InstagramKöşe Yazarlarımız

Jitem, Faili Meçhul, Abdülkadir Aygan…






Medya hukuksuzluklar karşısında sessiz kaldığı, gerçeklerin peşine düşmediği sürece, bu ülkede ciddi bir değişim olamaz.

Mart 2004’te Abdülkadir Aygan, Özgür Gündem gazetesine “JİTEM mensubu olarak şahit olduğu onlarca faili meçhul cinayeti” en küçük ayrıntılarına kadar sekiz gün boyunca anlatır.

“1958 doğumlu Aygan 1980’lerin başında PKK’ya katılmış, 1985’te de örgütten ayrılıp itirafçı olmuş. Diyarbakır Cezaevi’nde itirafçılar koğuşunda kalmış. Cezası indirildiği için 1990’da tahliye edilmiş ve hemen askere alınmış.
Kendi anlatımıyla, sonradan öldürülen Yüzbaşı Cem Ersever’in girişimiyle JİTEM’in ilk 7 kişilik kadrosunda yer almış. Yeni kimliğiyle (Aziz Turan) JİTEM’de 10 yıl çalışmış.

2000 yılında JİTEM’den tasfiye edilerek Burdur İl Jandarma Alay Komutanlığı’na sivil memur olarak atanmış.
Evli ve 5 çocuk babası Aygan, bir iç muhasebenin ardından, yaşadıklarını anlatmaya karar vermiş…”

İtiraflar “organize” bir sessizlikle geçiştirilir.

***

Aradan bir yıl geçer…

O cinayetlerden birinin, tam da anlatıldığı gibi gerçekleştiği kesin bir biçimde ortaya çıkar…

Sessizlik mecburen bozulur.

***

2 Şubat 2005 tarihli Hürriyet gazetesi bu dehşet verici gelişmeyi “10 yıldır ‘faili meçhul’ oğlunun kemiklerini buldu” başlığıyla haberleştirir.

Haber şöyledir:

“Baba İzzettin Aslan, 19 Nisan 1994 tarihinde 25 yaşında kaçırılan oğlunun kemiklerini, Silopi Çukurca Mezrası Bazamir deresinin kenarında buldu.
Murat Aslan, 25 yaşındayken 10 Haziran 1994 tarihinde, Yenişehir semtinde iki arkadaşıyla birlikte sokakta yürürken beyaz renkli Renault marka sivil bir otomobile zorla bindirilerek kaçırıldı.
Babası İzzettin Aslan, oğlunu bulmak için birçok mercie başvurdu, ancak bir bilgiye ulaşamadı.
Yıllar sonra, İzzettin Aslan bir gazetede, JİTEM itirafçısı Abdulkadir Aygan’ın beyanlarını okudu. Haberde, Murat Aslan’ın, aralarında Jandarma İstihbarat Tim Komutanı Abdülkerim Kırca’nın da bulunduğu JİTEM elemanları tarafından kaçırıldığı ve Diyarbakır JİTEM’e götürülerek sorgulandığı iddia ediliyordu.
Haberde, Aslan’ın buradan Silopi JİTEM İstihbarat Komutanlığı’na götürüldüğü, burada da işkence ile sorgulandıktan sonra Körtük Köyü yakınlarında üzerine benzin dökülerek yakıldığı öne sürülüyordu.
Haberi okuyan Aslan, bunun üzerine Körtük Köyü’nün yolunu tuttu. Civar mezralarda oturan köylüler, böyle bir olayın 10 yıl önce yaşandığını, bir çobanın infaz olayını uzaktan gördüğünü, olaydan birkaç gün sonra olay yerine giderek, yanmış haldeki cesedi açtığı bir çukura gömdüğünü anlattılar.
Çobanın, mezar yeri kaybolmasın diye de mezarın etrafını beyaz taşlarla çevirdiğini, hatta o bölgede bu mezarın neredeyse türbe gibi kabul edildiğini söylediler.
Aslan, daha sonra İHD Diyarbakır Şubesi’ne başvuruda bulundu. Talebi üzerine, İHD ve Diyarbakır Barosu ile birlikte oluşturulan heyet, Silopi Savcısı, Doktor ve Jandarma yetkilileri eşliğinde söz konusu mezarın bulunduğu yerde kazı çalışması yaptı.
Kazı çalışması sonucunda toprağın 15 santimetre altında bir insan iskeletine ulaşıldı.
Kemikler, İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderilerek, anne ve babadan alınan DNA örnekleri ile karşılaştırıldı. Adli Tıp Kurumu’nun 9 Eylül 2004 tarihli raporu söz konusu kemiklerin Murat Aslan’a ait olduğunu ortaya koydu.’’

***

6 Şubat 2005 tarihinde ise Medya Kronik köşesi medyanın sessizliğini eleştirmektedir:

“Basınımız, sekiz gün boyunca manşetten yayımlanan (Özgür Gündem) itirafları kulağının üstüne yatarak geçiştirmişti…
…..Büyük medya gazeteleri, televizyonları kulaklarının üzerine yatmaya devam ettiler…
Ve nihayet geçtiğimiz hafta, Abdülkadir Aygan’ın anlattığı cinayetlerden birinin hiçbir kuşkuya mahal bırakmayacak şekilde aynen anlattığı gibi gerçekleştiğinin ortaya çıkmasının ardından, ‘itiraflar’ın hiç değilse bu bölümünü haberleştirmek zorunda hissettiler kendilerini…”

…. Şimdi “normal” bir medyadan ne beklenir?

Aylar önce sessizce geçiştirdiği “itiraflar”a bu kez ciddi bir şekilde eğilmesi beklenir, değil mi?

Çünkü bir cinayet tam orada anlatıldığı gibi çıkmıştır ve bu, öbür cinayetlerin de tam orada anlatıldığı gibi gerçekleşmiş olma ihtimalini misliyle güçlendirmiştir.

Medya Kronik köşesinin o tarihlerde hangi gazetede yayınlandığını belki merak edersiniz.

Yeni Şafak gazetesinde yayınlanıyordu.

***

Abdülkadir Aygan, Nisan ayı başında İsveç’te yayınlanan Expressen gazetesi ile yaptığı röportajda da JİTEM’de çalıştığı dönemde kendi biriminin en az 36 kişiyi öldürdüğünü söyler.

Aygan, devletin tüm yetkili organlarının JİTEM’in eylemlerine yardımcı olduğunu, sadece Diyarbakır eski Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın JİTEM’e yardım etmediğini de ileri sürer.

Tüm bu itiraflara, kan donduran Murat Aslan cinayetine rağmen süreç bir hukuk devletinde olması gerektiği gibi sonuçlanmaz…

Medya olayı yeniden gündemden düşürür.

Konunun peşine öncesinde ve sonrasında kendine saygısı olan bir iki köşe yazarı ile medya kronik köşesi düşer.

Bugün ise o yazarlar medyanın dışındadır, Yeni Şafak gazetesinin de durumu ortada…

***

Aslında “Basın Tarihi” üst başlığı yerine “Medyanın Günahları” başlığını da koyabiliriz.

Gerçekleri ortaya çıkarmak yerine gerçeklerin üstünü örten bir medya, bu ülkenin yaşadıklarının en büyük sebeplerinden biridir.

Ülkenin durumunu anlamak istiyorsanız medyaya bakın.

Medya hukuksuzluklar karşısında sessiz kaldığı, gerçeklerin peşine düşmediği sürece, bu ülkede ciddi bir değişim olmadığını ve olmayacağını da anlarsınız.









Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu