DünyaInstagramKıbrısManşetSiyaset

Solakoğlu: Yol genişletme talebi son derece meşru ama “insani yardım” terimi yersiz






HaberSol yazarlarından emekli diplomat  Engin Solakoğlu, Pile’de yaşanan olayları “uluslararası hukuk“, “haritalar“, Birleşmiş Milletler’in (BM) yapısı ve Kıbrıs‘la ilgili “BM kararları” eşliğinde yorumladı, BM Barış Gücü‘nün KKTC makamlarının hiçbir talebini ya da kararını dikkate almak zorunda olmadığını belirtti

Solakoğlu’nun HaberSol’daki köşesine taşıdığı yazısı şu şekilde;

Uluslararası hukukun ne olduğu, hatta gerçekte var olup olmadığı tartışmaya son derece açık bir konu. Uluslararası hukukun mevcudiyetine dair somut kanıtlardan biri Birleşmiş Milletler (BM) denilebilir.

II. Dünya Savaşı sonra kurulan “düzenin” görünür çatısı BM. BM’nin kısmen bağlayıcı kararlar alabilen en önemli icra organı ise BM Güvenlik Konseyi (BMGK). Herkes biliyor mutlaka ama tekrar etmekte sakınca yok. BMGK’nın beş daimî üyesi var. ABD, Birleşik Krallık, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti ve Fransa.

Bu 5 ülkenin veto hakkı var. Bunun açık anlamı BMGK’nden istemedikleri bir kararın çıkması engelleyebilmeleri. Geri kalan ve iki yıllığına kendi kıtasal gruplarından seçilen 10 ülkenin yetki ve ağırlıkları aksesuar olmanın ötesine geçmiyor. Bir de devlet büyüklerine gerek duyduklarında “biz BMGK üyeliğine seçildik, sizi ayakta uyutarak soyuyor olabiliriz ama çok aslan/kaplan ülkeyiz” diye böbürlenme imkânı veriyor. Bu da az şey değil. Her zaman alıcısı çıkıyor kimi tanıdık ülkelerde.

BMGK’nın önemli yetkilerinden biri de bir yere Barış Gücü göndermek. Çatışma yaşanan bir alana, bölgeye çeşitli gönüllü ülkelerin verdiği askeri birlikler her çatışmaya göre değişebilen yetkilerle gönderiliyor. Doğal olarak bunun için 5 daimî üyenin uzlaşması şart.

Aman ne sıkıcı, ne teknik yazı demeyin şimdiden. Devamında muhtemelen daha da sıkıcı şeyler okuyacaksınız. Zira bugün Kıbrıs yazacağım. Türkiye’de kimsenin duymak ve okumak istemediği bir konu. Genel olarak Kıbrıs denince akla iki başlık geliyor Türkiye’de. Birincisi fetih, ikincisi kumar.

Özetlersek sabahlara kadar rahatça kumar oynamak için fethedilmiş bir toprak parçası. Elbette daha kısıtlı kesimler için başka anlamları da var Kıbrıs’ın, özellikle de KKTC dediğimiz kuzeyinin: Arazi rantı, ballı ihaleler, mafya, devlet adına cinayet işleme özgürlüğü vs.. Geçelim onları.

Bugün deşmeye çalışacağım mesele Pile’de yaşananlar. Hani şu BM Barış Gücü askerlerine “Türk’ün kahredici gücünü” gösterdiğimiz ve kimi hukuken mümeyyizliği ziyadesiyle tartışmalı siyaset erbabının muhtemelen beş-altı kişi yardımıyla yüksek konçlu çizme giymesine vesile olan gelişmeler.

Kıbrıs’ta Türklerin Pile (küçük ses uyumu önemli tabii), Rumların Pila dedikleri bir köy var. Biz Kıbrıs’ı Rumların ve Türklerin ağız burun dalaşıp sonunda ikiye böldükleri bir ada olarak biliyoruz ya, yanlış. Kıbrıs iki değil dört egemenlik bölgesine bölünmüş bir ada. Türkler ve Rumların yanı sıra Birleşik Krallığın da toprakları var adada. Bunlara Egemen Üs Bölgeleri deniyor.

Birincisi Agrotur/Akrotiri, ikincisi Dikelya. Üs deyince aklınıza sadece iki askeri tesis gelmesin. Ada yüzölçümünün yüzde 3’üne denk gelen 256 km2 büyüklüğünde bir araziden bahsediyoruz. Dünyada yüzölçümü bundan daha küçük ülkeler var. Dördüncü egemenlik bölgesi ise Ara Bölge, Yeşil Hat gibi isimlerle anılan BM Barış Gücü (BMBG) denetimindeki arazi. 180 kilometre uzunluğunda, genişliği 4 metreyle 7 kilometre arasında değişen bir bölgeden söz ediyoruz. Zor mu geldi? Daha yeni başlıyoruz.

Hikayemiz bu üslerden ikincisinde, Dikelya üs bölgesinde geçiyor. Pile köyü işte bu arazinin içinde. Hukuken bizim GKRY dediğimiz Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarında da değil, KKTC topraklarında da. Pile köyü, Dikelya arazisi içinde ama aynı zamanda Ara bölge statüsünde. Daha açık bir deyişle BMBG denetiminde. Köyün özelliği Ada’da iki halkın ayrı etnik ve hukuki kimlikleriyle yan yana yaşadıkları tek yerleşim olması.

Pile Kıbrıs gündeminde aralıklarla kendisine yer bulabilen bir konu. Haliyle kimse birbirini boğazlamıyor ama kimi zaman yerel, kimi zaman devletlerden kaynaklı sorunlar sebebiyle belirli aralıklarla çok ileri seviyelere taşınmayan itişme kakışma yaşanıyor. Türk ve Rum tarafının milliyetçi medyası için “alevli” veya “alevlendirilebilecek” malzeme hep mevcut özetle.

Bu seferki krizimiz yolla ilgili. KKTC topraklarındaki Beyarmudu köyünden Pile’ye bağlanan yol eski ve yetersiz. Rum tarafına bağlanan yol ise zamanında genişletilmiş. Türk tarafının yolu genişletme talebi son derece meşru bu bakımdan. Talep için kullanılan “humanitarian/insani yardım amaçlı” terimi ise yersiz. Olur olmaz çiğnenen bir sıfat zaten bu dünyada. Yolun genişletilmesinin insani yardımla bir ilişkisi yok.

Pile’de yaşayan Türklerin ezici çoğunluğu İngiliz üslerinde çalışıyorlar ve ortalama refah seviyeleri adanın Kuzeyindekilerden daha düşük değil. Yani, öyle Darfur’daki mültecilere veya D. Karabağ Ermenilerine benzer bir durum yok ortada. Buna karşılık yineleyelim, yolun genişletilmesi doğal ve karşılanması gereken bir ihtiyaç.

Okuduklarımdan anladığım kadarıyla KKTC makamları Ara Bölgeden geçecek bu yol için BM’ye zamanında başvurmuş ama bir türlü olumlu yanıt alamamışlar.

Bunun teknik detaylarına hâkim değilim ama bu tavrın birkaç sebebi olabilir. Bunlardan birincisi Rumların “yolun askeri amaçlarla kullanılacak olması” gibi bir deli saçması gerekçeyle itiraz etmiş olmasıdır. İkincisi, Barış Gücü’nün bağlı bulunduğu BMGK’nın bu konuda bir karar almamış ya da alamamış olmasıdır. Bunu açmak gerekiyor.

Girişteki metni anımsayalım. BMGK’nın 5 daimî üyesinin uzlaşmaya varmadığı hiçbir karar alınamaz ve uygulanamaz. Peki KKTC’ye karşı bu tavrın nedeni ne olabilir? Öncelikle halen dünyanın muhtelif yerlerinde birbirlerinin ayağına çelme takmakla ziyadesiyle meşgul 5 ülkenin öncelikleri arasında Pile-Beyarmudu karayolunun üst sıralarda yer bulabilmesi pek mümkün değil. Konuya ilişkin dosya BMBG yönetimi ile BMGK Sekretaryası arasında bir masada bekliyor ya da bekletiliyordur. Kıbrıs Cumhuriyeti de bu sürecin uzaması için elinden geleni yapmış ve zorlanmadan başarılı olmuştur. BMGK Rumları dinlemiş Kıbrıslı Türkleri kaale almamıştır. Çünkü “Haçlı ittifakı”? Gerçekler kimi zaman karmaşık ve üzücü olabilir ama hayır değil.

