Bizi yakından takip edenler, seçim dönemi vaatlerin yağmur gibi yağdığı propaganda döneminde dahi, basın ve ifade özgürlüğünü haleldar eden yasaların değişmesi talebini gündem etmeye çalıştığımızı hatırlayacaktır.
“Müfsit Niyetli Yayınlar” ile ilgili maddenin kaldırılması gerektiğini her fırsatta vurguladık.
Özel Hayatın ve Hayatın Gizli Alanının Korunması Yasası’na ve Bilişim Suçları Yasası’na kamuyu ilgilendiren bir konuda haber yaparak mesleğini icra eden gazetecileri koruyacak maddeler eklenmesi yönünde somut öneriler ortaya koyduk. Dedik ki bunlar değişmediği sürece, muhalif insanlar ve basın emekçileri fikir beyanlarından, yazılarından, kitap bulundurmaktan, müzik dinlemekten yargılanmaya devam edecek. Hatta şu an özel hayatın gizliliğini ihlalden yargılanıp davası devam eden gazeteciler var. Bu gazetecilerin davaları Ağır Cezaya havale olduğunda tutuklu yargılanmaları söz konusu olacak.
Bahsi geçen yasaların hâlâ düzeltilmemiş olması bir demokrasi ayıbıdır. “Müfsit Niyetli Yayınlar”ın düzenlendiği Ceza Yasası, en az iki kez kapsamlı olarak elden geçmiş olmasına rağmen, Meclis içi muhalefet geçmişte bu maddeye fırsatı varken dokunmadı.
Meclis içi muhalefetin geçmişte imkanı varken fikir ve ifade özgürlüğü doğrultusunda düzeltmediği bu yasalar bugün UBP-DP-YDP gericiliği tarafından kapsamı genişletilerek halkın üzerinde bir baskı aracına dönüştürülüyor.
Gazetecilerin yasa değişikliklerine karşı sağcı solcu demeden birleştiği, toplumsal muhalefetin en geniş dayanışmayı gösterdiği bu koşullarda, 2007 yılındaki yasa değişikliğini bugün tartışmanın öncelikli olmadığını düşünüyorum. Ancak, Cenk Mutluyakalı’nın dün köşe yazısında ilgili değişikliğe ilişkin ifadeleri tartışmalıdır.
Cenk Mutluyakalı ilgili yazısında, Ersin Tatar’ın “hoşnutsuzluk” ve “soğukluk” ifadelerinin mevcut yasada zaten bulunduğu iddiasına cevap vererek;
“Bu yasa 2007’de değiştirildi.
‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ yasada kaldı.
‘Hoşnutsuzluk’ ya da ‘soğukluk’ gibi maddeler ise yasadan çıkarıldı.
Şimdi o çıkarılan maddeler geri getirilmek isteniyor” demiş.
Cumhurbaşkanı’na hakaretin 2007’den önce de esas yasada olduğu ve 2007’deki değişiklikte kalmaya devam ettiği ifadesi aslında Tatar’a değil, bize yanıt niteliğindedir. Zira, bu 3 yasa değişikliği gündeme gelmeden evvel Sn. Talat’ın Cumhurbaşkanı, Ferdi Sabit Soyer’in de Başbakan olduğu dönemde Cumhurbaşkanı’na Hakaret’in yasa maddesine girdiği genel olarak Bağımsızlık Yolu’nun özel olarak da partideki biz hukukçuların ifade ettiği bir anekdot idi.
İsmi geçen her iki siyasetçinin dün Meclis önünde gazetecilerin eylemine olan güncel desteği değerli ve ortada iken Cenk Beyin yazısı olmasa bu konuyu gerçekten tekrar açmayacaktım. Ancak Cumhurbaşkanı’na Hakaret’in ilk kez 2007’de CTP Hükümeti döneminde resmi olarak yasaya girdiği iddiasının arkasındayız.
