
Yeşil Barış Hareketi (YBH), Dünya Çevre Günü dolayısıyla yayımladığı mesajında, ülkemizdeki en büyük eksikliğin bütünlüklü bir “Çevre Politikası” olmaması olduğunu belirtti
YBH: Bu yıl “Plastik Kirliliğine Son” teması öne çıkarıldı
Yazılı açıklama yapan örgüt, Birleşmiş Milletler (BM) Çevre Konferansı’nın gerçekleştirildiği 1972 yılından bu yana toplantı günü olan 5 Haziran tarihinin, “Dünya Çevre Günü” olarak belirlenerek, çevre sorunlarına dikkat çekme ve politika yapıcılarını, kamu kurumlarını, sivil toplum kuruluşlarını, ilgili tüm paydaşları ve bireyleri çevre konusunda adımlar atmaya teşvik edecek önemli bir araç olarak öngörüldüğünü hatırlattı.
Açıklamada, “Çevre Günü’nün ilanından bugüne yarım asrı aşan süre boyunca, BM Çevre Programı (UNEP) tarafından çevre sorunları her yıl, farklı bir tema çerçevesinde gündeme getirilmektedir. Bu yıl ‘Plastik Kirliliğine Son’ teması öne çıkarılmıştır” denildi.
“İnsan, ‘modernleşme’ ve ‘kalkınma’ adıyla doğa ile uyumlu yaşamayı unuttu”
Açıklama şöyle devam etti;
“Yaşı 4.4 milyar yılı aşan dünyamızda henüz bir milyon yıllık geçmişi bile olmayan yeryüzünde yaşayan insan sayısı 8 milyarı çoktan geçmiştir ve özellikle son birkaç asırdır, ‘modernleşme’ ve ‘kalkınma’ adı altında yaptığı aşırı faaliyetlerle doğa ile uyumlu yaşamayı unutmuş durumdadır.
İnsan ve doğa arasındaki var olan ilişki, ekolojik sistemin de bir parçasıdır ve birbirlerini etkilemektedir. İnsanın yeryüzünde yaşamaya ve diğer varlıkları hiçe sayarak kendine ait yapay çevre oluşturmaya başlamasından bu yana, insan ve doğa arasındaki denge, önce doğal yaşam dengelerinin bozulmasına neden olmuş, ardından da dönüp insan aleyhine giderek artan felaketler yaratmaya başlamıştır.
“1950 yılından bugüne 9.3 milyar ton plastik üretilerek, 7 milyar ton atık çıkarıldı”
Biz de şu küçücük adamızda, 20 yıl gibi çok küçük bir zaman dilimi içinde bunun en aşırı örneklerinden birini yaşamaktayız.
Düşünmeden denize veya sokağa atılan çöplerin çevreye ve doğal yaşama ne derece zarar verdiğini biliyor muyuz acaba? 1950 yılından bugüne 9.3 milyar ton plastik üretilerek yaklaşık 7 milyar ton atık çıkarılmıştır.
Bilimsel veriler, bu hızla 2060 yılına kadar atık plastiklerin, neredeyse üç katına çıkarak, yilda bir milyar tona ulaşacağı vurgulamaktadır.
Dünyada bir dakikada 1 milyon plastik su şişesi satın alınmakta ve her yıl 5 trilyon tek kullanımlık poşet tüketilmektedir. Kullandığımız plastik ürünlerin yüzde 50’sini tek kullanımlık ürünler oluşturmaktadır. Okyanuslarda bir yılda biriken plastik dünyanın etrafını dört kez dönebilecek miktarda olup, tamamen çözülene dek 1000 yıl boyunca varlığını sürdürmektedir.
“Çevre hakkı güvence altına alınmış bir haktır”
Plastikler insan bedenine de doğrudan zarar vermekte olup, olumsuz etkiler mikro plastikler aracılığıyla insanların su ve gıdalarına kadar ulaşabilmektedir.
Plastikler doğadaki hem karasal alanlarda, hem de deniz ve sulak alanlardaki bütün dengeleri alt-üst ederek dünyanın kaderini olumsuz yönde etkilemektedir.
Çevre hakkı, uluslararası insan hakları hukuku ve ulusal hukukumuz tarafından güvence altına alınmış bir hak kategorisidir.
Yine Stockholm Bildirisi’ne göre ‘Özgürlük, eşitlik ve kaliteli bir çevrede onurlu ve yeterli yaşam şartları sağlanmış olarak yaşamak bütün doğadaki canlıların ve insanların temel haklarıdır’
‘Çevre hakkı’ çevrenin ‘herkesin ortak varlığı’ olduğu temeline dayalı ‘eşitlik’ ilkesinde yükselen bir haktır. Bu hak sadece insanlara ait değildir ve bu hakla ulaşılmak istenen, doğayı sömürü değil, uyum temelinde bugünkü ve gelecek kuşaklar için yaşamaya elverişli kılarak herkesin ondan eşit yararlanması hedefidir.
“Çevreye attığımız plastik pet şişe doğada 400 yılda çürüyor”
Bütün insanların ve doğadaki diğer canlıların ortak varlığı olan çevrenin korunması, iyileştirilmesi, ülkemizin bitki ve hayvan varlığı ile doğal ve tarihsel zenginliklerinin korunarak, bugünkü ve gelecek kuşakların sağlık, uygarlık ve yaşam düzeyinin geliştirilmesi ve güvence altına alınması için yapılacak düzenlemeler ve alınacak önlemler ekonomik ve sosyal kalkınma hedefleriyle uyumlu olarak belirli bilimsel, hukukî ve teknik esaslara göre düzenlemelidir.
Bilinçsizce çevreye attığımız plastik pet şişe, doğada 400 yılda, plastik kaplı karton süt kutuları 5 yılda, naylon kumaşlar 30 ile 40 yıl arasında, plastik içeren ayakkabılar 25 ile 50 yıl arasında, sakız 5 ile 25 yıl arasında, sigara izmariti 1 ile 2 yıl arasında ancak çürümektedir.
Plastikler, petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtların rafine edilmesi ve işlenmesiyle üretilir. Bu süreçler enerji yoğun ve karbon salınımı yüksek olduğu için, plastik üretimi sırasında büyük miktarda sera gazı (özellikle karbondioksit) salınımı gerçekleşir.
“Artan aşırı yağışlar sonucunda sel ve toprak kaymaları sıklıkla yaşanıyor”
Plastik atıkların aşırı birikimi, geri dönüşüm ve atık yönetim sistemlerini zorlaştırır. Plastiklerin üretimi, kullanımı ve atık yönetimi süreçleri, karbon emisyonlarını artırmakta ve iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir engel oluşturmaktadır.
Plastik atıkların doğada zamanla parçalanması veya yakılması sırasında, özellikle kontrolsüz yakım durumlarında, karbon dioksit ve metan gibi sera gazları salınımı artar.
Ayrıca, plastiklerin bozunması sırasında ortaya çıkan mikro plastikler, ekolojik dengeyi olumsuz etkileyerek iklim üzerindeki dolaylı etkileri de artır.
Son yıllarda iklim değişikliği nedeni ile aşırı hava olayları; sıcak ve soğuk hava dalgaları şiddetli fırtına ve yağışlar, orman yangınları tüm dünyada can kayıplarına yol açmaktadır. Ülkemizde de son zamanlarda artan aşırı yağışlar sonucunda sel ve toprak kaymaları sıklıkla yaşanmaktadır.
“En büyük eksiklik, bütünsellikli bir ‘Çevre Politikası’ olmaması”
• Ülkemizdeki en büyük eksiklik, bütünsellikli bir ‘Çevre Politikası’ olmamasıdır. Daha fazla geç kalmadan Doğa ve kamu yararını gözeten, halk sağlığı ve çevrebilim ilkelerine uygun şekilde, ilgili kurumlar, meslek odaları ve bireylerin katılımıyla belirlenecek, kısa, orta ve uzun vadeli planlar içerecek ‘Çevre Politikaları’ oluşturulmalıdır.
‘Bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamalıdır’
Kirletmemek de yapabileceğimiz en basit ve en kolay eylemlerdin biridir.
“Doğanın şakası yoktur”
Dünyamızın doğal kaynakları için geri dönüşü olmayan kritik eşiğe yaklaşmakta olduğu da düşünülerek, sağlıklı bir gelecek için hem bireysel hem toplumsal yaşamımızda önlemler almak çok ciddi bir zorunluluktur.
Bu bağlamda, gerek ülkemizde, gerekse dünyada, hem kendi yaşamımızı hem de gelecek nesillerin yaşama hakkını sürdürebilmeleri için tek tek her birey bu sorumluluğu paylaşıp, yönetimler üzerinde de baskı oluşturarak, bir an önce diğer canlıların yaşam alanlarını tahrip etmeyi durdurmalı, bugüne kadar yarattığımız tahribatları düzeltmek için kollarımızı sıvamalıyız.
Unutmamalıyız ki; Doğanın şakası yoktur”