
Kıbrıs Türk Esnaf ve Zanaatkârlar Odası (KTEZO), Kıbrıs Cumhuriyeti‘nin, kuzeyde kalan Kıbrıslırum malları üzerine inşaat yapanlardan sonra, alım-satım yapan emlakçılar ve hatta projeleri çizen mimar ve mühendislere kadar yargı süreci başlatma adımlarına değindi, “Biz sımardık, sonunu düşünmedik” dedi
KTEZO: Krizden etkilenenler arasına sanayi bölgelerinin üretken sektörleri de girdi
Yazılı açıklama yapan örgüt, mülkiyet, emlak, inşaat, adına ne denilirse denilsin sektörde krizler üstüne krizler yaşandığını belirterek, bir süre önce üniversiteler üzerinden yaşanan krizlerden sonra emlak ve inşaatın da krizler yaşamasının, genel bir kriz durumunun yaşanmasına neden olduğunu vurguladı.
KTEZO açıklamasında, “Mobilyacısı, metalcisi, demircisi, duvarcısı, kaynakçısı, tesisatçısı, klimacısı doğrudan etkilenmeye çoktan başladı. Pahalılık nedeni ile güneye kaçışların çoğalmasından dolayı etkilenen Suriçi çarşı ve pazarlardan sonra şimdi de krizden etkilenenler arasına, sanayi bölgelerinin üretken sektörleri de girdi” denildi.
“Kendimizi sorgulamak durumunda olduğumuzu hatırlatmak zorundayız”
Açıklama şöyle devam etti;
“Dün ciro 100 bin TL iken, bugün 80 bin, 50 bin TL’ye geriledi. Hem de TL bazında! İşsizlik, kapanmalar çoğalmaya, gelir azalmaya başladı.
Birçok kez yaptığımız açıklamalar ile ortaya koyduğumuz gibi topu taca atmak, kendi dışımızda sorumluluklar aramak yerine ‘kendimizi sorgulamak durumunda olduğumuzu’ hatırlatmak zorundayız.
Güneyin giderek artan saldırgan politikalarından hiç kuşkumuz olmadı. Ancak bizim nasıl ve ne yaptığımız, yürüttüğümüz politikaların hangi anlama geldiği bizleri çok daha fazla ilgilendiriyor.
“Büyük bir iştahla her şeyi tüketmeye kalkıştık”
Ülkeyi; dağı, taşı, sahili, tarlası, bahçesi ile şantiye yapmanın marifet olduğunu böbürlenerek sağır sultanlara dahi duyurduk!
Arkamızdan koşanlar varmış gibi, ardımızda ne varsa büyük bir iştahla her şeyi tüketmeye kalkıştık. İmar planlarını ya çıkarmadık ya da boşuna çıkardık.
Alt yapıymış, standartlarmış, gelen nüfusun çoğalmasıymış, okulmuş, hastaneymiş, sosyal yaşammış umurumuzda dahi olmadı!
Bunu da “iki devletli politika” olarak adlandırmak çok hoşumuza gitti. “At binenin, kılıç kuşananın” dedik.
“Mal Tazmin Komisyonu’nu dahi çalıştıramadık”
Bu ülkenin bize ait olduğunu, gelecek kuşaklara sorumluluk duymamız gerektiği hiç ama hiç aklımıza gelmedi.
Öyle büyük bir şımarıklığa kapıldık ki, uluslararası hukukun bizlerin için imtiyaz olarak tanıdığı Mal Tazmin Komisyonu’nu dahi çalıştıramadık. Yeterli kaynak ayrılmasına uzun süre karşı çıktığımız gibi, var olan kaynağı da devlet giderleri için kullandık.
Şimdi de ayılmamız, kendimize gelebilmemiz için başımıza taşlar yağıyor! Küçük bir ülke olmakla birlikte, dünyanın içinde bir yerde yaşadığımızı öncelikle kabul ederek adım atmaktan başka bir yol yok.
Bireysel çözüm arayışları yerine, toplum, çevre ve kültürel miras üzerinden ve dünyayı gözeterek, her alanda sorumluluklarımızı yerine getirmekten başka bir seçenek olmaz, olamaz! Populizmin her zaman bir sonu vardır…”