerin meteoroloji teşkilatlarınca bu konu çerçevesinde konferanslar düzenlenerek meteorolojinin halka daha iyi tanıtılması, halkın ve kurumların meteorolojik bilgi ve hizmetlerden daha fazla yararlanması, üniversiteler, kurum ve kuruluşlarla meteoroloji teşkilatı arasındaki iş birliğinin geliştirilmesi amaçlanmaktadır” denildi.

“Potansiyel tehlike sadece havanın ısınması değildir”

Açıklama şöyle devam etti;

“Sanayi devrimi ile birlikte artan ve aşırı miktarda tüketilen petrol, kömür ve doğal gaz gibi fosil yakıtlar ve arazi örtüsündeki değişimler nedeniyle, büyük miktarda zararlı gaz ve parçacıklar atmosfere salınmaktadır.

Bunların sonucu olarak, atmosferdeki sera gazlarının miktarlarında önemli artışlar olmuştur. Bu artışlardan dolayı atmosferde kuvvetlenen sera işlemi de beraberinde günümüzdeki küresel iklim değişimi ve küresel ısınma problemini ortaya çıkartmıştır.

Temel problemimiz, insan etkinlikleri nedeniyle atmosferin güneş enerjisini yutması ve yayınlaması şeklini değiştirmiş olmasıdır. Bunun potansiyel tehlikeleri sadece havanın ısınması değildir. Örneğin; yükselen deniz su seviyesi azalan toprak neminin çok daha sosyoekonomik etkileri olabilecektir.

“Akdeniz ülkeleri iklim değişiminden en fazla etkilenecek ülkeler arasında”

Belki insanlar hızlı bir iklim değişimine kendini uydurabilir ve ondan korunabilir, fakat bitkiler ve hayvanlar bu değişimlere ayak uyduramadığı için insanların besin zincirini de oluşturan tüm ekolojik sistem tehlikededir.

Hükümetler arası İklim değişikliği panelinin (IPCC), yayınlanan en son raporunda, insan faaliyetlerinden kaynaklanan sera gazlarının 1850-1900 yıllarına kıyasla küresel sıcaklığı yaklaşık 1.1 ˚C artırdığı ve küresel sıcaklığın gelecek 20 yıl içinde 1.5 ˚C artmasının hatta bu rakamın da aşılmasının beklendiğini açıkladı.

Yine bu rapora göre küresel iklim değişiminden en fazla etkilenecek ülkeler arasında bizim de içerisinde bulunduğumuz Akdeniz ülkeleri yer almaktadır.

Günümüze bakacak olursak tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de tüm hava olaylarını ekstrem değerlerde yaşamaya başladığımızı görebiliyoruz. Kısa süreli ve şiddetli yağışlar, gölgede 45 ˚C’leri bulan sıcaklıklar, sayısı artan sıcak hava dalgaları ve toz hadisesi, şiddetli kuraklıklar.

“Karar vericilere bu bilgi desteğini sağlamamız gerekmektedir”

Gelişmiş ülkeler gelecek 10, 20 ve 50 yıl hatta daha uzun sürelerde iklim değişiminin nasıl olacağını, bundan kendilerinin ve dolayısıyla dünyanın nasıl etkileneceğini bilmek amacıyla araştırmalar yapmaktadır. Bu araştırmaların sonuçlarına göre, ülkeler stratejilerini belirlemektedir.

Bu nedenle, iklim değişiklikleri tahminlerine göre, bizim de ülkemizde su kaynaklarımızın, tarımımızın ve ormanlarımızın, genel olarak ekosistemin olası etkilenme derecelerini araştırmak, tespit etmek, çözüm önerileri ortaya koymak ve karar vericilere bu bilgi desteğini sağlamamız gerekmektedir.

Afet; bir olayın kendisi değil, doğurduğu sonuçtur. Doğal afet diye birşey yoktur. Doğa olayının afete dönüşmesi, olayın şiddetine bağlı olmasının yanında, risklerin azaltılması faaliyetlerinin yetersizliğinden kaynaklanır.

Meteoroloji Mühendisleri Odası olarak özellikle ülkemizde son yıllarda yaşanan şehir selleri ile ilgili olarak yaptığımız çalışmalarda gelecek 5,10,50 ve 100 yılda en şiddetli yağışların ilk bir saat içerisinde olacağı belirlenmiştir. Bu çalışmalarımızın özellikle yerel yönetimler tarafından dikkate alınıp alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda yapılması gerekmektedir.

Afet yönetimi

Afet yönetimi: Risk yönetimi ( afeti önlemek)+ kriz yönetimi (afet olduktan sonrasında müdahale etmek) olarak iki bileşenlidir.

Ülkemizde ne yazık ki afet yönetimi bir kalkınma problemi değil, bir müdahale problemi olarak görülmektedir. Bu nedenle çalışmaların büyük kısmı müdahaleye yani insanları enkaz altından nasıl çıkarırız sorusuna yönelik olmaktadır. Sonuç olarak mevcut kaynaklarımızı emniyetli ve güvenli gelişmeye değil, acil yardım ve onarıma harcamaktayız. Oysa ki Risk Yönetimine harcanacak 1 TL, kriz yönetiminde harcanacak 10 TL’ye eşittir.

Afetleri dikkate almadan çevre sorunlarını azaltmak ve sürdürülebilir bir kalkınmayı başarmak mümkün değildir. Afet yönetimi programı dahilinde yapılmayan yatırımlar, afet sonrası zarar olarak geri dönmektedir. Bu yüzden tehlike ve zarar analizleri ile birlikte riskleri belirlemek, değerlendirmek ve yönetmek sürdürülebilir kalkınmanın ayrılmaz bir parçasıdır.

“Ülkemize sadece afet olduktan sonra toplanan bir yapı yerine 24 saat çalışan bütünleşik, çağdaş bir yapı temenni ederiz”

Afet ve acil durumlarda birey, kurum ve toplumun kendi başlarına neleri yapabileceklerinin belirlenmesi ve bunların uygulamalı olarak öğretilmesi için gerekli olan afet acil yardım planları, afet bilinci ve eğitimi vb. konularda evrensel standart, bilimsel esas ve ölçüler takip edilmeli ve bunlardan taviz verilmemelidir.

Meteoroloji bilimine gönül veren herkesin Dünya Meteoroloji gününü kutlarken, ülkemize sadece afet olduktan sonra toplanan bir yapı yerine 24 saat çalışan bütünleşik, çağdaş ve toplum tabanlı bir yapının en kısa sürede kazandırılmasını temenni ederiz”









Başa dön tuşu