Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) Eğitim Komitesi Başkanı, Eğitim Bilimci Yrd. Doç. Dr. Ahmet Karahan, ülke eğitimindeki son durumu değerlendirdi, birçok ülkeden verdiği örneklerle neler yapılması gerektiğini anlattı
Karahan: İki yıllık matematik kaybı 11 yılda ancak giderilebilir
Yakın Doğu Üniversitesi’nde (YDÜ), Fen-Edebiyat Fakültesi Matematik Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak eğitimci hayatına devam eden Karahan, Özgür Gazete’nin sorularını yanıtladı.
“Eğitim Politikası” çalıştığını belirten Karahan hem ülkedeki hem de tüm dünyadaki eğitimi canlı şekilde takip ettiğini belirtti, Ulusal Birlik Partisi’nin (UBP) kurultayı nedeniyle bir hafta geç başlayan 2024-25 Eğitim Öğretim Yılı’nın bir haftalık kaybının ne anlama geldiğini değerlendirdi.
Karahan, “Yeni eğitim yılı tarihte ilk defa bir hafta geç başladı. Bunun bedeli çok ağır. Öğrenme kaybını gidermek çok uzun zaman alıyor. Örneğin Pakistan’da büyük bir deprem yaşandığı için okullar 3 ay açılamayınca bu kaybı 18 aylık bir planlama ile tamamlayabildiler. UNICEF son yaptığı açıklamada, iki yıllık matematik kaybının ise 11 yılda ancak giderilebileceğini belirtti” dedi.
“2 yıllık okuma kaybı varsa, 7 yılda ancak giderilebilir”
Kıbrıs’ın kuzeyinde, 2 yıllık pandemi dönemi boyunca eğitimle ilgili hiçbir planlama yapılmadığını hatırlatan Karahan, çocukların matematik öğrenme noktasında büyük kayıp yaşadığını, bunların sonuçlarının da sınavlara yansıdığını belirtti.
Karahan, “Dil sorunu yaşayan çocuklarda ise UNICEF’in önerisi; 2 yıllık okuma kaybı varsa, 7 yılda ancak giderilebilir. Ama bizde herhangi bir programlama yapılmadığı için bu hiçbir zaman kapanmayacak bir fark demektir. Bu nesli ‘okuma, yazma ve matematik öğrenme güçlüğü çeken nesil’ diye kabul edeceğiz” dedi.
“Yönetim ayrı bir sanattır. Bunu yapamazsanız sınıf içinde kaos artar”
Yasalarımıza göre bir sınıfın oluşması için 26 kişiye ihtiyaç olduğunu ancak bu 26 öğrencinin verilecek derse hazır olmasının çok zor olduğunu kaydeden Karahan hem ülkede hem dünyadaki çocuklarda hiperaktivitenin arttığını, çocuk psikologlarının bunu belirttiğini ancak öğretmenlere bu tip çocuklarla ilgili ne yapılacağı konusunda eğitim verilmediğini söyledi.
Eğitim yöneticilerine kriz anında nasıl bir formül uygulayacağı konusunda da eğitim verilmediğini anlatan Karahan, bunun da sınıf yönetimini daha zor hale getirdiğini belirtti.
Karahan, “Özel çocuklar için her okulda bir kaynak sınıf ve bireyselleşmiş eğitimde uzman kişiler olması gerekiyor. Üstün zekalılar da dahil. Onların da sınıf içinde uyum sorunu oluyor. Eğer bunlar yapılmazsa sınıf yönetiminde kalitesizlik artıyor. Çünkü yönetim ayrı bir sanattır. Bunu yapamazsanız sınıf içinde kaos artar” dedi.
“Senin kime ders vereceğini bilmem gerekiyor”
Eğitimde dilin Türkçe olduğunu ancak sınıflarda artık birçok yabancı öğrenci bulunduğunu hatırlatan Karahan, öğretmenlere yabancı öğrenciler ve konuştukları diller hakkında bilgi verilmediğini belirten Almanya ve İngiltere örneğini verdi.
Karahan, “Almanya ve İngiltere’de öğretmenlere, gelen yabancı öğrenciler konusunda bilgilendiriliyor, kültürlerarası pedagoji eğitimi veriliyor. Burada ırk, dil, din ve genel hassasiyetler konusunda bilgiler veriliyor. 1937’de İngilizler Öğretmen Koleji’ni kurduğunda en önemli derslerden biri kültür dersiydi. Senin kime ders vereceğini bilmem gerekiyor” dedi.
