Kıbrıslı Türklerin Vatandaşlık Hakkı
Türkiye, 1950’li yıllarda hazırladığı “Kıbrıs İstirdat Planı” (Kıbrıs’ı geri alma) çerçevesinde hareket ettiğinden, “çözümsüzlük çözümdür” ara hedefi ile Kıbrıs’ın kuzeyini kolonize etmeye devam etmekte, bu da Kıbrıs Türk toplumunu uluslararası hukukun dışına itmektedir.
1968 yılında başlayan Kıbrıs çözüm görüşmelerinin her aşamasında, Kıbrıslı Rumlar suçlu sandalyesine oturtulurken, Kıbrıslı Türkler de Kıbrıs Cumhuriyeti altında kazanmış oldukları hakları bir bir kaybetmektedir.
Geçen haftaki yazımda, şu an hedefte olanın; “Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığı sebebi ile Avrupa Birliği’nden elde ettiğimiz vatandaşlık haklarımızdır” diye yazmıştım.
Bu konuyu ayrıntılı bir şekilde irdelemekte yarar görüyorum.
Bildiğiniz gibi Kıbrıs, 1878 yılında Berlin Antlaşması ile 92 bin altın yıllık kira bedeli ve Rus tehlikesine karşı Osmanlı Devleti’ne yardım etme karşılığında, İngiltere’ye kiralandı.
Fikirleri bile alınmadan, kümesteki tavuğuna kadar İngilizlere kiralanan Kıbrıs’ta yaşayan Kıbrıslılar, Osmanlı vatandaşı kalmaya devam ettiler.
İngilizler, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin kendilerine karşı Almanya ile birlikte savaşa girmesini fırsat bilerek, 1914 yılında adayı tek taraflı olarak işgal ettiler.
1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması’nın 21. maddesi uyarınca Kıbrıs’ın, Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri tarafından resmen İngiltere’ye devredilmesi ile bu işgal son buldu.
Lozan Antlaşması gereği adada yaşayan Kıbrıslı Türklere tercih hakkı verilerek, (Hakk-ı Hıyar) ya İngiliz vatandaşlığına geçip adada kalmaları veya Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçip adayı terk etmeleri istendi.
Bu düzenleme çerçevesinde binlerce Kıbrıslı Türk adayı terk ederek Türkiye’ye yerleşmek zorunda kaldı.
Londra-Zürih Antlaşmaları ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde vatandaşlık konusu yine gündeme geldi.
Kıbrıs’ta yaşayan Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rumlar o güne kadar taşıdıkları İngiliz vatandaşlığını korumak için belli bir süre içinde başvuru yapmamaları halinde, İngiliz vatandaşlığını kaybedip, Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olma gerçeği ile yüzleştiler.
Bu madde iki toplumdan da gizlendiği için o dönemin yöneticilerine yakın olanlar bu haklarını koruyarak hem İngiliz vatandaşlığı hem de Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği sahibi oldular.
1974 yılından 2003 yılına kadar adanın kuzeyinde yaşayan Kıbrıs Türk toplumunun, Kıbrıs Cumhuriyeti üstünden elde ettikleri kimlik ve seyahat belgelerini kullanmalarına izin verilmedi.
Kıbrıs Türk toplumu adanın kuzeyinde “açık hava hapishanesinde” yaşamak zorunda bırakıldı. Kıbrıslı Türkler bu dönemde kendilerine verilen geçici Türk pasaportlarına vize alarak seyahat ederken, kuzey Kıbrıs’ta kendilerine verilen pasaportlarla da İngiltere’ye vize almadan seyahat edebiliyorlardı.
Türkiye’nin adaya taşıdığı ve vatandaş yaptığı kişilerin de bu pasaportlara sahip olması, İngiltere’nin vize uygulaması başlatmasını getirdi.
Annan Planı ve sınır geçişlerinin açılması ile birlikte, Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti’nden kimlik ve pasaport alarak, Avrupa Birliği vatandaşlığının tüm nimetlerinden yararlanması, kuzeyde kurdukları siyasi yapıyı oluşturan nüfusun kaynaşmasını da engellediğinden, Türkiye yetkilileri çok büyük rahatsızlık yaşamaktadırlar.
“İki ayrı eşit egemen devlet” talebi ile çözümsüzlüğü devam ettirmek istedikleri bir gerçekliktir.
Bu talebin ileriye taşınması, Kıbrıs Türk toplumunun uluslararası antlaşmalardan kaynaklanan haklarının ortadan kalkması demektir.
İki ayrı devlet talep etmek, Avrupa Birliği’ni ve onun Kıbrıslı Türklere kazandırdığı vatandaşlık haklarını yitirmek demektir.
İki ayrı devlet talebi, adanın kuzeyini Avrupa Birliği’nin dışında, Türkiye’nin bir parçası haline getirmek ve Kıbrıslı Türklerin siyasi iradesinin resmi olarak, Ankara Hükümeti’ne teslim edilmesi demektir.