InstagramKöşe Yazarlarımız

Kıbrıs, Türk “İş Adamları”nındır!






İki aydır boğuştuğumuz başörtüsü tüzüğü halkın ana gündemi olmaya devam ediyor. Bu esnada başka gelişmeler de yaşanmıyor değil. Bunlar arasında bir tanesi var ki hem üzerine düşünmeye değer hem de gündemle bağlantısı da var!

Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümet Sözcüsü Konstantinos Letimbiotis, hafta başında RIK’e yaptığı açıklamada bir süreden beridir dedikodu olarak dolaşan söylentiyi doğruladı. Buna göre Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkiye’nin limanlarını kendi gemilerine açması karşılığında Türk “iş adamlarınaAB vizesi verilmesi önerisi yaptığını açıkladı.

AB bu öneriyi kabul eder mi, Türkiye bu doğrultuda hareket eder mi, onu zaman gösterecek. Bugüne kadarki pratiklerine baktığımızda söz konusu öneri AB için de Türkiye için de kabul edilebilirlik sınırlarında görünüyor. Yani hayata geçmesi mümkün.

***

Kıbrıs Cumhuriyeti makamlarının resmi söylemine göre, KC’nin Kıbrıslı Türklerle bir sorunu yoktur. Kıbrıslı Türkler devletin kurucu ortağıdırlar ve sorun Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarını işgal etmiş Türkiye Cumhuriyeti’nden kaynaklanmaktadır!

Ama pratikte gördüğümüz bunun tam tersidir. Kıbrıslı Türkler bırakın ortaklıktan kaynaklanan temsil ve idare yetkilerini kullanmayı; devlet dairelerinde Türkçe yönerge bulmakta, mahkeme kararlarını Türkçe olarak okumakta dahi zorlanmaktadırlar!

Kıbrıs Cumhuriyeti, adı “Kıbrıslılık” olarak konmuş tek toplumlu ve tek dilli bir Kıbrıslı Elen devletidir. Gerçekte olan budur. Üstelik bu durum 1974’ün çok daha öncesinden beri bu şekildedir.

Dahası Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Türkiye limanları karşılığında Türk “iş adamlarına” AB vizesi teklifine bakılırsa; KC’nin Türkiye ile de ilkesel bir sorunu yoktur!

Türkiye ile ilkesel bir sorunu olsa, topraklarını işgal ederek “yatırım” yapan ve o yatırımlarda çalıştırmak için “nüfus taşıyan” iş “adamlarına” AB vizesi ayarlamayı teklif eder miydi hiç Kıbrıs Cumhuriyeti?

Kısacası Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB’ye yaptığı teklif, bize on yıllardır anlatılanların hepsinin birer masal olduğunu bir kez daha gün yüzüne çıkarmıştır!

Ne Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti ile ilkesel bir sorunu vardır, ne de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Türkiye ile! Her iki devletin birbirleri ile sorunları ilkesel değil; stratejik, ticari, konjonktürel ve pazarlıkla çözülebilecek niteliktedir.

***

Sorun bizim bu durumu anlamamakta ısrar etmemizdir! Kıbrıslı Türk halkının bir kesimi kendini Türk saymakta ve Türkiye ile ilişkilerin ilkesel bir temele sahip olduğu yanılsamasından kurtulamamaktadır. Bu ham bir hayalden başka bir şey değildir. Ve her gün pratikte yanlışlanmaktadır.

Kıbrıslı Türk halkının başka bir kesimi de kendini Kıbrıslı saymakta; ya Kıbrıs Cumhuriyeti’nde söz sahibi olduğunu ya da Kıbrıs Cumhuriyeti ile ilişkilerin ilkesel bir temeli olduğu yanılsamasından kurtulamamaktadır. Bu da en az diğeri kadar ham bir hayaldir ve her gün pratikte yanlışlanmaktadır.

Nesnel çıkarlara yaslanmayan hiçbir pratik süreç, ilkesel bir temele sahip olamaz! Ortak ilkeler de ortak çıkarlar üzerine kurulur! Kıbrıslı Türkleri halk yapan şey de bu adada hem Türkiye Cumhuriyeti’nden hem de Kıbrıs Cumhuriyeti’nden ayrı ve kendine ait ortak çıkarları bulunmasıdır!

Kıbrıslı Türklerin ortak çıkarının; adamızın yeniden birleştirilmesi ve iki halkın siyasal eşitliğine dayalı bir federal devlette buluşmasından geçtiğini defalarca yazdık.

Bu ortak zeminin iki topluma da yer açan gerçek bir Kıbrıslılığa doğru ilerlemek için şart olduğunu ve tek bir toplum tarafından gasp edilmiş şimdiki versiyonun sadece bir karikatür olduğunu da yeri gelmişken söyleyelim.

***

Tüm bunların başörtüsü tüzüğü gündemi ile bağlantısı nedir peki?

Esasında bir çocuk istismarı olan tüzük; TC devleti tarafından yürütülen siyasal İslam projesi çerçevesinde laikliğe bir saldırı olarak kurgulanmış durumdadır.

Yani yeterince sağlam ve tutarlı bir şekilde çocuk istismarına karşı çıkarsanız; laiklik ve siyasal İslam bağlantısı üzerinden işin ucu TC devletine kendiliğinden varacaktır.

Bunun için bizim yapmamız gereken tek şey, konunun özüne sadık kalarak çocuk istismarına itiraz etmekte ısrar etmektir!

Tayyip Erdoğan’ın bizi “haddini bilmezlik”le suçlayıp “sıkılmamaya” karar vermesi tam da haftalardır sarsılmayan bu istikrarlı duruşumuz nedeniyledir.

Tayyip Erdoğan’a uygun “sıkılama” zeminini hazırlamak ve bizi odağımızdan saptırmak için de adadaki işbirlikçisi Ersin Bey’e görev verilmiştir. Bu nedenle Ersin Bey, çocuk istismarına karşı çıkan halka “Kıbrıs Kıbrıslıların değildir” diye seslenmektedir.

Akıllarınca biz duymak istedikleri şeyi söyleyip “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” diyeceğiz. Böylece oluşmuş geniş cephe dağılacak, konunun odağı değişecek ve siyasal İslam’ın laikliğe saldırısı başarıya ulaşacak!

***

Oysa biz biliyoruz ki Kıbrıs, hiç de Kıbrıslı Elen egemenlerinin tekeline aldığı “Kıbrıslılığın” değildir. Kıbrıs hem Türkiye Cumhuriyeti’ne hem de Kıbrıs Cumhuriyeti’ne göre sadece ve sadece “iş adamlarınındır!”

Türk “iş adamları” Kıbrıs’a yaptıkları “yatırımlarla” zenginliklerine zenginlik katmakta, onların tatlı kârları için bizim halkımız her geçen gün biraz daha yoksullaşmaktadır. Kıbrıslı Elen “iş adamları” da Türkiye limanlarının kendilerine açılması karşılığında Türk “iş adamları”na AB vizesi teklif etmektedirler.

Kıbrıs onu her iki halkın ortak vatanı kıldığımız, Kıbrıslılığı her iki halkın “iş adamları”nı dışarda tutan bir ortak kimlik yapabildiğimiz oranda gelecekte Kıbrıslıların olacaktır.

Bunun için de şu an yapmamız gereken şey çocuklarımızı istismardan korumaktır. Bu yol eğer doğru rotayı takip edersek sonunda oraya varacaktır!











Başa dön tuşu