InstagramKöşe Yazarlarımız

Bir Davanın Düşündürdükleri




Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aday olan Salih Oğuzhan Karahan (Nam-ı diğer Oz Karahan), Serdinç Maypa’nın gerçekleştirdiği bir canlı yayında Bağımsızlık Yolu için; “TC Elçiliğinden fonlanıyorlar” dedi!

Bu asılsız iddiayı kanıtlaması istendiğinde ise “Bu zaten biliniyor” diye yanıt verdi.

Benzer bir asılsız iddia İzzet İzcan tarafından da Radyo Mayıs’ta katıldığı “Onuncu Köy” isimli programda dile getirilmişti.

Bağımsızlık Yolu yetkilileri bu asılsız iddiaları ısrarla dile getirmeye devam eden, kanıt sorulduğu zaman da tpu taca atan Kıbrıs milliyetçilerini, iddialarını kanıtlamaya zorlamak için hukuk davası açmaya karar verince kızılca kıyamet koptu!

Aman efendim, Serdinç Maypa’ya dava açarak basın özgürlüğüne zarar verilmiş!

Rejimin mahkemelerine başvuran Bağımsızlık Yolu’nun gerçek yüzü ortaya çıkmış! Zaten ateş olmayan yerden duman çıkmazmış!

Serdinç Bey’in gazeteci olup olmadığı konusuna hiç girmiyorum. Bu hayli tartışmalı bir konu! Basın camiasının ezici bir çoğunluğu, Serdinç Bey’in bir sosyal medya fenomeni olduğunda uzlaşıyor.

Kendisinin ülkemizdeki ve dünyadaki diğer örnekler gibi hiçliğin ortasından birdenbire var olduğu gibi, aynı hiçlikte birdenbire yok olacağını öngörmek zor değil. Geçmişi yok, geleceği meçhul!

Benzer “fenomenler”i daha önce tutkulu bir şekilde takip eden kitleler, onun yokluğunda, gelecekte ortaya çıkacak başka heyecanlı etkinliklere doğru yönelecek. Yokluğu hiç fark edilmeyecek!

Dava açarak basın özgürlüğüne zarar verme konusu üzerinde biraz durmaya değer. Fikir, düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğünün temelidir. Bağımsızlık Yolu da basın özgürlüğünün uzlaşmaz bir taraftarıdır.

“İşgal altında basın özgürlüğü olmaz” diyenlerin, birdenbire “basın özgürlüğü zarar görüyor” diye feveran etmelerindeki tutarsızlık bir yana; basın özgürlüğü hiçbir zaman, ağzına geleni söyleme özgürlüğü demek olmadı!

Basın dava edilebilir!

Basında yazılan ve söylenenlerden rahatsız olanların, iftiraya, hakarete uğradığını düşünenlerin, buna ilişkin hiçbir şey yapmamasını beklemek mümkün değildir. Ve medeni insanlar, aralarında çözemedikleri anlaşmazlıkları mahkemelerde çözerler.

Demokrasinin bir ayağı basınsa, bir ayağı da hukuktur! Gerçekten de sorunların çözümünde hukuktan vazgeçmemizi savunan bir zihniyetin, bize alternatif olarak ne önerdiğini dinlemek eğlenceli olurdu.
Orman kanunu mu, gücü gücüne yetene mi, kabile uzlaştırma kurulları mı? Keşke anlatsalar da dinlesek!

Basın dava edilebilir!

Basın özgürlüğü, bu davalar ceza davası olarak yukardan aşağıya bir baskı mekanizması şeklinde uygulandığında zarar görür.

Erk sahipleri mahkemenin önüne dava ettikleri basın ile eşit zeminde çıkmadıkları zaman, kamudan ödenen savcıyı kendi işlerine koştukları zaman, polis aracılığı ile tutuklamalar yaptıkları zaman basın özgürlüğü abluka altına almış olur.

Devletin gazetecilere ceza davası uygulamasına karşı olmak gerekir. Ama kurum veya bireylerin açtıkları hukuk davaları, tarafların eşit zeminde mahkeme önünde kanıt yükünü usule uygun yürüttükleri demokratik bir süreçtir!

Davanın esasına bakıldığı zaman ise görüne köy kılavuz istemiyor! Bağımsızlık Yolu’nun temsil ettiği siyaset Kıbrıs milliyetçilerinin de Türk milliyetçilerinin de ezberini bozuyor!

Her iki milliyetçilik de kendi karşısında diğer milliyetçiliğin olmasını tercih ettiğinden, Bağımsızlık Yolu’nun varlığı karşısında ne yapacaklarını şaşırıyorlar! Serdar Denktaş Dağ Yolu’nda yaşanan trafik cinayeti ve Reddediyoruz eylemleri sonrası “bunlar AB’den fonlanıyor” demişti.

Şimdi Oz Karahan’ın açık ve İzzet İzcan’ın takiyeli “Kıbrıs Cumhuriyeti dönüş” tezinin karşısında duran Bağımsızlık Yolu’na “TC’den fonlanıyorlar” demelerinde tam bir tutarlılık var!

Aynı tutarlılığı dava sonucunda da göreceğiz. Serdar Denktaş nasıl sözünü kanıtlayamayıp tazminat ödemeye mahkûm olduysa, Oz Karahan ve İzzet İzcan da aynı akıbeti yaşayacak!

“İki devletçilere” göre eğer iki devletçiliği savunmayan herkes “Rumcu”dur! “Kıbrıs Cumhuriyetçilere” göre bu bitmiş deneyime geri dönmeyi savunmayan herkes “Türkçü”dür!

Anlamadıkları şey ise bu ülkede ne “Rumcu” ne de “Türkçü” olmayan; ne Kıbrıslı Elenlere ne Türkiye kökenli insanlara düşman olmayan; devletler ile insanları birbirinden ayırt etmeyi başarabilen sosyalistlerin varlığıdır.

İki milliyetçiliğin birbiri ile kapıştığı bu siyaset arenası da karşılıklı suçlamalarla yaratılan milliyetçi kamplaşmadan besleniyor.

Bağımsızlık Yolu her iki milliyetçiliğin de kafasının almadığı, yüreğinin yetmediği bir şeydir. Bağımsızlık Yolu halkından başka kimseye yaslanmayan, hiçbir ayıya asla “dayı” demeyen devrimcilerin partisidir.

Milliyetçilerin sahte dünyasını da ancak gücünü emekçilerden alan sosyalist bir parti yıkabilir. Sonunda olacak olan da zaten budur!









Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu