InstagramKöşe Yazarlarımız

İthal Ete Karşı Mıyız?




Hükümet ithal et kararı aldı, hayvancılar sokağa döküldü…

Daha düne kadar “herkes etini güneyden alsa, kasaplar bu kadar pahalıya satamaz” diyenlerin birçoğu 180 derece çark etti ve şimdi et ithal edilmesine karşı çıkıyorlar!

Eğer meseleye “eti kaça aldığımız”dan ibaret bakarsak, et ithal etmek kestirme bir çözüm olarak çok mantıklı duyulabilir. Ama toplumsal yaşamda tüm kestirme çözümler, çözdüklerinden daha fazla problem yaratırlar. Bir sorunu gerçekten çözmek istiyorsak, sorunun kökenine inmek bu yüzden zorunludur!

***

Et fiyatlarından dolayı kasapları suçlayan tutum, özünde trafik kazalarından dolayı şoförleri, iş kazalarından dolayı işçilerin dikkatsizliğini suçlayan tutumdan farklı değil!

Nitekim her iki yılda bir benzer bir fiyat krizi gündeme geliyor, her iki yılda bir kasaplar kendi maliyetlerini önümüze seriyor ve her iki yılda bir et ithali gündeme geliyordu!

Bu yılın farkı, hükümetin söylemden eyleme geçmesi oldu!

Oysa birazcık daha derine baktığımızda, hayvancıların maliyetlerini göreceğiz. Ki bugün onlar kendi sorunlarını anlatıyorlar. En çok da yem ve elektrik fiyatlarından bahsediyorlar! Ve yem fiyatlarında da ipin ucu çiftçilere uzanıyor!

Ne kadar derin bakarsak, meselenin ucu da o kadar derine uzanıyor! Şairin de dediği gibi, “kolay değil derdin ucu derinde!”

Ucu derinde olan dertleri, yüzeysel önlemlerle, bir defalık eylemlerle, kestirme yöntemlerle çözemeyiz! Aksine daha da beter ederiz. Ki ettik, ediyoruz!

İthal et, kısa vadede ucuz et bulmamızı sağlayabilir. Ama kasaba, hayvancıya, çiftçiye yansıması çok ağır olur. Kasap, hayvancı ve çiftçi sarsıldığında toplumun geriye kalanının da bundan etkilenmemesi mümkün değildir.

Üstelik üretimden koparak ithalata bağımlı hale gelmiş bir toplumun ayakta durmasının mümkün olmadığını en çok da bizim bilmemiz gerekir!

Peki o zaman çözüm nedir? Bağımsızlık Yolu bunu yıllardır anlatıyor. Bir de ben deneyeyim…

***

Tarımsal arazilerin giderek daha fazla inşaatlar tarafından gasp edilmekte olduğu bu verili durumda, çiftçilerin ayakta durması mümkün değil…

Verimli toprakların betonlaşmasını durdurup inşaat şirketlerinin her yeri talan etmesinin önüne geçmek zorundayız. Çiftçilere, köylülere verilen teşvik ve kuraklık yardımlarını; kooperatifleşme şartına bağlamalıyız…

Küçük ölçeğin yarattığı maliyetlerden sıyrılırken, küçük üreticiyi korumanın tek yolu kooperatifleşmedir. Diğer durumda küçükler batar, büyükler onları yutar, ölçek yine büyür.

Ama büyüyen sermaye de kâr oranlarını daha da yükseltmek ister. Bunun şirketlerin servetine katkısı olur ama topluma veya tüketiciye hiçbir katkısı olmaz!

***

Tarımda kooperatifleşme ve verimli tarım arazilerinde inşaatlaşmanın yasaklanması hem tarım hem de hayvancılık için enerji maliyetlerinin azaltılması ile desteklenmek zorundadır…

Enerji maliyetlerimizi arttıran temel faktör ise AKSA’dır!

Enerjide tamamen kamusal adımlar atmadan ve alternatif enerjiyi de içeren bir çeşitlilik sağlanmadan maliyetleri düşürmek mümkün değildir!

Tarımsal üretimin kooperatifleşmesinin yanına, hayvancılığın kooperatifleşmesini koyduğumuzda; üretim ayağını büyük oranda çözmüş oluruz. Şu da önemli ki hem tarım hem hayvancılık kendi içinde planlanırken, ikisinin birbirleriyle ilişkisi de planlanmalıdır! Yani planlı bir tarım-hayvancılık politikası!

Dağıtım ve satış ayaklarının da ölçek büyütmek yani kooperatifleşme adımını atmak; vatandaşa ulaşan ürünün birim maliyetini doğrudan etkileyecektir!

Üretim, dağıtım ve satış kooperatiflerinden bahsediyorum! Planlı, kamusal bir ekonominin en temel unsurlarından yani!

***

Kısacası mesele et ithalini savunmak veya et ithaline karşı olmaktan ibaret değil!

Evet et ithaline de pahalı et tüketmeye de karşıyız! Peki planlı bir ekonomiye ve şirketlerin ensemizden kâr etmesine dur demeye de var mıyız?

İşte bütün mesele burada…









Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu