Habire Sallanıyoruz: Ama Hazırlıklı Mıyız?
Son zamanlarda sürekli sallanıyoruz. Geçtiğimiz çarşamba sabahı bir kez daha sallandık.
Depremden hep korkarız. 6 Şubat 2023 Maraş depreminde canlarımızı, Şampiyon Melekleri, hocalarını ve anne babalarını kaybettiğimizden beri bu korku çok daha büyüdü.
Adanın yakın çevresinde gerçekleşen depremleri takip etmeye, konunun uzmanlarını daha dikkatli izlemeye çalışıyorum, birçoğumuz gibi.
Deprem: Her An Kapıda
Uzmanlar tarafından “Antalya Körfezi sismik boşluğu” olarak tanımlanan Ege-Kıbrıs Yayı‘nın Antalya havzası bölümünde, adamızın etrafında sürekli sarsıntılar oluyor.
29 Kasım’da ve 4 Aralık’ta gene sallandık. “Hazırlık evresi depremi” diye nitelendiriyor uzmanlar bu sallantıları.
Yer Bilimleri alanındaki uzmanlar, son 5 yıldır Ege-Kıbrıs Yayı’nda sayı ve büyüklükleri artan “hazırlık evresi depremlerinin” devam ettiğini, burnumuzun dibindeki Antalya Körfezi sismik boşluğunun, deprem üretme potansiyeli yüksek bir sismik boşluk olduğunu belirtiyorlar.
Naci Görür ve Yoshinori Moriwaki gibi önemli uzmanlar Kıbrıs’ta 7 ve üzeri büyüklükte depremler olabileceğine işaret ederek, “önlem alınması gerekir” diye açıklama yapıyorlar.
Depremin tam oluşum zamanını yıl, ay, gün, saat olarak önceden bilecek bir formül yok! O yüzden korkunun ecele bir faydası yok!
Korkmak bir çare değil! Korkulanın başımıza gelmesini, büyük bir depreminin olmasını engelleyebilmek mümkün değil.
Kıbrıs adası önemli deprem kuşağı üzerinde bulunan bir ada.
Ne var ki sanki böyle bir tehlike yokmuş, yaşam süremiz içinde nasılsa bir şey olmaz gibi yaşıyoruz.
Evet, mühendislik yönünde dayanıklı bina inşasına yönelik deprem yönetmenliği var, uzun yıllardan bu yana.
Evet, zemin etütlerini yaptırılmaya çalışılıyor. Lakin yetmez bunlar, kentleri dirençli duruma getirmek için.
Kentlerimiz depreme, taşkına, iklim krizinin ve başka herhangi bir afete karşı hiç hazırlıklı değil!
Rant uğruna, bir rahatlık, genişlik ve umursamazlık hali hâkim her yerde! Sadece korkuyoruz!
Neden korkunun ötesine geçemiyoruz, neden gerçekten gerekli önlemlerin alınması için adım atılmıyor! Aklım almıyor bir türlü.
Oysa korkmak yerine hazırlıklı olmaktır akıllıca olan. Can ve mal kaybı riskini en aza indirgemek için, afet sonrası kriz yönetimi yerine, acilen, afet öncesi risk yönetimine, afet öncesi planlamaya geçilmelidir.
Afetlerin can ve mal kayıplarına yol açmadığı, ya da çok az düzeyde olduğu ülkelerde olduğu gibi!
Geçtiğimiz gün Yer Bilimleri Odası Başkanı Mehmet Necdet arkadaşımı ve Jeoloji Maden Dairesi Müdürü sevgili Aysen Albayrak’ı dinledim SİM Radyo’da.
Hem umut veren hem de düşündürücü bilgiler verdiler. Ayşen Albayrak, diri fay hatları, sismik boşluklar ile ilgili çalışmaların sürdürüldüğü ve tahminen şubat ayına doğru bu bilgilerin paylaşılacağını belirtti.
İnsan mutlu olur, güven duygusu yeşerir bu tür bilimsel çalışmaların yapıldığını öğrendiğinde.
Öte yandan yıllarca birlikte birçok projede çalıştığım Mehmet Necdet arkadaşımı dinlerken hem önemli bilgiler edindim, hem de yapılmış onlarca çalışmanın dikkate alınmamasının burukluğunu hissettim, “yetkililerin depremle ilgili öngörülerimizi sormalarını bekliyoruz” dediğinde.
Sadece bugünün değil yılların ihmalkârlığı var maalesef! Yazık ki sorulmasını beklenen o öngörüler raflarda tozlanmakta.
Bu topraklarda teknik insanlar birçok bilimsel ve teknik çalışma yapıyor. Geçmişte de yaptılar, hala da yapıyorlar.
Ne yazık ki, bu çalışmaların hayata geçirilmemesi büyük bir aymazlık!
Bir şehir plancısı olarak kendi alanımda örnekler vereyim;
2015 yılında yürürlüğe girmiş olan Ülkesel Fizik Plan’dan söz edeceğim.
Hani o yıllarca yok diye şikâyet edilen lakin yürürlüğe girmesinden bu yana kimselerin uygulamak için gerekli siyasi iradeyi koymadığı, bir kenarda eskimeyen bıraktığı plan bu.
İşte bu planda “Potansiyel Tehlike ve Riskler” bölümünde belirtilen hedef ve politikalar var. Planın bir de “Uygulama Eylem Planı” var!
Sayfalarını karıştırsanıza kardeşim, bu 5 yıllık emeğin ürününün sayfalarını!
Afet tehlike ve riskleri politikaları uygulanmış, Uygulama Eylem Planı’nda belirtilen işler yapılmış olsaydı, aradan geçen 9 yıl içinde bugün biraz olsun daha hazırlıklı olabilirdik, depreme ve diğer başka afet tehlike ve risklerine karşı!
Bir başka örnek, Lefkoşa İmar Planı 2001’de yürürlüğe girmişti.
Bu planda “Güvenli Kent ve Afete Karşı Önlemler” başlığı altında politikalar ve kurallar yer alıyor. Planın hazırlandığı dönemde, sınırlı da olsa mikro bölgeleme çalışmaları yapılmıştı.
Lefkoşa’nın deprem tehlike, zarar görebilirlik ve risk haritaları çıkarılmıştı.
Bunlara dayanarak geliştirilmiş risk azaltmaya yönelik birçok önlem yer almakta planda.
Uygulama var mı? Hayır. Bakılmıyor bile bu önlemlere!
Oysa bu planda belirtilen politikalar uygulanmış, önlemler alınmış ve yapılması gereken işler yapılmış olsaydı yirmi üç yıl sonra bugün bir parça daha güvende olabilirdik!
Vahim gerçek şu ki yıllardır aymazlık ve atalet içinde bu toplum, siyaset kurumu dâhil, her kesimiyle!
O yüzden kimse kimseden şikâyet etmesin, önce kendine baksın, ben ne yapıyorum, üstüme düşenin ne kadarını yapıyorum diye!
Dayanıklı Bir Gelecek İçin
Deprem artık felaketlerle özdeşleşmesin. Hiçbir can zarar görmesin. Başka Şampiyon Melekler ölmesin.
Kıbrıs, tarihin her döneminde güneyi ile kuzeyiyle bir bütün olarak doğal afetlere ve çevresel zorluklara göğüs germiş bir ada.
Olası bir deprem, sınırları, bayrakları, cumhuriyetleri ve egemenlik iddialarını tanımaz; adanın her köşesini eşit ölçüde sarsar.
O yüzden, büyük acılar yaşanmadan önce, aklın, bilimin yol göstericilinde hareket edilmesi ve acil önlemlerin alınması, kararlı adımların atılması şart. İhmalin bedeli ağır olur!
Sadece deprem değil iklim krizi ve tüm afetlere karşı hazırlıklı olmak zorundayız.
Dayanıklı kentler inşa etmek, sadece bir vizyon değil, hayatta kalma meselesi. Unutmayalım ki, doğa bize uyum sağlamaz; biz doğaya uyum sağlamalıyız.
Kıbrıs’ın kuzeyi ve güneyi arasındaki iş birliği de bu noktada büyük önem taşıyor.
Ortak projeler geliştirerek adanın genel dayanıklılığını artırabiliriz.
Dayanıklı ve sürdürülebilir kentler inşa ederek, gelecek nesiller için daha güvenli ve yaşanabilir bir Kıbrıs yaratabiliriz.
Adım atmak için en iyi zaman, tam da şimdi.
Hade, UMUTSUZLUĞUMUZDAN SIYRILALIM, UMURSUZLUĞU BİR KENARA KOYALIM!