InstagramKöşe Yazarlarımız

Çiğ Köfte, Adana Kebap, İşgal Ve Irkçılık






Hafta sonu Boğaz Piknik Alanı’nda “Çiğ Köfte”, Pergama’da da “Adana Kebabı ve Şalgam” festivalleri düzenlendi.

Söz konusu iki festival, farklı siyasi görüşlerden ve ülkedeki sorunları çeşitli bakış açılarından yorumlayan kişiler arasında tartışmalara neden oldu!

Her durumda apolitik takılan, dünya yansa alevler kendi kapısının önünde gelmeden konuya duyarsız kalan ve kendi “yeme-içme, selfi-story”si dışında hiçbir şeyle ilgilenmeyen geniş kitleyi bir kenara bırakırsak, bu festivallere ilişkin fikir yürüten kabaca üç gruptan söz edebiliriz.

Birinci grup Türkçülük veya “kültürel çoğulculuk” adına bu festivalleri onaylayan iki farklı damardan oluşuyor.

İkinci grup ise “yediler bizi bunun içinde” diyerek festivalleri kınayanlardan müteşekkil… Üçüncü grup tahmin edeceğiniz gibi diğer iki grubun çıkardığı gürültüde sesi pek duyulmayan veya her grubun diğer gruptan saymayı daha kolay bulduğu sosyalistler yani biz! Bize sonra geleceğiz…

***

Festivallerin duyuruları ve haberleri sosyal medyada yayınlanmaya başlar başlamaz, ikinci gruptan işgal ve asimilasyonun kanıtı saydıkları bu duruma ilişkin şikayetler yükselmeye başladı. Birinci gruba mensup olanlar ise kendi ideolojik çizgileri doğrultusunda bu şikayetlere farklı yanıt ve karşı saldırılar yönelttiler.

“Türkçülere” göre bu festivallerden şikâyet edenler zaten “Rumcuydu ve onlar “anavatanın hiçbir şeyini” istemiyorlardı, gitsinlerdi Rum’da yaşasınlardı! “Kültürel çoğulcular” ise bu tür festivallerin dünyanın her yerinde düzenlendiğine, örneğin Kıbrıslı Türklerin de İngiltere’de böyle festivaller organize ettiğine dikkat çekerek; bu tür kültürel olgulardan rahatsızlığın “ırkçılık” göstergesi olduğunu söylüyorlardı.

Bu festivalleri işgal ve asimilasyonun göstergesi sayan ikinci grup için, “Türkçülerin” söyledikleri zaten kendi tezlerini ispat niteliğinde olduğundan, tartışma yeni argümanlarla zenginleşmedi. O noktadan itibaren doğrudan karşılıklı küfüre bağlandı!

Ama hem birinci grubun “kültürel çoğulculcu” kanadının maskesini düşürmek hem de “ırkçılık” argümanını yanıtlamak için YKP Örgütlenme Sekreteri Halil Karapaşaoğlu’nun “yerleşimci kolonyalizm” kartı devreye sürüldü.

Söz konusu çürük teoriyi daha geniş bir yerde enine boyuna ele alacağız. Konumuz bakımından özet olarak söylenen şuydu: “Anayurdu sömürgeciler tarafından işgal edilmiş bir Aborjine, Amerikan yerlisine, Kanaklara, Güney Afrikalılara yerleşimcilere karşı çıktığı için ırkçı diyemezsiniz…

***

Gelelim üçüncü gruba, yani bize! Biz bu festivallere “karşı çıkan” ya da “savunanlardan” farklı olarak meselenin festivallerden öte olduğunu görüyoruz. Tartışma Kıbrıs’ın kuzeyinde değişen nüfus yapısı ile ilgilidir.

Karşı çıkanlar esasında festivallere değil nüfus yapısına karşı çıkmaktadır. Türkçüler de esasında festivalleri değil nüfus politikalarını savunmaktadırlar. Bu anlamda “kültürel çoğulcular”ın ciddi bir kafa karışıklığı içerisinde oldukları ve meselenin özünü kaçırdıkları ise nettir.