Özel eğitime ihtiyacı olan çocuk için neler yapılmalı?
Özel öğrencilerin ayrı yerde tutulup eğitim verilmesinin karşısında olduğunu, bu çocukların toplumla iç içe yaşaması gerektiğini vurgulayan Karahan, ancak bunu yaparken bunun gerekliliklerinin de yapılması gerektiğini kaydetti.
Eğitim Bakanlığı’nın artık her ilkokulda bir rehber öğretmen bulundurduğunu ancak bunun yeterli olmadığını ve kaynak sınıf olması gerektiğini anlatan Karahan, “Gerekiyorsa ebeveyn eğitimi de olması gerekiyor. Yani özel eğitime ihtiyacı olan çocuğun annesinin de bilgilendirilmesi gerekiyor. Eğer sen aileyi bilinçlendiremiyorsan, öğretmenin sınıf içinde öğrenci profilleri konusunda elini güçlendirmiyorsan bu süreç doğru işleyemez” dedi.
“Öğretmenler ilk defa gördüğü bir müfredatla karşı karşıya kaldı”
Bu eğitimler ve kaynaşma yapılmadığı için örneğin okullarda Rus öğrencilerin gruplaştığını ve bir arada dolaştığını, düşman(!) Ukraynalı çocukların ise onlardan tamamen ayrı olduğunu belirten Karahan, Anadolu’dan gelen çocukların getirdiği kültürün de zenginlik olabileceğini ancak aynı eğitim ve uyum sürecinin bu öğrenciler için de yapılması gerektiğini kaydetti.
Karahan, “Örneğin; Türkiye’de maarif modeli diye bir model çıktı. Bu modelle ilgili öğretmenlere hizmet içi eğitim kursu verildi. Bizim ülkemizde Eğitim Bakanlığı ise bununla ilgili hiçbir öğretmene bu kursu vermedi. Uygulamada TC ile aynı eğitim sistemi uyguluyorsak bizim ülkemizde de verilmesi gerekiyordu. Öğretmenler ilk defa gördüğü bir müfredatla karşı karşıya kaldı” dedi.
“Gölge öğretmen sonrası çocuk uyum sağlamaya başladı”
Eğitime bütçe kısıtlamasının gelişmiş ülkelerin en son yapacağı şey bile olmadığını söyleyen Karahan, İngiltere Başbakanı Sunak’ın “İngiltere’de yetişkinlerin matematik bilgisi ilkokul seviyesinde olduğundan dolayı ülke 20 milyon sterlin zarar uğruyor” dediğini ve ekstra öğretmen alımı yaptığını hatırlattı.
40 kişilik bir sınıfta bir öğretmenin bir iki kişiye dokunabileceğini ancak tüm çocuklara dokunması gerektiğini belirten Karahan, “Örneğin benim daire başkanlığı dönemimde, bir okulumuzda otistik bir çocuk sınıf içinde uyum sağlamakta zorluk çekti. Müdür hemen okuldan göndermeyi düşündü. Ben gölge öğretmen önerdim. Gölge öğretmen sonrası çocuk uyum sağlamaya başladı, iyileşme oldu, arkadaşlarının ona karşı hassasiyeti arttı” dedi.
“Eğer tüm bu çocuklara ortak yaşam ve eğitim hakkı veriyorsan, bu hakkı da vermek zorundasın”
Eğitim Bakanlığı’nın akran zorbalığı konusunda da hazırlıksız olduğunu söyleyen Karahan, Bakanlığa bağlı Psikolojik Danışmanlık Bölümü’nün sadece Türkçe eğitim verdiğini ancak ülkede 60 bin Rus nüfusu, 38 bin İranlı nüfusu olduğunu ve bu çocuklardan birinin sorun yaşaması durumunda, kendisine ana dilinde eğitim verebilecek birinin olmadığını söyledi.
Karahan, “Eğer tüm bu çocuklara ortak yaşam ve eğitim hakkı veriyorsan, bu hakkı da vermek zorundasın. Maalesef bu da yok” dedi.
“Temiz hava olmazsa çocuklarda algılama sorunu çıkar”
Konteyner sınıflar hakkında da değerlendirmelerde bulunan Karahan, Türkiye’de bu sınıfların 42 metre kare olarak yapıldığını, ülkemizde ise 48 metre kare yapıldığını belirtti.
