InstagramKöşe Yazarlarımız

“Kebabıma Dokunma”




Avrupa Birliği’nin Kıbrıs’a yönelik önerileri geleneksel şiş kebabımızı tehdit ediyor!”, “Şiş kebabımız tehlikede!”, “Geleneğimiz bunu gerektiriyor ve hiçbir Avrupa direktifi bizi bundan mahrum bırakamaz!” ve benzeri ifadeler 2016 yılında Avrupa Birliği’nin yetkili birimlerinin şiş kebabının pişirilme yönteminin belirlenen standartlara göre sağlıksız olarak kabul edildiğini belirttiklerinde Kıbrıslı Rum basınında yer almıştı.

Bilindiği üzere, bir Avrupa ülkesinin Avrupa Birliği’ne katılma süreci kolay bir iş değildir. Karşılanması gereken kriterler çok sayıda ve çok boyutludur ve müzakereler oldukça yoğundur.

Ancak katılımdan sonra bile her ülke direktifleri uygulamak, aksi takdirde para cezasına çarptırılmak zorundadır.

Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne katılımının öncesi ve sonrasındaki tüm bu süreç boyunca, Yunanca konuşan Kıbrıslıların Avrupa Birliği’nin başka bir direktifine bu kadar sert tepki gösterdiklerini hatırlamıyorum.

Tarih, çoğu durumda ada sakinlerinin dillerini, geleneklerini ve genel olarak yaşam biçimlerini, başka yerlere sınırı olan yerlerin sakinlerinden daha büyük ölçüde koruduklarını kanıtlamıştır.

Her ne kadar kimlik açısından bunun faydalı bir şey olduğu söylenebilirse de aynı zamanda gelişim ve ilerleme sürecinin daha yavaş olduğu gözlemlenmektedir.

Bunun bir örneği ise her ne kadar son on yıldır BM uzmanları bitkisel beslenmeye dayalı diyete geçmenin iklim değişikliğiyle mücadeleye yardımcı olabileceğini bildirmiş olsalar da Kıbrıslılar dünyanın değil şiş kebabının tehlikede olduğunu düşünüyorlar.

Reading Üniversitesi tarafından yürütülen çok kapsamlı yeni bir araştırmanın sonuçlarına göre, bitki bazlı diyet, et açısından zengin bir diyetin ürettiği ısı tutucu gazın dörtte birini üretiyor.

Çalışma süresince araştırmacılar 55 binden fazla Britanyalının beslenme alışkanlıklarını analiz etti ve diyetlerinin çevresel etkisini ölçmek için 119 ülkedeki 38 binden fazla çiftlikten elde edilen verilerden yararlandı.

Analiz, bitki bazlı diyetlerin et açısından zengin diyetlere göre yüzde 75 daha az ısı tutucu gaz ürettiğini, yüzde 75 daha az su kirliliği yarattığını ve yüzde 75 daha az toprak kullandığını ortaya koymuştur.

Konunun hayvan hakları ve hayvanlara insanlık dışı muamele ile ilgili etik boyutunu ve aynı zamanda hayvan ve hayvansal ürün tüketiminin sağlığımız açısından artık kanıtlanmış trajik sonuçları dikkate almasak bile, bize ev sahipliği yapan ve yeni nesillere de ev sahipliği yapmaya devam edecek olan gezegene verdiğimiz zararı düşünelim.

İnsanoğlunun kültürel gelenekleri, varoluş ve evrim tarihi boyunca değişmiştir, değişmektedir ve değişmeye devam edecektir. Değişim hem insanın daha iyi bir yaşam sürdürmesi için gereklidir hem aynı zamanda onun geliştiğinin ve ilerlediğinin bir işaretidir.









Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu