Üzerinde yapılan toplum mühendisliği nedeniyle yapısı, kültürü, alışkanlıkları ve değerleri her geçen gün dönüştürülen Kıbrıs Türk toplumunun, adalet ve güven duygusu da bu dönüşümden nasibini alıyor.
Bakanlar Kurulu marifetiyle, bir saatte yapılan arazi ve mülk peşkeşleri, kamu ihalelerinin TC Elçiliği’nin de işaret etmesiyle yandaşlara dağıtılması, siyasiler hakkında sonu gelmeyen rüşvet iddiaları ve başarılı gençlerin rakipleriyle yarışarak girmesi gereken kamu kadrolarına, sınavsız-münhalsiz eş, dost, akrabaların istihdam edilmesinin toplum üzerinde yarattığı tahribat sosyolog ve toplum bilimcilerin araştırmalarına muhtaç halde.
Ama gözle görülür bir erozyona uğrayan toplumun, hepimizin çevresinde yankılanan duygularına şu şekilde kısa bir örnek verebiliriz;
–Ben bir gencim. Burada doğdum, büyüdüm ve büyük bir özveriyle bir meslek edinmek, sevdiğim işi yapmak adına üniversite okudum hatta master/doktora yaptım.
Ailem de büyük bir fedakarlıkla bu süreçlerde yanımda oldu hatta kredi çekip en iyi eğitimi almam için faizli bir borcun altına girdi.
Başarılı oldum, uzun yıllar süren bir eğitim sürecinden geçtim. Şimdi artık iş kurma ya da işe girme vaktim geldi.
‘Devlet’ bazı kamu kurumlarında benim aldığım eğitime uygun kadrolar açtı. Yazılı sınava girdim, başarılı oldum.
Ama bir baktım, arka kapıdan, sınava dahi girmeyenler istihdam edildi. Ve benden düşük puan alanlar sözlü mülakatta bir anda önüme geçti. Ben istihdam edilmedim.
Sonra şansımı özelde aradım. Aldığım eğitime uygun bir iş kurmak ve topluma faydalı olabilmek için bankadan kredi çektim. ‘Devlet’ten bana yardımcı olması için işimi üzerine kurabileceğim bir yer istedim.
Ama bir baktım, arka kapıdan, eğitimi olmayan, olsa da uygun eğitimi almayan, yaşı da benden bayağı büyük kişilere arazi/arsa dağıtıldığını gördüm.
Ne kamuda ne özelde bana yer olmadığını anladım. Ailem beni okutmak için aldığı krediyi bitirmemişken, bir daha onlardan da bana yardımcı olmalarını isteyemem.
Bana sadece iki seçenek kaldı; Ya tüm hayallerimi ve aldığım eğitimleri toprağa gömüp, eğitimimle alakası olmayan, çalışma saatleri insani olmayan, asgari ücret düzeyinde maaş veren herhangi bir yerde, bir patrona para kazandırmak için işe gireceğim ya da yurt dışında sonu belli olmayan bir maceraya atılıp şansımı deneyeceğim.
Çünkü bana bu ülkede yer yok…”
***
Bu sadece bir örnek. Etrafta onlarcasını bulabilirsiniz.
Peki aynı kişilerin hükümette olduğu dönemlerde atamalarını yaptığı kişilerce yönetilen güvenlik kurumları?
Gençlerin, yaşlıların, yerli ve yabancı herkesin “imdat” dediğinde yanında olmasını isteyeceği, güven duyacağı güvenlik birimleri, onlar ne durumda?
Mesela Polis Genel Müdürlüğü.
Bazı suçluların kayırıldığı iddiaları, suç işleyen polislerin hala görevde olduğu iddiaları, yetersiz personeli ve teçhizatıyla çoğu olaya yetişemeyen yapısı ve içindeki kişisel hırs mücadeleleriyle anılan bir polis teşkilatı nasıl güven verebilir?
Ki sadece bir FETÖ soruşturmasında nasıl şaibeler olduğunu günlerdir bizzat yazıyorum.
***
İşte bu güvenlik ve adalet duygusunun bu denli erozyona uğratıldığı bir dönemde, Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu‘nda (Kıb-tek) yapılan sınav ve münhallerle ilgili ortaya atılan skandal iddialar ve şaibeler gençlerin boğazına bir düğüm daha attı. Belki de birilerinin aynı gün gitme kararı almasına, ülkesinden umudunu kesmesine neden oldu.
İçinde kurum yöneticilerinin oğlu, kızı, gelini, eşi, dostu, akrabası olduğu ortaya çıkan sınavsız-münhalsiz 63 kişilik istihdam listesinde Polis Genel Müdürü‘nün oğlu olduğunu da söylesem, ne dersiniz bu işe?
Adalet ve güvenlik duygusu denince akla ilk gelen birimin başında olanların, kendi evlatlarını bu ülkenin diğer evlatlarının önüne koymasını nasıl açıklarsınız?
Her anne ve baba, konumu ne olursa olsun, kendi evladını elbette biricik görür, iyi bir geleceği olmasını ister.
Ama kendi evladına, başka evlatların üzerine basarak bu ortamı sağlayanların, ilk başta kendi çocuklarına verdiği mesaj nedir hiç düşündünüz mü?
Mesaj gayet açıktır aslında; “Kendi istikbalin için önünde ne varsa aşmanın bir yolunu bul ama rekabet ederek değil!”
Bu mesajı alan kişilerin büyütecekleri çocuklara da aynı mesajı vereceğini söylemeye gerek var mı?
Bence yok…
Üstüne bir de, bu istihdamlarda rol alan kurum Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu üyelerinden bazılarının Sayıştay raporlarında adı geçiyorsa, yani polis tahkikatı da gerektirecek dosyaları varsa, ne düşüneceğiz?
Ben söyleyeyim; hiçbir şey düşünmemize gerek yok.
Çünkü düşünüp bulunacak bir bilmece değil bu.
Her şeyin ortaya saçıldığı bir dönem.
***
İşte böyle bir döneme denk geldi gençlerimiz ve liyakatli yurttaşlarımız.
Gençlerin ülkelerinden soğutulması, herkesin “ana”sının başındaki yönetimin uygulamalarına karşı duyarsızlaştırılması ve hatta ona iyice benzetilmesi için dışarıdan ve içeriden el birliğiyle yürütülen bir operasyonun içinde kaldık hep birlikte.
Kimimiz farkında ve içinde.
Kimimiz farkında bile değil ve yine içinde…