Kafes Kültürü
“En çok korktuğun şey nedir?” diye sordu adam.
“Kafes” dedi kadın.
Geçenlerde izlediğim bir filimde geçti bu diyalog. Bayıldım kadının verdiği cevaba. O günden beridir bu sahneyi anlatıyorum gelen gidene.
Tabii ki evrensel bir sorun bu. Kafes sever bir toplumda yaşıyoruz yine de biz.
Kafese koyma zihniyeti bayağı gelişmiş. Her türlü kuş, tavuk, köpek, kedi, tavşan, çinçila, sincap, iguana, vs. Kafeste evcil hayvan beslemeyi seviyor bu toplum.
Neden?
Kafese bakınca kafesin dışında hissediyorlar kendilerini herhalde diye düşünüyorum.
Night Club’lardaki kadınlar da kafeslerde. Hatta adına ‘kafes’ dediğimiz meşhur peksemetimiz bile var.
Anne babalar kafeste tutmaya çalışıyorlar evlatlarını. İlişkilerde de kafese koymaya çalışıyor taraflar birbirlerini.
Tabii kafes demiyor onlar bunun adına, güven diyor, güvenlik diyor.
Sevdiklerini korumak adına yaptıklarını söylüyorlar bunu.
Kafesin dışında olsan bile, kafese koyulana bakıcılık, bekçilik yapmak da ziyan edilen bir yaşam değil mi?
Kimlik kafesi yetmezmiş gibi bir de bütün bu iş ve ilişki kafesleri.
‘Benim hakkımda ne düşünecekler’ mantığıyla yaşayan, ahlak kurallarına sıkı sıkıya bağlı olan, kendi kendini kafese koyan çok yetişkin var çevremde.
Daracık dünyalarında, dar bir hayat yaşamaya gönüllü oluyorlar daha en başından. Mutlu olsalar neyse, ama şikâyet ediyorlar bu durumdan farkında olmadan.
Çok hayvan gördüm kafeste. Yalnız Barış Parkı‘nda kafese iki önce konulmuş o tilkinin halini hiçbir zaman unutmayacağım.
Yerinde duramıyordu, bir an bile rahatlayamıyordu. Bir süre sonra tekrar gitmiştim oraya, kafes boştu. Tilki nereye gitti, diye sordum. ‘Doğaya geri saldık’ dediler. İnanmadım.
Kafeste yaşadığı yüksek gerilim nedeniyle kalbinin durduğunu tahmin ediyorum zavallının.
Özgürlüğün karşıtıdır kafes.
Kafesi, yani güven ve konforu tercih ediyor ama çoğunluk. Çünkü maddi ve manevi olarak güvenlidir kafesin içi. Dışı ise riskli ve tehlikeli…
Normal koşullarda güveniyordur belki bireyler birbirine, ama koşullar değişince ortaya çıkıyor ki güvenmiyorlar.
Hiçbir zaman güvenmediler aslında ve ne yapsan/yapmasan hiçbir zaman güvenmeyecekler sana. Güvenirmiş gibi yapacaklar.
Sorun çıkmasın diye en iyi şekilde saklamaya çalışacaklar bu güvensizliği.
Evet, yani ilişkiniz güven duygusunun sağlam temelleri üzerine değil, ekonomik, duygusal veya cinsel bir çıkar anlaşması veya başka türlü bir dayanışma anlaşması üzerine kurulmuştur.
Orada burada duyduğumuz, ‘bizim ilişkimiz güven üzerine kuruludur’ önermesi hikâye yani.
Fazla anlam yükleniyor güvene, abartılıyor. Çocuklar, gençler için önemlidir belki, bilmiyorum, psikolog değilim.
Ama kendine güveni olmayan bir yetişkinin, dönüp yanındakine ‘sana güvenmiyorum’ demesi komik değil mi?
Yerinde durmuyor hiçbir şey; akıyor, sallanıyor, dönüyor veya titreşiyor. Değişim ve dönüşüm durmuyor, durdurulamıyor.
Durum böyle olunca neye ve kime güvenebilirsin ki.
Nereye doğru gittiği belli zaten yolun, en sağlam kafese bile saklansan kaçamazsın, kurtulamazsın yolun sonunda seni bekleyen şeyden…