COVİD-19 salgınının henüz etkin bir tedavisinin olmaması hastalığa yakalanma korkusunu artırmaya devam ediyor. Hastalığın etkin ve verimli bir tedavisinin bulunmasına kadar eldeki çarelerin kullanılması ise büyük önem taşıyor.
Hastalığın tedavisinde kullanılan yöntemlerden biri iyileşen hastalardan antikor alınması yöntemidir. Antikor tedavisi, COVID-19 geçirip de iyileşenlerin kanlarından alınarak virüsü adeta felç edip etkisiz hale getiren antikor isimli bağışıklık proteinlerinden alınıyor.
Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi (UKÜ) Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Şölen Külahçı, hastalığı geçiren kişilerin özverili davranarak antikor tedavisinin yapılabilmesini sağlayabilmek için kan bağışında bulunmalarının önemli olduğunu belirterek, “Kan bağışı ancak gönüllü olarak yapılabilecek bir eylem olduğu için bağışın önemi halka anlatılmalıdır. Ayrıca Kişisel Veriler Yasası’na göre, bağışın yapılmasından sonra antikorların ne kadar süreyle saklanacağı, hangi amaçlarla kullanılacağıyla ilgili olarak da bağışçının detaylı bir şekilde bilgilendirilmesi gerekmektedir” dedi.
Külahçı, insan kan, organ ve dokusunun kişilik hakkının bir parçasını oluşturduğuna işaret ederek, bağışçının bağışından sonra söz konusu örneklerin akıbeti hakkında bilgi sahibi olması gerektiğini söyledi.
“Kişinin Rızası Olmadan Bağış Alınması Yasal Değil”
Herhangi bir bilgilendirme yapılmadan kişiden bağış alınmasının yasal olmadığına dikkat çeken Külahçı, “Bilgilendirmenin, tüm bu hususları kapsayan yazılı bir form üzerinde yapılması gerekiyor. Ayrıca hastanın sosyal ve psikolojik durumuna göre konuyu anlayabileceği şekilde kendisine anlatılmasından sonra rızasının alınması da yasal bir zorunluluktur” dedi.
Külahçı, bağışçının kendi rızası olmadan kimlik bilgilerinin kesinlikle açıklanmaması gerektiğinin altını çizerek, “Kişisel Verilerin Korunması Yasası’na göre veriler hassas kişisel veri olarak kabul edildiğinden rıza haricinde açıklanması suç oluşturmaktadır ve açıklayanlar hakkında yasal işlem başlatılır” şeklinde konuştu.
Hastaya ilişkin bilgilerin aktarılmasının hastanın mahremiyet hakkının ihlali olarak kabul edildiğini de söyleyen Külahçı, hastanın mahremiyet hakkının bu şekilde ihlal edilmesinin yasada suç olarak öngörüldüğünü de aktardı.
“5 yıla kadar hapis cezası…”
Külahçı, verilerin bu verilere erişebilen bir kişi tarafından ifşa edilmesi halinde, söz konusu kişiler m. 36/2’ye göre 10.000 TL para cezasına çarptırılabileceklerini belirterek, verinin yetkili olmayan biri tarafından ifşa edilmesi halinde ise daha ağır bir yaptırım uygulandığını kaydetti. Külahçı, Yasa’ya göre, “yetkili olmadığı halde, kişisel veri içeren bir dosyaya müdahale eden veya buradaki veriye sahip olan veya veriyi silen, değiştiren, bozan, tahrip eden, işleyen, ileten ve nakleden veya verinin yetkisiz ellere geçmesine sebep olan veya bu tür kimselerin veriye sahip olmalarına izin veren veya bu veriyi bir şekilde kullanan bir kişinin suç işlediğini söyledi. Külahçı, “Kişinin mahkûmiyeti halinde 15,000 YTL (On Beş Bin Yeni Türk Lirası)’na kadar para cezasına veya beş yıla kadar hapis cezasına veya her iki cezaya birden çarptırılabilir (m.36/1)” dedi.