Bu ülkenin sosyalistleri için mevcut nüfus politikaları kabul edilemezdir. Ancak bu politikaları ortadan kaldırarak başka politikalarla değiştirme mücadelesine girişmek yerine; festivallere veya o festivallere katılan insanlara yönelik söylemler geliştirmek de ırkçılıktır!

Bağımsızlık Yolu “kimlikle girişin durdurulması”, “yeni çalışma izni verilmemesi”, “kayıt dışı işçi çalıştıran patrona bir yıllık yatırım zorunluluğu uygulanması”, “üniversitelerin öğrencilerinden sorumlu tutulması”, “sendikasız işçi çalıştırmanın yasaklanması”, “katı muhaceret kriterleri getirilmesi” ve çağdaş bir vatandaşlık yasası yapılması gibi talepler yükseltmektedir.

Bu taleplerin ortak noktası; insanlara düşmanlık beslemeden, ırkçılık ve milliyetçiliğe kaymadan nüfus yapısının değişimini durdurma kaygısı taşımalarıdır.

Nüfus yapısının değişimi sermaye lehine uygulanan politikaların sonucudur. Sermayeyi karşınıza alan politikaları değil, sermayenin sömürdüğü emekçileri düşmanlaştırarak asimilasyonu durdurmak ise mümkün değildir.

***

Anayurdu sömürgeciler tarafından işgal edilmiş bir Aborjine, Amerikan yerlisine, Kanaklara, Güney Afrikalılara yerleşimcilere karşı çıktığı için ırkçı diyemezsiniz” söylemi ise neresinden tutulsa dökülen bir mantık safsatasıdır!

Öncelikle bir Aborjin’in veya Güney Afrikalı’nın uğradığı derin mağduriyetten dolayı hiçbir koşulda ırkçı sayılamayacağı düşüncesi; tam da Siyonis İsrail devletinin savunacağı bir saçmalıktır. Değil mi ki Yahudiler tarihin gördüğü en büyük zulme maruz kalmışlardır? Artık onlara “ırkçı diyemezsiniz!”

Biz sosyalistler biliriz ki ezilenler de ırkçı olabilirler. Ve hiçkimse için evrensel, ezeli ve ebedi bir “haklılık” konumu yoktur, olamaz! Böyle bir konuma yerleşmeye çalışanlar, tartışmalardan kaçanlar da çoğunlukla ırkçılar, yobazlar, faşistlerdir!

***

Kıbrıslılar” ile Türkiye kökenli insanların ilişkisine yukarıdaki benzetmeyi yapanların şunun yanıtını vermesi gerekiyor: Aborjinlerin arabalarına işgalcileri mi benzin koymaktadır? Kanakların yaşlılarına işgalcileri mi bakmaktadır?

Güney Afrikalılar marketten alışveriş yaparken karşılarına çıkan sendikasız kasiyerler işgalcileri midir? Amerikan yerlilerinin evleri inşa edilirken çalışanlar ve ölenler işgalcileri midir?

Veya konuya tersten bakalım: Suat Günsel Aborjin, okulunda Asgari Ücret karşılığı çalışan insan işgalci öyle mi?

Hacıali Amerikan yerlisi, fabrikasında tavuk parçalayan insan işgalci öyle mi? Serhat Akpınar Kanak, maaşını ödemediği öğretmen işgalci öyle mi? Ahmet Noyan Güney Afrikalı inşaatında çalışan insan işgalci öyle mi?

İşte bu yüzden “emek sömürüsü için ırkçılıktan daha uygun bir ideoloji yoktur” diyoruz. Patronu mağdur, emekçiyi düşman yapan daha sihirli bir hokkabazlık numarası keşfedilmemiştir tarihte.

Ama bir sorumuz daha var: Sosyalist mücadele içinde yoğrulup YKP’yi kurmuş devrimciler, bunca yıldan sonra vara vara anti-Leninist “yerleşimci kolonyalizm” safsatasına vardı, öyle mi?









Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu