Yerleştirme Sanatı
NIMAC’daki ‘Repetitive Acts’ adlı sergiye gittik Serap ile. The Power of Weaving and Textile in Contemporary Art’dı serginin alt başlığı.
Başıma ne geleceğini bildiğim için gönüllü değildim aslında gitmeye, biraz metazori oldu.
Gitmesem de olurdu. Rüstem’de oturuyordum ne güzel, kitapları, filmleri ve ruhsal arızaları konuşuyorduk Şaziye ve Evren’le.
Zanaatı sanat yapma çabasıydı sergi. Fazla temiz, steril, ışıklı, ışıldaklı, şatafatlı işlerle doluydu. Bir tek işi beğendim, o da pis çaputların asılı olduğu bir yerleştirme sanatıydı. Pis bir yerleştirme sanatı.
Islarla yerleştirme sanatı diyorum ben adına, ama sanatçı çevresinde pek tutmadı aslında bu deyim. Tutmadı çünkü, muzip ve edepsiz bir şeyleri çağrıştırıyor.
Çoğu sanatçı kullanmaktan kaçınıyor bu deyimi. Gayri ciddi bulunuyor veya kavramı karşılamadığı söyleniyor.
Esntelasyon diyorlar, installation diye bilinen İngilizcesini fonotik halini kullanarak. Benimse çok hoş geliyor kulağıma Yerleştirme Sanatı. Installation’un sözlük anlamı kurma, montaj, yerleştirme… İlk defa 1969 yılında girmiş Oxford Sözlüğü‘ne.
Belçikalı şair ve film yapımcısı Marcel Broodthaers yerleştirme sanatının babası olarak kabul ediliyor.
Yerleştirme Sanatı için en temel şey mekandır. İç mekan veya dış mekan. İç mekanda yapılan, mekanla bütünleşen değil de, mekanla ters düşen, mekanı aşmaya çalışan veya mekandan kaçmaya çalışan işler ilgimi çekiyor daha fazla.
Gelenek dışı yöntem ve tekniklerle, tezat malzemeleri bir araya getirmek; nesneleri üst üste veya yan yana koymak, anlaşılmamaya veya yanlış anlaşılmaya açık bir edim.
Kim, nereye, ne yerleştiriyor?
Kimin yaptığından daha önemlisi, eserin ne olduğu, niteliği önemli tabii ki. Sanatçıların bir çırpıda yaptığı, zorlama, yapay, cılız işler sürekli çıkıyor karşımıza sergilerde.
Olaya dahil edilen akademisyenler de üstün analiz yeteneklerini kullanarak analiz ediyorlar söz konusu eseri.
Üst üste, yan yana koy da ne koyarsan koy, olur. Hatta soyut olursa daha iyi olur, kimse anlamaz o zaman gizli anlamını. Öyle olmuyor işte, hemen kedini belli ediyor içi boş ve şişirme işler. Vasat olsa neyse, vasat bile değil.
Eseri oraya yerleştiren ciddi ciddi inanıyor, eserinin önemli bir şeyleri temsil ettiğine. Hiçbir mizah ve espri unsuru olmasa da işin içinde komik buluyorum böylesi işleri.
Yapılanın ne kadar ‘eser’ olduğu tartışması da sürüyor bir yandan. “Sanat mı oldu şimdi bu?” fısıldaşmaları duyuluyor sergiye gelenler arasında.
Günün sonunda bu kadar hızlı üretilen bir şey, bu kadar da hızlı tüketilir. Tam da tüketim kültürüne uygun işler bunlar. Tüket tüket at.