Cenk Beyin ” ‘Cumhurbaşkanı’nın şahsına ve Yasa ile kurulmuş Devlete karşı nefret uyandırmayı veya hoşnutsuzluk veya soğukluk yaratılmasını kışkırtmayı veya Cumhurbaşkanı ile Devleti aşağılamayı veya küçük düşürmeyi veya alay konusu yapmayı’ diye uzun uzun bir cümle… ” diyerek alıntıladığı Müfsit Niyet tanımı yasal olmayan (yasa ile kabul edilmiş olmayan ama Meclis tarafından kitap olarak yayımlanan) bir çeviriye aittir.
19/77 sayılı Yasaların Türkçeleştirilmesi ve Birleştirilmesi Yasası tahtında 1982 yılında yasal çevirisi yapılan Fasıl 154’ün resmi tercümesi kabul edilen ESAS YASANIN ilgili maddesindeki ifade, 2007 değişikliğinden önce şu şekildeydi:
“Yasalarca kurulmuş olan devlete karşı nefret yaratmak ve devleti küçük düşürmek; …”
Yani Cumhurbaşkanı ifadesi 2007 değişikliğinden önceki yasal çeviride mevcut değildi. İlk kez yasaya Türkçe olarak Cumhurbaşkanı ifadesi 2007 yılındaki değişiklikle resmi olarak girdi.
Bu değerlendirme sonrasında eminim, İngilizce versiyonunda “Majestelerine ve onun ….” diye devam eden ifadeler güncel olmadığı için Cumhurbaşkanı ifadesi kullanıldığını savunanlar olacaktır. Ancak İngiliz döneminden kalan çağdışı ve temel hakları ihlal eden bu yasa maddesinden imkan varken kurtulmak yerine güncel terimlerle ilgili maddeyi modifiye etmek veya kendi çapında daha demokratik hale getirirek muhafaza etmek, en hafif tabirle ilgili dönemdeki sivil demokratik vizyonun darlığını gösteriyor.
Bu değişiklikten tam 6 yıl evvel Yüksek Mahkemenin bir içtihadında bu yasa maddesinin ilkel olduğu ve değişmesi gerektiğine dair Yasa Koyucuya somut uyarıları da olduğunu belirtmekte fayda var.
2007’deki değişiklikte, yasada mevcut olan “hoşnutsuzluk” ve “soğukluk” ifadelerinin kaldırıldığı iddia ediliyor Cenk Beyin köşe yazısında.
Ancak yukarıda referans verdiğimiz (19/1977 sayılı yasa ile resmiyet kazanan) esas yasadaki çeviride 2007 öncesinde bu ifadeler zaten bulunmamaktaydı! Meclis tutanaklarında bu ifadelerin kaldırılma niyetine ilişkin vekil konuşmaları olsa da ESAS YASADA ilgili ifadeler zaten bulunmadığından teknik olarak bir kaldırma söz konusu değil.
Devamla, 2007 değişikliğinde ilgili maddenin yargıya hakareti düzenleyen fıkrasına “Hükümeti aşağılamayı veya küçük düşürmeyi” ibaresi de CTP-ÖRP hükümeti tarafından eklenmiştir.
İhtilaf halinde tüm İngiliz döneminden kalan yasalarda İngilizce orijinal metnin geçerli kabul edilir. Bu nedenle tercümesinde güncel değişiklik yapmak yerine, demokratik kaygılarla hareket eden bir siyasetin, doğrudan bu maddeyi yürürlükten kaldırmak için girişimde bulunması gerekirdi.
Bunun için de halen geç değildir.
Toplumsal mücadele ile yasa kapsamının genişletilmesi şimdilik durdurulmuş olsa da, mevcut haliyle ifade özgürlüğünü ciddi anlamda ihlal eden bu maddenin kaldırılması için mücadele bayrağını yükseltmeliyiz. Bunu da desteklediğimiz siyasetçilerin geçmişteki eksik ya da hatalarını perdeleyerek ya da flulaştırarak değil; özeleştiride bulunarak yapabiliriz.
Özeleştiri yapamıyorsak, en azından eleştirilere gerçek hilafına cevap vermek zorunda kendimizi hissetmemeliyiz. Çünkü değiştirme iradesini en çok gerçeği yadsıyan tavır sakatlar.
Av. Cansu N. Nazlı
Bağımsızlık Yolu Lefkoşa Bölge Sorumlusu