InstagramKıbrısManşetSiyaset

Karabulut: Mücadele, Gülbahar’ların ve Burcu’ların katillerine karşı verilecek olan mücadeledir






Sol Hareket Eğitim Sekreteri Viyan Karabulut, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü sebebiyle açıklama yaparak, Kıbrıs’ın kuzeyinde kadına yönelik şiddetin bitmek tükenmek bilmediğini, 25 Kasım’ın da yine 8 Mart gibi, bir acının, trajedinin tarihi olduğunu vurguladı

Karabulut: 25 Kasım da yine 8 Mart gibi, bir acının, trajedinin tarihidir

Yazılı açıklama yapan Karabulut, 25 Kasım’ın da yine 8 Mart gibi, bir acının, trajedinin tarihi olduğunu belirterek, acınacak değil, öfke duyulması gereken, kadınların mücadelelerini yükseltecekleri bir tarih olduğunu vurguladı.

Tecavüzün, kadına yönelik şiddetin son dönemde ülkede artış göstermesinin nicel değerlerle ifade ediliyor olmasının ve gazetelerde ardı ardına bu konuda haberlerin çıkmasının, mevcut yapının kadınlar açısından noksan olduğunu gösterdiğini söyleyen Karabulut, “Toplumsal cinsiyet rolleri, aile yapıları, okullar topyekûn kadının nasıl olması noktasında sınırlar çiziyor” dedi.

Açıklamanın tamamı şu şekilde:

“25 Kasım’ı tartışmak: Sömürge düzeni ve mücadele”

8 Mart’ı hepimiz biliriz. Gözlerimize sokulan tek taş pırlantalardan. Beyaz eşya kampanyalarından. Elektrikli ev aletleri reklamlarından… Eşimize, sevgilimize, annemize, kız kardeşimize çiçekler alarak, günü taçlandırıp; hayatımızda her daim olmaları temennilerinde bulunduğumuz gün olduğundan, iyi biliriz… Kadınların işyerlerinde kırmızı güller, karanfiller aldığı bu günün ardındaki karanlıktan, yani kayıp göndergeden hiçbir reklam bahsetmez bize. Oysa 8 Mart, bir acının tarihidir.

25 Kasım da yine 8 Mart gibi, bir acının, trajedinin tarihidir. Acıyacağımız değil, öfke duymamız gereken, kadınların mücadelelerini yükseltecekleri bir tarihtir. Hele ki tarih, kendini tekrar ediyorsa her yerde.

“Şiddetin son dönemde artış göstermesi bize mevcut yapının kadınlar açısından noksan olduğunu gösteriyor”

Biraz değinmek gerekirse 25 Kasım, Dominik Cumhuriyeti’ndeki Trujillo diktatörlüğüne karşı özgürlük mücadelesi veren Mirabel kardeşlerin, diktatörlük askerleri tarafından, tecavüz edilip katledildikleri gündür özetle. Tecavüz ve ölüm ne kadar özetlenebilirse (!)

Tecavüzün, kadına yönelik şiddetin son dönemde ülkemizde artış göstermesi, nicel değerlerle ifade ediliyor olması, gazetelerde ardı ardına bu konuda haberlerin çıkması bize mevcut yapının kadınlar açısından noksan olduğunu gösteriyor. Toplumsal cinsiyet rolleri, aile yapıları, okullar topyekûn kadının nasıl olması noktasında sınırlar çiziyor. İşte bu sınırların aşıldığı noktalarda ise kadının, devlet kurumlarının ve onun temelini oluşturan ataerkinin gizli sözleşmesi gereği ‘haddi’ bildiriliyor(!)

“Eril düzenin bize biçtiği kaftan bedenimize ve zihnimize oturmak zorunda. Aksi halde cevabı ölüm olabiliyor”

İlk adımlarımızda örülen pembe patikler, yerlerini ‘toz pembe’ addedilen evlilik hülyalarına bırakırken, boşanma isteğimiz toplumsal bir problem haline dönüşerek başımıza yine toplum tarafından çorap olarak örülüyor. Eril düzenin bize biçtiği kaftan bedenimize ve zihnimize oturmak zorunda. Aksi halde cevabı dayak, şiddet, mobbing ve hatta ölüm olabiliyor.

Bütün bunları sömürge düzeninden bağımsız tartışmak, sorunun kendisini, öznesinden bağımsız tartışmak olacaktır.

“Kıbrıs’ta sömürge düzeni, muhafazakâr toplum yaratıp, kadını köleleştirmek demektir”

Bugün Kıbrıs’ta sömürge düzeni demek, muhafazakâr toplum yaratıp, kadını köleleştirmek demektir. Göçmen kadınların ucuz işgücü olarak görülmesi; gece kulüplerinde seks işçiliğine borçlar karşılığı mecbur bırakılması demektir. ‘Etin Cinsel Politikası’nda Carol J. Adams’ın, kullandığı ifade. “Kayıp gönderge sistemi; kendini uzaklaştırma, üstünü örtme, yanlış yorumlama ve suçu başkasının üzerine atma aracılığıyla hakimiyetini sürdürür.”

Kıbrıs’ı bu anlamda tartışmak, kaynağını savaştan alan bir zihniyetin kadını ganimet olarak görmesini tartışmaya açmak demektir.

“Mücadele, Gülbahar’ların ve Burcu’ların katillerine karşı verilecek olan mücadeledir”

Ülkemizde kadına yönelik şiddetin bitmek tükenmek bilmediği, adeta arka bahçe durumuna getirilen ülkemizde yaşanan olaylar 25 Kasım’ın önemini ülkemiz özgülünde bize göstererek mücadele mesajı vermelidir. Mücadele, dolaylı veya doğrudan dayatılan politikalar ile eve hapsedilmeye çalışılan kadının mücadelesidir. Türlü yollarla, toplum mühendisliği ile eve hapsedilmeye, çocuk bakmaya zorlanan, çalışmasına izin verilmeyen kadının mücadelesidir.

Mücadele, savaş dönemlerinde tecavüzü yaşayan, savaşın kirli ve karanlık yüzünü gören ve ondan en çok etkilenenlerden biri olan kadının mücadelesidir; tanınmayan ülke yarısında göçmen, savunmasız kadınların uğradığı saldırıya ve tehditlere karşı; Gülbahar’ların ve Burcu’ların katillerine karşı verilecek olan mücadeledir ve bu mücadele ataerkiyi alaşağı edecektir.

Gülbahar Ulutan: Gönyeli’de kendisi ile konuşmadığı gerekçesi ile Fatih Çıkrıkçı tarafından on üç yerinden bıçaklanarak katledildi.

Burcu Okumuş: Mağusa’da, kendisini aldattığı iddiası ile eşi Özgür Okumuş tarafından bıçaklanarak katledildi.









Başa dön tuşu