Karahan, “20 öğrenciden fazla öğrenci olamayacağı anlamına gelir bu. Çünkü öğrencinin de öğretmenin de hareket alanı olmalı. Örneğin İngiltere’de, 30 kişilik bir ilkokul sınıfı 70 metre kare kabul ediyor. Konteyner sınıflarda temiz havaya ihtiyaç var mesela. Bunu sağlayamazsanız çocuklarda algılama sorunu çıkar” dedi.
“Konteynerlerde ses yalıtımı ve hava filtresi yok”
Amerika’nın konteyner sınıflara hava filtresi koyduğunu çünkü bir çocuğun 36 metreküp temiz havaya ihtiyaç duyduğunu anlatan Karahan, ayrıca ses kirliliğinin de olmaması için önlemler alındığını belirtti, ülkemizdeki konteynerlerde ise ses yalıtımı ya da hava filtresi olmadığını vurguladı.
Karahan, “Konteynerlerin geçici olduğuna dair bir plan açıklanmadı yani kalıcı gibi görünüyor. İngiltere ve ABD I. Dünya Savaşı’nda ve pandemi gibi dönemlerde açıkta ders verdi. Yani eğitim durdurulamaz. Eğitim Bakanlığı bu gibi uygulamaları yapamadı. Bundan dolayı eğitimde sadece öğrenci profili açısından değil fiziki olarak da aksama olacak demektir” dedi.
“Örneğin geçen yıl bir okuldaki küçük bir kız öğrenci ‘Beni taciz ettiler’ dedi ancak…”
Bakanlığın önümüzdeki süreci iyi değerlendirmek zorunda olduğunu, ülkedeki 20 Eğitim Fakültesi’nden destek almak zorunda olunduğunu belirten Karahan, bütün öğretmenlere 45 farklı ülkeden öğrenci konusunda hizmet içi eğitimler verilmesi zorunluluğunu hatırlattı.
Karahan, “Örneğin geçen yıl bir okuldaki küçük bir kız öğrenci ‘Beni taciz ettiler’ dedi ancak olan olay bir erkek öğrencinin omuzuna dokunmasıydı. Bu bir taciz değildir. Ama o kız çocuğunun da kültürüne göre hassasiyetini bilmelisin. Bizim kültürümüzü de ona anlatmalısın” dedi.
“Hiçbiri bunu yapmadı ve o çocuk kaybedildi”
Dört işlemi bilmeyen öğrenciler olduğunu, gittikleri bir ortaokulda üçüncü sınıf öğrencisinin okuma-yazma bilmediğini tespit ettiklerini anlatan Karahan, burada öğretmen, Bakanlık ve ailenin sorgulanması gerektiğini kaydetti.
Karahan, “Okuma kurdelesi nasıl takıldı bu çocuğa? Öğretmen bu açığı görebilirdi, aile görebilirdi, okul yönetimi ve Bakanlık görebilirdi ve önlem alınabilirdi. Ama hiçbiri bunu yapmadı ve o çocuk kaybedildi. Örneğin Güney Kore’de okuma-yazma zorluğu çeken çocuklar için yaz boyunca üniversite eğitim gören öğrencileri kullanarak eğitime alındı. Bakanlıktan bütçe de çıkmadı. Kayıp olan öğrencileri iyileştirdi” dedi.
“Aksi takdirde sadece taklit edeceğiz”
Yaz tatilinin çok uzun olduğunu ve öğrencinin bu dönemde öğrendiklerini unutabileceğini kaydeden Karahan, birçok ülkede yaz kampları yapıldığını ancak ülkemizde böyle bir uygulamanın da yapılmadığını kaydetti.
Karahan, “Bunun bir devlet politikası olması lazım. Ben öğretmen olarak 40 kişilik sınıfta birkaç öğrenciye dokunabilirim ancak hepsine dokunamam. Eğitime ayrılacak 1 euro bütçe daha sonra bize 10 euro olarak geri dönecek. Bu topraklara uygun bir eğitim anlayışı eğitim anlayışı planlanırsa biz kalkınabiliriz. Aksi takdirde sadece taklit edeceğiz. Bu da kültürümüzü, kişiliğimizi her şeyimizi götürecek” dedi.
Özgür Gazete / Özel Röportaj