KıbrısManşet

İlkay Adalı: Cinayet günü Çatlı Kıbrıs’taydı, Çatlı Denktaş’a şiir yazdı






Kutlu Adalı’nın eşi İlkay Adalı‘nın 2003 yılında Aktüel Dergisi’ne, Kutlu Adalı cinayeti ile ilgili verdiği, Ferruh Yazıcı tarafından hazırlanan ve Yeniçağ Gazetesi’nde yayımlanan röportajını bilginize getiriyoruz

İlkay Adalı: Cinayet günü Çatlı Kıbrıs’taydı, Çatlı Denktaş’a şiir yazdı

6 Temmuz 1996’da öldürülen Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı’nın eşi İlkay Adalı, cinayetle ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. Emniyet soruşturması hâlâ süren olay üzerine yedi yıldır belge ve bilgi toplayan Adalı’nın ulaştığı ipuçlarında Abdullah Çatlı ve Yeşil’den Rauf Denktaş’a, dönemin Sivil Savunma Teşkilatı Başkanı’ndan Güvenlik Kuvvetleri Komutanı’na kadar birçok kişinin adı yer alıyor…

Bir ay önce Aktüel’de Bülent Orakoğlu ile bir röportaj yayınlandı. Bunun üzerine bir cinayete kurban giden gazeteci Kutlu Adalı’nın eşi İlkay Adalı arayıp, Orakoğlu ile görüşmek istediğini belirtti. Nedeni, MİT’in bu cinayetle bağlantısı olup olmadığını öğrenmek istemesiydi. Adalı ile Kıbrıs’ta görüşmeye gittik.

* Cinayetle ilgili yeni deliller olduğunu söylüyorsunuz… Nedir bunlar?

– Güvenlik Kuvvetleri Komutanı’nın çok yakınında olan bir müdür ve Sivil Savunma Teşkilatı Başkanı’nın çok yakınındaki Özel Kalem Müdürü hakkında tetikçi ihbarı gelmişti bize. Bunlar, Albay Orhan ve Hüseyin Demirci. Cumhuriyet Gazetesi’nde Mustafa Ekmekçi yazdığı zaman dava açtılar. O zaman Albay’ın Orhan Ceylan olduğu ve adresleri meydana çıktı. Israrım üzerine 2002 yılında Ceylan’ın poliste ifadesi alındı ve Güvenlik Kuvvetleri’nde komutan olduğu meydana çıktı. Kendisi emekli oldu ve halen Kıbrıs’ta. İfadesi alındıktan sonra hiçbir şey olmadı.

* Hüseyin Demirci kim?

– Demircilik mesleğiyle uğraşan ancak mesleğini yapmayan, askeri üniformayla gezen, Sivil Savunma Teşkilatı Başkanı’yla çok sıkı münasebeti olan bir şahıstı 1996’da. İhbar üzerine aradık, ama telefonunu bulamadık. Emniyet Genel Müdürü Mehmet Özdamar, Adli Şube Müdürü’ydü o zaman ve Demirci’yi aradı.

* Hangi tarihte?

– 21 Ocak 1997! Emniyete gittik, Demirci aradı. Kızımla telefonda kendisini sorguladık. Dedi ki, “Daha önce işlenen cinayetlerde adım geçti. Ama sicilim temizdir. Kutlu Adalı’yı ben öldürmedim. Üniforma giyerim çünkü avcılar da giyer…” Sivil Savunma Teşkilatı Başkanı Galip Mendi’yle iyi arkadaş olduğunu, ondan bilgi alabilmemiz için randevu isteyebileceğini söyledi. Evine de davet etti ama gitmedik. 1997 şubatında otomobil kazası geçirdi ve hastaneye götürüldü. Orada “Kutlu Adalı’yı öldürdüm, beni de öldürecekler” diye feryat etmiş. Güvenlik Kuvvetleri Arasta eşrafını çağırarak bu olayı unutmalarını istemiş. Demirci, Orhan Ceylan ile arkadaş olduğunu da belirtmiş. Ceylan da ifadesinde Demirci’nin arkadaşı ve komutanı olduğunu belirtiyor.

* Daha sonra ne oldu?

– Bu bilgiyi getiren şahıs, Cumhuriyetçi Türk Partisi’ne (CTP) giderek Demirci’nin söylediklerini anlattı. Barış Derneği Başkanı’ndan işittim bu olayı. Demirci, Gülhane Hastanesi’nde tedaviye gönderildi ve masrafları karşılandı. Dönünce de danışman yaptılar Güvenlik Kuvvetleri’ne. CTP milletvekili Sonay Adem meclise, Kutlu Adalı’nın katilinin böyle bir göreve atanmasının ve elini kolunu sallayarak gezmesinin nedenini sordu. Mustafa Asilkan adlı Emniyet Müdür Muavini de, Kutlu’nun öldüğü gece Hüseyin Demirci’yle cinayetten kısa süre önce yemek yemiş. Yemekten sonra Lefkoşa’ya gelmişler. Asilkan da Güvenlik Kuvvetleri’nde danışman yapıldı emekli olduktan sonra, Demirci’yle aynı tarihte. Belgesi var.

* Hangi tarihte?

– 1997, ekim veya kasım. Ayrıca Yavuz Alat isminde bir gazeteci beni görmek istedi. Yüzünü hatırladığımı bir yerlerden… Ve Yeşil olduğunu anladım! Gazeteci kimliğini sordum. Nüfus cüzdanında avukat yazıyordu. Para vereceğini ve Türkiye aleyhine propaganda yapmamı istediğini, araba alacağını, zamanım yoksa bankada çalışan kızım Kut’un ya da oğlum Er Adalı’nın bunu yapabileceğini söyledi. Oğlum ve kızım İl Adalı’nın İstanbul’daki adreslerini biliyordu. Nüfus cüzdanındaki detayları aldım, İstanbul’a gittim. Yavuz Alat’a ait, barolarda bir kayıt yoktu. Fakat adres Bahçelievler’deydi, Yeşil’in adresine uyuyordu. Ardından Fikri Sağlar Susurluk Komisyonu’ndan geldi ve görüştük. Konuyu Güvenlik Kuvvetleri Komutanı Hasan Peker’e de götürdüm. Bu isimle Kıbrıs’a giriş yaptığı anlaşıldı, sahte isimle. Fikri Sağlar’la iki gün görüştük, Susurluk ve diğer konularla ilgili. Sağlar gittikten sonra hükümet düştü ve konu kapandı. Bir daha gündeme gelmedi.

“Çatlı Kıbrıs’taydı”

* Başka ipuçları var mı?

– Abdullah Çatlı, Kıbrıs’a gelmiş ve Jasmine Court Hotel’de kalmış. Dört takma isim kullanmış… Bunlar araştırılmadı. Meclis’te komisyona çağırdılar. İki defa ifade verdim, bütün bildiklerimi söyledim. Bir sonuç çıkmadı. Kutlu, Saint Barnabas Kilisesi Baskını’yla ilgili bir yazı yazmıştı. O yazıdan sonra tehditler gelmeye başladı. Sivil Savunma Teşkilatı Başkanı, Yeni Düzen Gazetesi’ni arayarak tehdit etti. Sivil Savunma’nın aracı kullanılmıştı baskında. Kutlu bunu ve “Sivil Savunma’nın görevi ne” diye bir yazı daha yazmıştı. Üç ay sonra vuruldu. Katillerin bulunmasını istiyorum bir an önce. Kutlu Adalı’nın vücudundan çıkan iki kurşun tetkik için Türkiye’de. O iki kurşunun tetkik edilip netice alınmasını istiyorum. Yedi yıldır yapılmadı bu!

* Abdullah Çatlı’nın, Ömer Lütfi Topal’la Kıbrıs’a gelmesinden sonra Jasmine Court Oteli’nin yetkilileri, Çatlı’nın geldiğini doğruluyor. Çatlı’nın 26 Nisan – 1 Mayıs arasında Mehmet Özbay kimliğiyle otelde kaldığı öne sürülüyor. Çatlı’nın Kıbrıs’ta kaldığı döneme ilişkin yeni bir şey öğrendiniz mi?

– Çatlı dört ayrı pasaport, dört isim kullandı polisin açıkladığına göre. Bu isimlerle de kalmış olabilir. Taksicim, Kutlu Adalı’nın vurulduğu günün sabahı Çatlı’nın Ankara Taksi ile havaalanına gittiğini söyledi. Yani Kutlu 6 Temmuz’da vurulduğunda Kıbrıs’taydı… 7 Temmuz’da havaalanındaki kayıtlardan bellidir. Taksicim, Çatlı’yı daha sonra yayımlanan fotoğraflardan tanımış. Avukatımız 7 Temmuz günü uçak yolcularına ilişkin listeyi istedi ama vermediler. Sadece Mehmet Özbay kimliğiyle yapılan giriş çıkışları verdiler. Öbür isimlerle ilgili kayıtlar daha yeni getirildi mahkemeye. Bize verecekler galiba isimleri.

* Peki mermilerle ilgili herhangi bir rapor yer alınmadı mı?

– Evet ama silahın türü belirtilmiyor! En önemlisi Kutlu Adalı’nın resimlerini elde ettik, vurulmuş resimlerini 30 santimetreden vurulduğunu söylüyorlar. Şakağında ve omzunda iki delik var. Uzi ile vurulsaydı, böyle bir şey olur muydu? Topal, Uzi’yle vurulduğu zaman yüzü dağılmıştı. Yoksa Adalı Cinayeti’nde iki silah mı kullanıldı? Zaten iki saat yerde kaldı, askeri bir araçla götürüldü, ambulansla değil. Sonra eve girildi ve ev darmadağın edildi. Resimler var. Eşimin bütün çalışmalarını dağıtmışlar. Ne aradıkları bilinmiyor. Bir resim bırakıldı eve. Albümden bir resmi alıp, 1963 yılında aynı şekilde öldürülen avukatların resmiyle beraber kullandılar ve “Türkler tarafından öldürülen gazeteciler” diye bir fotokopi bıraktılar yazıhanesinin üzerine.

* En son ne zaman tehdit edildiniz?

– Kutlu’nun 20 eseri basıldı. Çeşitli tehditler geldi bize. Geçen sene Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gideceğim zaman köpeğimizi işkenceyle öldürüp kapıya attılar. En son telefonla tehdit ettiler, polis bulamadı kim olduğunu, numara belli olduğu halde! Lefke’de bir restoranın numarasıydı. Kutlu Adalı’nın öldürüldüğü gece, Hüseyin Demirci’yle Asilkan’ın yemek yediği restoranın numarasıyla aynı. Telefon numarası 727 78 06. 14 Eylül 2002 gecesi saat 10.51’de aradılar ve tehdit ettiler. Kaderinizi çizmek için geliyoruz, dediler. Diyarbakır’dan mektup postaladılar; kanı bozuklar, siz Türk değilsiniz, gidin Rumlarla yaşayın, filan. Olaydan bir yıl sonra bankada çalışan kızımı gerekçe göstermeden işinden attılar. Bankanın müdürü Ulusal Birlik Partisi kurucusuydu. Kut ise Cumhuriyetçi Türk Partisi’nden adaydı seçimlerde. Denktaş Bey, cep telefonumdan arayıp Kut Adalı’yı istedi. “Sen biliyor muydun AİHM’de dava açıldığını?” dedi. O da “Evet, annemle beraber karar aldık” dedi. Denktaş “Öyleyse ömür boyu işsiz kalacaksın” dedi. Oysa Kutlu Adalı, Denktaş Bey’in özel kalem müdürüydü. Nüfus Dairesi Müdürü. Daha pek çok mevkide çalışmıştı.

* Denktaş kızınızı ne zaman tehdit etti?

– 1997’de, dava açıldığında. AİHM’deki davanın ilkini kazandık. İkinci dava da sonuçlanacak yakında. Ölüsünü göstermediler, otopsi raporunu vermediler. Raporu ancak 2002’de mahkeme vasıtasıyla elde edebildik.

“Çatlı Denktaş’a şiir yazdı”

* Hüseyin Demirci ve Orhan Ceylan’dan neden şüpheleniyorsunuz?

– Üçüncü gün bize ihbar geldi. Bir kadın aradı, adını vermedi. Polise de gitti. Ama polis tutanak tutmadı. Er Adalı da ihbar geldiğine dair polise ifade verdi, ifadesini yok ettiler. Başka bir ifade koydular. O ifade başka bir polise mi aitti? İhbar, Yusuf Özkum’a gelmiş. O zaman polismiş, şu anda Demokrat Parti’nin milletvekili. 2002’de bizim ısrarımızla tuttular bu tutanağı. Neden 2002 yılına kadar ifade alınmadı tanıklardan? Yusuf Özkum’dan “Bu ihbar bana yapılmıştır,” diye 2002’de ifade alındı.

* Cinayette 13 kurşun atılması konusunda ne düşünüyorsunuz?

– Erhan Arıklı Ulusal Birlik Partisi’nin gazetesinde şöyle yazdı: Bu düşüncede olanlar sokakta belediye itlaf ekiplerince öldürülmeli. Adalı da sokakta öldürüldü. İki kurşun isabet etti… Sonradan ortaya çıkan resimdeki gibi yüzünü darmadağın etmedi. Bu kurşunların başka silahtan çıktığına inanıyorum. Diğer silahla da tarandı, korkutmak için halkı.

* “Rauf Denktaş, olaydan sonra başsağlığı mesajı gönderdi. Çocuklarım ilgi göstermesi için ziyarete gitti. Öldürülmesi çok zamansız oldu, gibi garip bir laf etmiş” demiştiniz. Neden bu sözün garip olduğunu düşünüyorsunuz?

– Denktaş Bey’in ilk lafı, “Ayhan Hikmet ve Muzaffer Gürkan gibi bu cinayetin şeyi de üstüme kalacak” olmuş. İlk demecinde Türkiye’den gelenlerin bu cinayeti işlemesi üzerinde duruyor. Ağustos 1996’da Show TV’deki demecindeyse “Kutlu Adalı’yı Rumların Uzi silahla öldürdüğünü söylüyor. Nasıl biliyor Uzi olduğunu 1996’nın ağustos ayında! Halbuki Emniyet Genel Müdürü ve diğerleri silahın türü hakkında bilinmiyor diye şehadet verdi. Daha sonra çeşitli gazete yazılarında Enis Berberoğlu ve Fikri Sağlar açıkladı Uzi olduğunu. Ve Çatlı’yla bağlantısı olduğu, aynı silah türü olduğu söylendi.

* Denktaş nereden biliyordu?

– Çünkü Çatlı’yla Denktaş çok iyi arkadaştı. Çatlı kendisine şiir yazdı onu öven. Bu şiir yayımlanmadı ama ben duydum… Ayrıca Çatlı’nın cinayet günü Kıbrıs’ta olduğu, bir kadını Emniyet’te sorguladığı, Kıbrıs Güreş Federasyonu Başkanı Eyüp Zafer Gökbilen’le ilişkisi olduğu söylendi.

* 1996’da “Olayı Hüseyin Demirci ve Orhan Albay adlı bir askerin yaptığını iddia eden bir kadın aradı. Bunların tetikçi olduğunu söyledi. Polise ihbarı yapmış. Ben buna inanmıyorum” demiştiniz. Bugün düşünceniz neden değişti?