Dünyanın önce bir gaz bulutu olduğunu bilmezseniz altı günde yaratıldığı gibi çocuk masallarına inanmanız kolaylaşır. İşte Kıbrıs da bir zamanlar bir çeşit gaz bulutuydu. Kıbrıs Cumhuriyeti ABD’nin arka planda dikkatle izlediği Birleşik Krallığın başı çektiği Türkiye ve Yunanistan’ın da katıldığı bir süreç sonucunda kurulduğunda o zamana dek alışılagelmiş devletlere hiç benzemeyen, kurucu olması gereken halkların rızasına sahip olmayan, egemenliği bölünmüş, geleceği belirsiz, uzun boylu yaşayacağına kimsenin inanmadığı bir gaz bulutuydu. Anlaşmanın yazılı olmayan ama herkesin bildiği temel amaçlarından biri ise yaşayanların mutluluğu filan değil “Komünizm canavarının” Akdeniz’deki bu koca adaya yuva kurmasını önlemekti.

Bu gaz bulutu beklendiği gibi 20 Aralık 1963’te patladı. Biz bu boğazlaşmayı Kanlı Noel olarak biliyoruz. Sonucu Kıbrıs Ortaklık Cumhuriyeti’nin fiili ölümüdür. Bir başka ve bugünkü yazımızın konusuyla yakından ilgili sonucu ise adaya Barış Gücü gönderilmesi kararıdır. Karar BMGK’ya aittir. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği de o kararın imzacıları arasındadır. Buna karşılık şunu not düşelim ki alınganlık olmasın: Çin Halk Cumhuriyeti o sırada BMGK üyesi değildir ve Çin, Milliyetçi Çin tarafından temsil edilmektedir.

Ne demiştik? BMGK Kanlı Noel olayları üzerinde toplanmış ve 4 Mart 1964 tarihinde Kıbrıs’a Barış Gücü gönderilmesine dair kararı almıştır. Kararın numarası 186’dır. 186 sayılı kararın üç muhatabı vardır: Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs Türkleri’nin bütün organlarından çekildikleri ya da atıldıkları (sonuç değişmiyor) Kıbrıs Cumhuriyeti. 186 sayılı karar Kıbrıs Cumhuriyeti’nin BMGK tarafından bütün adayı temsil eden hükümet olarak tanındığının uluslararası hukuk tahtındaki somut belgesidir.

O tarihten itibaren BM Kıbrıs Barış Gücü’nün resmi muhatabı ortaklık vasfını yitirmiş ama hukuki varlığını sürdüren Kıbrıs Cumhuriyeti’dir. Bu yüzden de Barış Gücü’nün görev süresinin uzatılması BMGK kararı ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin onayına tabidir.

Yine o yüzdendir ki, yakın zamana kadar altı ayda bir, son zamanlarda ise yılda bir alınan buna dair karar her açıklandığında KKTC ve Türkiye Cumhuriyeti birer açıklama yaparak uzatma konusunda Kıbrıs Türk tarafının onayının alınmamasını kalıplaşmış ifadelerle eleştirirler.

Pile yolu konusunda çıkan kavganın özü budur. BM Barış Gücü dayak da yese, KKTC Dışişleri Bakanı’nın lacivert gözlerinin meftunu da olsa KKTC makamlarının talep ve kararlarını dikkate almak zorunda değildir. Bunun anlamı BM gözünde iki yönetimin eşit olmadığıdır ve kaynağı da BMGK’nın 186 sayılı kararıdır. “Bize ayrımcılık yapıyorlar” argümanı bu yüzden sadece iç kamuoyunda enayi oyalama amaçlıdır.

Pile konusunda BMGK’nın yaptığı ortak açıklama da 186 sayılı kararın ruhuna sadıktır. Aradan nerdeyse yarım asır geçmiş, Milliyetçi Çin’in yerini Çin Halk Cumhuriyeti, Sovyetler Birliği’nin yerini Rusya almıştır ama ne gariptir BMGK’nın pozisyonu değişmemiştir. O arada kimi ademler “Rusya KKTC’yi tanıyacak” yollu heveslenmişler ama heveslerinin üzerine bir bardak serin su içmekle yetinmişlerdir.

Olmaz ama, “Eee peki da nasıl yapacayık bu yolcuğu?” diye soran olursa diye devam edelim.

BM Barış Barış Gücü adaya konuşlandıktan sonra elbette Kıbrıs Cumhuriyeti makamlarını muhatap almıştır ama özellikle Makarios rejimi tarafından gerçek bir kuşatma altında yaşatıldıkları dönemde yetkilerini zaman zaman da aşarak Kıbrıs Türkleri’ne yardımcı olmaya çalıştığı da vakidir.

BM Barış Gücü’nü “düşman” olarak tanıtmak tarihsel gerçekliğe aykırıdır. Dünyanın birçok yöresinde olduğu gibi, kafasında bin bir tilki dolaşan beş daimî üyenin çeşitli kaprisleri sebebiyle son derece kısıtlı bir görev yönergesiyle görev yapan BM Barış Gücü Kıbrıs’ta elli yıl önce Kıbrıslı Türkleri korumakta da yetersiz kalmış olabilir. Bu şimdi koca bir TSK Kolordusu’nun bulunduğu adada birkaç yüz Barış Gücü askerlerini dayak arsızı yapmaya kalkışmanın gerekçesi olamaz.

Yine görev yönergesi nedeniyle 1974 sonrasında öncelikle TSK’yı (adadaki adlandırmaya uygun söylersek Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı, KTBK’yı) muhatap alan BMBG zaman içerisinde Kıbrıs Türkleri’nin silahlı kuvveti olan GKK ile de gayrı resmi seviyede temas kurmuştur. Kıbrıs’ta Türkiye ve KKTC Federal Çözüm hedefine söylem ve eylem düzeyinde bağlı kaldığı dönemlerde bu ilişki olabildiğince sağlıklı yürümüş ve somut işbirliği alanları açmıştır.

Yağma, rant ve bilinçli yoksullaştırmanın olmazsa olmazı Ulusalcı/Milliyetçi yaygaranın bize unutturduğu gerçeklerden biri KKTC’nin ilanı sırasında yayınlanan bağımsızlık bildirgesinde doğrudan federal çözüme atfın bulunduğudur. İnanmayan ve okuma yazma bilenler açıp bakabilirler. Benim hiçbir şekilde inanmadığım “Federal Çözüm” idealdir, değildir, olur olmaz başka bir tartışmanın konusudur. Ancak tartışılmaz olan KKTC’nin bugüne kadar uluslararası hukuk alanında (örneğin AİHM içtihadında) sağlayabildiği göreli meşruiyetin temel kaynağının bu hedefe bağlılık olduğudur. Bu kaynak ortadan kalktığı anda, daha açık bir deyişle “iki devletli çözüm” ısrarı sürdükçe BMGK açısından da BMBG açısından KKTC müteahhit buldozerleriyle BM araçlarını mahmuzlayan bir yapıdan ibaret görülecek ve ciddiye alınmayacaktır.

Üzüm yemek isteyen bağcıyı dövebilir. Yalnız bağcının ailesi kalabalıksa üzümün çöpüyle, o da yoksa avucunu yalamakla yetinir. Diplomasi işte tam da böyle, kol kuvvetinin yetmediği durumlarda gereklidir. KKTC’nin de Türkiye’nin de Kıbrıs konusunda yetişmiş, donanımlı, birikimli diplomatları hem federal çözüm hem de yol gibi tali ve teknik bir konuda süratle mesafe alabilecek yetenektedir.

Yok niyetiniz, hır çıkartıp, bazı çıplak gerçekleri, örneğin on yılların ortak emeği ve en çok da Kıbrıslı Türk elektrik emekçilerinin özverisi sonucunda 2011 yılında Rum tarafına elektrik satar hale gelen Kuzey Kıbrıs’ı, öncelikle Türkiye’yi yönetenlerin maraz özelleştirme sevdası, kâr hırsı ve açgözlülüğü sonucunda yeniden karanlıkta bırakıp Güney’e muhtaç hale getirdiğinizi örtmek ise Lefkoşa ve Ankara’da “mağduruz” diye bağırmaya devam edersiniz.

186 sayılı BMGK kararı orada durmaktadır. Haklılığı, haksızlığı tartışmaya açıktır. Dünya 5’ten gerçekten büyükse değiştirirsiniz. Yok henüz o kadar büyümemişse, oturduğunuz yerde nara atmak yerine müzakere masasına gider, Pile köylüsünün yol, Kıbrıs Türkü’nün net bir gelecek sorununu çözersiniz.









Başa dön tuşu