İngiltere ve ABD
Orta Doğu coğrafyasında ülke sınırlarının cetvelle çizilmesinin nedeni, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin parçalayan İngiliz, Fransız, İtalyan ve Rus emperyalist devletlerinin yaptığı Sykes–Picot Antlaşması’na dayanmaktadır.
Yüzyılı aşkın bir süredir cetvelle çizilen bu sınırlar, İkinci Dünya Savaşı galibi ABD’nin ve NATO adı altında faaliyet gösteren emperyalist küresel güçlerin “Arap Baharı” adıyla yürüttükleri “Büyük Orta Doğu Projesi” çerçevesinde, yeniden şekillenmektedir.
Ukrayna ve Gürcistan’da NATO’nun yarattığı savaş ve problemlerle uğraşan Rusya’nın, orta doğudaki etkinliğinin kırılması, küresel güçlere istedikleri oyunu oynama fırsatı vermiştir.
Enerji ve İsrail’in güvenliğini hedef alan bu paylaşımda karar verici olanlar, küresel güçlerdir. Bu bölgede yer alan Türkiye, Yunanistan, Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün gibi ülkeler tamamen küresel güçlere hizmet eden taşeron devletlerdir.
NATO’nun Türkiye’de besleyip, koruyup, eğittiği din kisvesi altında örgütlediği, terörist grupların Suriye’de bugün gerçekleştirdikleri işgal harekatının arkasında NATO’nun taşeronu Türkiye vardır.
Kendini “Yeni Osmanlıcı” olarak gösteren Türkiye’yi yönetenler, aslında küresel güçlere hizmet etmektedirler.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a en yakın kişiler olan ve bu projeyi aktif olarak yürüten, MİT Başkanı İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın nerelerde ve kimler tarafından yetiştirilip, eğitildiği incelenirse, gerçeklerle yüzleşmiş olacaksınız.
Orta Doğu coğrafyasında bu gelişmeler yaşanırken, Türkiye-Yunanistan yakınlaşması, Kıbrıs’ın NATO’ya üyeliği, Kıbrıs sorunu çözüm görüşmelerinin tekrardan başlatılması ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ABD ile savunma iş birliği antlaşması imzalayarak, ABD’ye güney Kıbrıs’ta üs vermesi konuları gündemimizi meşgul etmektedir.
Bu kadar önemli gelişmeler yaşanırken, Türkiye’nin ses çıkarmaması ise çok düşündürücü olduğu kadar, kapı arkasında belli uzlaşıların olduğu mesajını bize vermektedir.
Anlaşılan odur ki Kıbrıs sorunu da her zaman olduğu gibi bir al-ver sürecine sokulmuştur. İlginç olan bir başka konu ise Türkiye’yi Kıbrıs konusuna taraf yapan İngiltere’nin tutumudur.
Kıbrıs’ta iki egemen İngiliz üssü olmasına rağmen ve bu üsleri ABD, NATO çerçevesinde yıllarca kullanmasına rağmen, neden ABD bu küçücük adada ayrı askeri üs talep etmektedir?
İngiliz üslerinde havaalanı, helikopter pistleri ve her türlü askeri imkân varken ve yıllardan beri ABD bu üsleri kullanmakta iken neden şimdi böyle bir açılım talep etmektedir?
Geçmişte İngiliz, ABD çıkarlarının çatıştığı tarihsel gelişmeler olmuştur. Bunlardan biri Süveyş Krizi’dir.
Şimdi bu paylaşım kavgasında bir farklılaşma mı var? Bunun için mi geçtiğimiz hafta İngiliz Başbakanı Keir Starmer Kıbrıs’ı ziyaret etti?
Türkiye, kendine Kıbrıs konusunda her zaman arka çıkan İngiltere’nin neden tarafların Kıbrıs konusunda yapacağı toplantıya katılımını istemiyor?
Tüm bu soruların yanıtlarını önümüzdeki günlerde alacağız.
Bakarsınız, “Bu kadar yeter, al sana İskele Boğazı’nda (Monarga) deniz üssü, al sana Lefkonuk’ta (Geçitkale) hava üssü” deyip, Türkiye memnun edildikten sonra, “Burada yeterince kaldın” denilerek, NATO’nun garantörü olacağı yeni bir antlaşma Kıbrıslılara dayatılabilir.
Özellikle Recep Tayyip Erdoğan’ı Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim gibi gösterip, Suriye’yi fethettiğini söyleyerek, Türkiye’deki vatandaşları uyutan Türkiye’deki havuz medyasının bu konuda çok başarılı çalışmalar yapacağından, hiç kimsenin kuşkusu olmasın.