– Çünkü çok delil geldi elime yedi yılda. Örneğin bir taksi şoförü bana Hüseyin Demirci’nin Gülhane’de tedavi gördüğünü, “Bir işin varsa güvenlik kuvvetlerinde sana yardım ederim” filan dediğini söyledi. İnönü Köyü’nden biri de Hüseyin Demirci’nin kızkardeşine gidip o geceyi sorduğunu ve o gece Demirci’nin kanlı elbiseleri ve silahı kızkardeşinde saklamak istediğini bu nedenle kızkardeşiyle küs olduğunu söyledi. Sivil Savunma Teşkilatı’nın santralinde çalışan bir arkadaş da “O gece Hüseyin Demirci’ye telefon edilip silah ve elbiseyi yok et diye talimat verildi” dedi.

“Hürriyet’ten gelen kasette bilgiler silindi”

* Hâlâ izlendiğinizi düşünüyor musunuz?

– Evet, her hareketimiz. Çünkü kızkardeşim sayın cumhurbaşkanına kitabını götürdüğü zaman ona dedi ki, “Bu oyun kağıtlarını annene ve ablana ver. Onların oynadığı kağıtlar çok eskidi. O kağıtlarla tatil köyünde ve annenin bahçesinde oynuyorlar…” Halen izlendiğimizin bir kanıtı bu!

* Denktaş’ın gönderdiği oyun kağıtlarıyla oynuyor musunuz?

– Eskilerle oynuyorum. Onlar mahkemeye gitti!.

 * Bunun dışında izlendiğinize dair belirtiler var mı?

– Mesela Strasbourg’a gittiğimiz zaman mahkemede fotoğraflarımız çekildi. Arabaya binerken başka biri arabaya binişimizi çekti. Dördüncü gün avukatlar gitti, yalnız kaldım otelde. Odama girdiğimde dehşete kapıldım: Kart bendeydi ama ışıklar yanıyordu. Bütün evraklar darmadağınıktı. Saat dörtte uçağım kalkacaktı, polise bildirmedim. Otel idaresine bildirdim. Geçen yıl İstanbul’da TÜYAP Kitap Fuarı’na gittim. “Aklın Silahı Barıştır” diye bir kitabımı imzalıyordum. Adamın biri gelip münakaşa etti. 4 Ocak’ta Uğur Mumcu’nu anma törenlerinde aynı adamı gördüm, resmimi çekti. Hangi ajanstan geldiniz, dedim. Cevap yok…

* Adalı, Kıbrıs’ın gizli örgütler, karapara ve uyuşturucu tacirlerinin yol geçen hanı olduğunu yazmıştı. Susurluk kazası oluncaya kadar yazdığı konularla ilgili kendisinden bilgi istendi mi?

– İstendi. Gazeteci Çetin Yetkin geldi. Saray Otel’de buluştular, Kutlu’dan bilgi aldı. Kasete aldı sesini. Kutlu öldükten birkaç gün sonra Hürriyet Gazetesi’nde bir kısmını yayımladı. Kaseti göndermesini istedik. Hemen gönderiyorum, dedi. Kaset boş geldi! Kutlu biraz konuşuyor, arkası bomboş! Kendisine telefon açtık. Silindi dedi. Halbuki yalan.

* Yanlışlıkla silmiş olamaz mı?

– Kasetten almadıysa Hürriyet’teki bilgileri nasıl yazdı? Ama Kutlu Adalı bütün konuşmayı el yazısına döktü ve kopyası var.

* Tehditler yüzünden çocuklarınızı Kıbrıs dışında bir yaşam kurmaya ikna etmiş. Öldürülme ihtimalinden hiç söz etmiş miydi?

– Aklının ucundan bile geçmezdi. Geçtiyse de, söylemedi. Yalnız bir arkadaşına demiş ki, “Acaba eşim ve çocuklarımı da öldürürler mi?”









Başa dön tuşu