“Hain” başlıklı haberler ne zaman arttı?
Herkes bu vatanı diğerinden fazla sevdiğini iddia edip, kendi gibi düşünmeyene sövüp saymasa ülkenin durumu bu mu olurdu?
Ağır suçlamalar, çoğunluğu eğitimsiz, donanımsız hatta mesleksiz olan, çoğulculuktan, özgürlükten nasibini almamış az gelişmiş ülkelerin hastalığıdır…
Tek ölçü vardır oralarda, suçlayanın kendisi…
Kifayetsiz ve niteliksiz bir ölçü söz konusu olunca da varılacak yer hakaret ve sövgüdür.
Suçlama, hakaret, sövgü gittikçe hızlanıyor son zamanlarda ve her türlü nitelikli tartışmayı bir kenara itebiliyor… Gerçek sorunlara gerçek çözümler arayacak tartışmalara gündemde yer kalmıyor.
Herkes bu vatanı diğerinden fazla sevdiğini iddia edip, kendi gibi düşünmeyene sövüp saymasa ülkenin durumu bu mu olurdu?
Herkes kendi fikrini söyler, değişik fikirler karşılıklı konuşulur ve en iyi sonuç bulunurdu.
Böyle 100 yıllık Cumhuriyet’ini demokratikleştirememiş, halkının refahını ve özgürlüğünü oluşturamamış, dünyada saygınlık elde edememiş bir konumda olmazdık belki de.
Burada suçlamalardan, hırgürden, itişmeden, kavgadan başka bir şey olmuyor… Herkes, bütün ülkenin kendisi gibi düşünmesini istiyor.
Halbuki… Demokratik ülkelerde özgürlüğün ölçüsü, farklı düşünme özgürlüğü, çoğulculuğa saygıdır.
Niteliktir, donanımdır, katma değer üretmedir.
***
Basın Tarihi’ni yazarken tam da bu konuya denk geldim…
Meğer bu herkesin herkesi “hain” diye suçlaması 2000’li yılların başında da hızlanmış.
İlginç bir istatistiğe rastladım, gazetelerde “Hain” başlıklı yazı ve haberler 2003’te 57’miş…
2004’te 105’e, 2005’te ise 224’e çıkmış.
Tabii bu rakamlara TV ve radyolar dahil değil.
***
Bu ilginç istatistiği tutan Orhan Koloğlu… “Basın Tarihi” adlı kitabında bunun nedenlerini de şöyle açıklıyor:
“Her farklı düşünceyi hainlikle dışlamanın bir kültür zaafından ileri geldiğini kabul gerekiyor.”
Koloğlu, bu yetersizliği de eskiden gazete okuyanın entelektüel sayıldığı toplumdaki “kültürel yüzeyselliğe” bağlıyor:
“Burada gazete kültürünün yüzeysel bir yansımasının varlığı bellidir.”
Bu tespitini bir gözlemle güçlendiriyor:
“Ülkemizde gazete kültürünün bile yüzeysel olduğunu kanıtlayan bir öge de PİAR’ın 1988’de yaptığı bir araştırma ile ortaya çıkmıştır.
Genelde her ulusal gazetenin beş kişi tarafından okunduğu yolunda bir kanı Babıali’ye yerleşmişti.
PİAR’ın araştırması bunun çok daha yüksek olduğunu ortaya koydu.
Tercüman 9.4, Cumhuriyet 8.3, Hürriyet 7, Milliyet 5.8, Günaydın 5.5 kişi tarafından okunmaktadır.
Bunun sonucunda her gün 16.6 milyon kişinin eline, yani nüfusun üçte birine gazetenin ulaştığı, okunduğu ileri sürülüyor.
Bu tür çok okunurluğu övgü vesilesi yapanlar bile var.
Oysa aynı gazeteyi 9 kişi okuduğunda, bunlardan hiçbirinin onu yeterince dikkat ve rahatlıkla okuyamayacağı açıktır.
Ne yeterince bilgi, ne de haber öğrenebilir. Dolayısıyla bütün öğrenilen yüzeysel kalır.”
***
Buradan kitap kültürünün eksikliğine geliyor:
“Soruna kitap kültürüne tam anlamıyla geçememiş olmamızın sonucu olarak bakmak gerektiğine inanıyoruz.
Kişi başına kâğıt tüketimi (1987): Kilo olarak Almanya 191, İtalya 102, İspanya 92, Türkiye 10.
Yılda basılan kitap sayısı (1986): ABD 72.000, İspanya 27.000, Türkiye 6.200.
Süreli yayın sayısı (1986): ABD 59.000, İspanya 5.000,
Türkiye 2.635.
Kitaplık sayısı (1986): ABD, 10.000, İspanya 1550, Türkiye 632. (2000’ler Türkiye 1510, Almanya 11.500 Fransa 4.000, İngiltere 5.000).
Bin kişiye ödünç verilen kitap (1986): ABD 4.300, İspanya 170, Türkiye 7.
Kaç kişiye bir kitap düşüyor (1986): İngiltere 983, İspanya 1987, Türkiye 10.600.
Bin kişiye düşen gazete (1986): İngiltere 420, Almanya 330, İspanya 87, Türkiye 54.”
***
Bunlar 15-20 yıl öncesinin rakamları.
Bırakın kitabı artık gazete de okunmuyor.
Gazete de kalmadı zaten…
Ama “hain” suçlamalarında patlama var…
İlerde bugünlerin basın tarihini yazacak olanlar muhakkak ki bugüne kıyasla 2005 yıllarını çok nitelikli ve gelişmiş bulabilecekler.
***
Ortalama okula gitme yılı sekizi bulmayan 25 yaş üzeri nüfus birbirine “hain” deyip duruyor.
Sanırım Orhan Koloğlu’nun tuttuğu “hain haberleri” istatistiğini bugüne taşımak ilginç olacaktır.
Sövgü ve hakaret hızlandıkça sefalet ve baskı da yoğunlaşıyor.
Belki de durumu en iyi bir atasözü özetliyor:
“Cahil tez kavgaya tutuşur.”
—–
Görsel: prettysleepyart (Pixabay)