InstagramKıbrısKöşe YazarlarımızManşetSiyaset

“CTP düşmanı” ilan edilmeye, “muhalefeti yıpratmakla” suçlanmaya hazır mısınız?






Başka hiçbir ülkede olmayan özelliklerimizden biri de “muhalefetin eleştirilemez bir kutsallıkta” sanılıyor olması…

Ne zaman muhalefeti ya da muhalefetten bir siyasiyi eleştirmeye kalksanız, muhalefeti yıpratmakla, ana muhalefet CTP‘ye hatta ve hatta CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman‘a düşmanlık etmekle suçlanmanız işten bile değildir.

Benim başıma çok geldi.

Biz gazeteci olarak, bir yurttaş olarak, eleştirilecek şeyler gördüğümde sözümü sakınmadığım için; atama hükümetin ekmeğine yağ sürmekle de suçlandım, muhalefet düşmanlığıyla da. Hatta ciddi ciddi günler süren linçlere uğradım.

O yüzden bu eleştirel yazıyı yazarken de bunlara hazırlıklıyım. Okuyup beğenen ya da paylaşanlardan olacaksanız; siz de hazırlıklı olun diye söylüyorum.

Zira yarın öbür gün muhalefetin kazanamadığı bir seçimin ya da yıpranmasının sorumluları olarak gösterileceğiz.

Asla özeleştiri yapmayacaklar ve kendilerini eleştirenleri suçlayacaklar.

Buna da gayet hazırlıklıyız.

Bu kez “Hayır biz kimseye düşman değiliz, Erhürman’ı da çok saygı duyar ve severiz, CTP’yi de gerektiğinde destekleriz” savunmasını falan yapmayacağız.

Çünkü savunma yapmaya ihtiyacımız yok.

***

Külliye denilen ve içinde Yasama ile Yürütme ve bir de cami bulunan, kaçak, vizesiz, mimarisinin tarihimizle alakası olmayan ucube yapıya bir de Yargı dahil edildi.

Aylar önce bunun kuvvetler ayrılığı ilkesine şeklen aykırı olduğunu, AKP’nin yapacağı bir Yargı binasında, yargının nasıl özgür kalabileceğini sormuş ve bu projeye destek veren açıklama yapan Yüksek Mahkeme Başkanı Bertan Özerdağ‘ı eleştirmiştik.

Tüm çevreler susmuş, muhalefet güm güm gelen bu felaketi görmezden gelmişti.

Herkesin ağzında da aynı sakız vardı; “Aman Yargıyı yıpratmayalım

***

Toplumun muhalefetten en büyük beklentisi, hükümet edenlerden daha farklı pozisyon alabilme ve tavır gösterebilme yeteneği ve cesaretidir.

Toplumun iflahını kesen hükümet odaklarıyla aynı karelerde bulunup, aynı elleri semaya açıp, aynı şekilde davranıp, “Ben farklıyım” diyemezsiniz.

Olayın sonrasında, kendi içinde bulunduğunuz olayı eleştirebilmek, sizi farklı yapmaz.

***

Bir yanlışın içindeyken, ona yanlış diyemiyorsunuz ama oradan ayrıldığınız anda “yanlıştı” açıklaması yapıyorsunuz.

Yani hiçbir şeyi engelleyemediğiniz gibi engellemek için cesaretle bir hamle de yapamıyorsunuz.

Ve sonra bu ülkeye umut olacağınızı vaat ediyorsunuz.

Muhalefetin her şeyi engelleyebilme yeteneği olmasını beklemiyor kimse, aksiyon almasını, çaba göstermesini, mücadele etmesini bekliyor.

Ancak bunları dahi göremiyor.

***

Aynı şekilde Yüksek Mahkeme Başkanı.

Bu ülkede herhangi bir yurttaş, izinsiz, vizesiz yasa dışı bir bina dikebilir mi?

Hadi dikti diyelim, ülkenin en üst yargı mertebesinde bulunan bir kişi o binanın temelini atabilir mi?

Hem de yanında imamla, Fatiha suresi okuyarak.

İşte toplum bu eşitliği bekliyor.

Benim yapamayacağımı, devlet yetkilileri de yapamasın, eşitlik budur” diyor.

Yoksa devlete helal de yurttaşa haram mı her şey?

***

CTP, Cumhurbaşkanı adayını “yıpratmamak” adına, hiçbir eylemde en önde yürütmedi, hiçbir baskıya karşı ilk açıklama yapan kişi yaptırtmadı, hiçbir toplumsal muhalefeti konsolide ettirmedi, sosyal medya gönderilerinde bile ‘Aman aşırıya kaçmasın’ dedirttirdi.

Bunu bizzat CTP yönetimi söyledi, CTP’liler dile getirdi.

E peki korudunuz da ne oldu dün?

Mızrak çuvala sığmadı.

Şimdi de toplumu suçlu çıkarma saldırıları başladı.

***

Savunmalar da hep aynı biliyorsunuz.

Sorumlu siyasetçilik yaptık“, “Kaos çıkarmak kimsenin işine yaramaz“, “Yargıyı eleştirenler yargıyı yıpratıyor“, “Asıl zararı siz veriyorsunuz“…

Yani toplumun, “Liderim olacak kişiden öncülük beklerim, tepki beklerim, hareket beklerim, toplumsal muhalefeti konsolide etmesini beklerim, hakkımı korumasını beklerim, anında aksiyon alabilmesini beklerim…” talepleri, haksız taleplermiş gibi düşmanca savunmalarla karşılanır.

Topluma kendini sorgulatacak kadar ileri gider bu savunma, saldırıya dönüşür.

Acaba çok şey mi bekliyorum?” diye sordurur yurttaşa.

***

Hayır efendim!

Sen çok şey beklemiyorsun.

Turuncuyla yeşilin, mavi ile kırmızının farkını görmek istiyorsun.

Kimsenin seni sabahlara kadar uykusuz ve mutsuz bırakmaya, umudunu kırmaya hakkı yok!

***

Hele bir beni seçin de o zaman her şey düzelecek” sözlerini değil, bunu seçimden önce ispatlayacak, umut verecek bir şey istiyorsun.

Her şey koltuğa oturduktan sonrasına kalmasın” diyorsun…

Ama yok.
Önce seç, sonrasını ben halledeceğim” söylemlerine maruz kalıyoruz.

Sanki toplumda kaos yaratmadan tepki koymak, mücadele etmek, karşı durmak mümkün değilmiş gibi lanse ediliyor bize.

Ayrıca kaos çok kötü bir şeymiş, sokaklara dökülmeden, kavga vermeden kazanmak mümkünmüş gibi gösteriliyor.

***

Eleştirenleri ve beklentisi olanları “suçlu çıkarma” listesi böyle uzayıp gider.
Suçlanan yine yurttaş, yine gazeteci olur.

Kimse özür dilemez, istifa etmez.

Yaptığı hatanın bedelini ödeyen görülmemiştir bu ülkede.

Aman onu yıpratırsak başka kim kalacak elimizde” diye diye sünnetçi korkusu verilir topluma.

İşaret edilene muhtaçmışız, o bizim kurtarıcımızmış gibi…

***

Toplum hiçbir siyasiye muhtaç değildir.

O kendi kavgasını yapar.
O kavganın kazananı da olur.

Bunu on binler olarak sokağa döküldüğünde gösterdi geçtiğimiz gün.

Her zaman olduğu gibi muhalefet değil yurttaş konsolide etti süreci.

Gücünü gösterdi, iradesini savundu.

***

Yani demem o ki; doğru bildiğinizi söylemekten çekinmeyin.

Sizi yaftalamalarından korkmayın.

Hatalarından ders çıkarıp doğru yapanı, samimiyeti masaya koyanı desteklemekten çekinmeyeceğiniz gibi…













Başa dön tuşu