Ucuz Gıda, Ucuz Barınma, Ucuz İşçi, Ucuz Hayat!
Asgari Ücret Tespit Komisyonu geçtiğimiz hafta patronların katılmadığı bir toplantı yaparak, yeni Asgari Ücret’in yüzde 19.19’luk bir artışla brüt 40 bin 436 TL olmasına karar verdi.
Kamuoyunda patronların bu karara itiraz edeceği ve Asgari Ücret’in daha düşük bir rakama indirileceği yönünde tahminler mevcut.
Diğer yandan, Meclis’in açılması ile birlikte UBP-DP-YDP hükümetinin yabancı uyruklu işçilerin maaşına (barınma ve yiyecek gibi kalemlerin karşılanması koşuluyla) yüzde 30 oranında indirim yapılmasını öngören bir yasa hazırlığında olduğu da biliniyor.
Sermaye sahipliğindeki medya tarafından gözümüze sokulan gündemler farklı olsa da her halükârda Asgari Ücret gündemi henüz kapanmamış ve yeniden ısınacakmış gibi görünüyor.
Ticaret Odası Başkanı’nın geçtiğimiz hafta televizyonlara verdiği demeçlerde, “maaşların nereye harcandığına bakmak lazım, önemli olan hayatı ucuzlatmak” argümanını kullanması da bu sürece yönelik bir girişim olarak okunmalı.
***
Ticaret Odası Başkanı yukarıdaki argümanı, Asgari Ücret’i geriletmek veya yabancı uyruklu işçilere barınma, yiyecek sağlama karşılığında maaşlardan yüzde 30 kesinti yapmak için zemin sağlamak üzere kullanıyor.
Gelin bu soruyu ciddiye alalım ve önce maaşların nereye gittiğine, sonra da hayatın nasıl ucuzlayacağına bakalım.
İstatistik Kurumu’nun en güncel verilerine göre ortalama Hane Halkı bütçesinin yüzde 22’si Barınmaya gitmektedir. Bunun içerisinde ikamet amaçlı konutlara ödenen paralar ve enerji giderleri vardır.
Kurum, diğer temel harcamalarımızı; Gıda yüzde 21, Ulaşım yüzde 19, Eğitim yüzde 6 ve Sağlık yüzde 5, Haberleşme yüzde 3 olarak hesaplamış.
Geriye kalan yüzde 24 ise eğlence, lokanta, giyim, mobilya gibi giderlerden oluşuyor.
Gördüğünüz gibi Ticaret Odası Başkanı çok yerinde bir soru sormuş. Ve bu sorunun cevabı; maaşlarımızın yüzde 76’sının AKSA (enerji), İnşaat-Banka (barınma), Süpermarket-Ticaret (gıda), Oto Galeri-Akaryakıt-Sigorta (Ulaşım), özel eğitim- sağlık ve telefon şirketlerine gittiğini gösteriyor.
Yani maaşlarımızı Ticaret Odası Başkanı’nın üyelerine harcıyoruz!
Hayatın nasıl ucuzlayacağı sorusuna yanıt vermek ise çok kolay! Sosyal devlet olmanın gereği yerine getirilip barınma, enerji, gıda, ulaşım, eğitim, sağlık ve haberleşmede kamucu politikalar uygulandığı takdirde, hane halkı bütçesi rahatlayacaktır.
Bağımsızlık Yolu sosyal konut, AKSA’nın kamulaştırılması, kamusal eğitim-sağlık, toplu taşıma ve gıda kooperatifleri başlıklarını hayatı ucuzlatmanın ilk adımları olarak yıllardan beridir anlatıyor.
***
Ticaret Odası’nın niyeti elbette kamucu politikaların hayata geçirilmesini sağlamak değil! Tam aksine, devlet tarafından karşılanması gereken temel hizmetlerin, sermayedarlar tarafından karşılanırmış gibi yapıldığı koşullar yaratmak.
Ve bu mazeretin arkasına sığınarak Asgari Ücret’i yabancı uyruklular için yüzde 30 azaltmak istiyor Bay Başkan.
Sağlayacakları barınma ve gıda gibi hizmetlerin nasıl bir standartta olacağını merak edenleriniz, Özgür Gazete tarafından haftalardır yayınlanan köle kampı fotoğraflarını inceleyebilirler.
Sonuçta sermayedarlar için ölmeyecek kadar yemek yiyerek, ertesi güne hazırlanmak için uyuyup uyanmış bir işçi yeter de artar bile! Hatta sermayedarın başına kalmadığı sürece işçilerin ölüp ölmemesi de mesele değildir. Çünkü yerlerine getirilebilecek milyonlarca ucuz işçi vardır dünyada!
Eğitim, sağlık, barınma, gıda gibi giderler fuzuli giderlerdir! İşte sermaye için “hayatın ucuzlatılması” bu anlama gelir! Ucuz gıda, ucuz barınma, ucuz işçi, ucuz hayat!
***
Ne yazık ki bugün kendine ilerici diyen bazı “eğitimli” kesimler, “Asgari Ücret arttı her şeye zam geldi” yanlış söylemini kullanarak bu sermaye stratejisinin ekmeğine yağ sürüyorlar!
Cahilliğin her türlüsü kötüdür ancak bu kadar derin bir cahillik, ancak eğitimle mümkündür!
Halbuki ücretler artmıyorken de her şeye zam gelmektedir. Ve ücret artışları alım gücünün korunması için gereklidir.
Hayat pahalılığının esas nedeni ise ücretler değil; sermayedarların giderek artmakta olan kâr oranları ve devletin kamusal hizmetleri tamamen piyasaya devretmiş olmasıdır.
Kamusal haklar için mücadele etmek yerine, asgari ücret ile market fiyatları arasında olmayan ilişkiyi diline dolamak; yabancılar için yüzde 30 kesintili ücret politikasını güçlendirecektir.
Yabancılar için yüzde 30 kesintili ücret ise sadece eşitsizlik ve adaletsizlik anlamına gelmez: Daha çok yabancı işçi, daha az yerli işgücü, daha düşük yaşam standartları, daha kalitesiz sağlık ve eğitim, daha çok trafik kazası ve daha ucuz bir hayat anlamına gelir!
Şununla bitirelim: İçinde saplanıp kalmışız gibi görünen bu bataklığı kurutmak öyle sanıldığı kadar zor değil. Tüm emekçilerin çıkarlarının ortak olduğunun farkına varıp, kavgayı egemenlerin kapısının önüne taşımamız başlangıç için yeter de artar bile.
Bunun için savunmadan çıkıp, saldırıya geçmemiz gerekiyor. Saldırı için elimizde bulunan en iyi araçlar da Bağımsızlık Yolu tarafından yükseltilen; “Servet Vergisi, Kamuculuk ve Sendikalaşma” mücadeleleridir.
Bu mücadelede ruhunu sermayeye satmamış herkese yer vardır!