InstagramKöşe Yazarlarımız

Bilmesek, Yaşamasak İnanacağız!






Kıbrıs Cumhuriyeti eski Başkanı Nikos Anastasiadis, Kıbrıs halkının son umutlarını tüketen kişi olarak tarihte yerini alırken, tıpkı kendisinden önceki korkak siyasetçilerin yaptığı gibi başarısızlığın suçunu başkalarına yıkmaya kalktı…

Hani bilmesek, o yakın tarihteki süreci yaşamasak, Sayın Anastasiadis’in “Ankara izin verseydi, Akıncı ile Kıbrıs sorununu çözerdik” söylemine inanacağız…

Ne yazık ki geçmişten günümüze kadar Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk liderler, isimlerini tarihe yazdıracak cesarette olamadıkları için görev süreleri sonrasında yaşanmamış olayları yaşanmış gibi anlatıp kendilerinin doğru karşısındakilerin de yanlış olduğunu söylüyor…

Aslında bunun adı ne biliyor musunuz?

-Pişmanlık!

Ve de tarihle yüzleşerek kendi kendini sorgulamak!

Çünkü görev süreleri içerisinde yapabilecekleri o kadar çok şey varken en kritik aşamalarda gösteremedikleri cesaret, içten içe bu liderleri yiyip bitiriyor!

Son nefeslerine kadar “keşkelerle” yaşamak zorunda olan bu liderler, cesaret göstermeleri gereken süreçte sırf koltukta kalabilmek için sergiledikleri pasiflik altında eziliyor…

***

Şunu ilk önce net olarak belirtelim, Kıbrıs’taki mevcut statükonun devam etmesinden sorumlu olanlar arasında

Türkiye Cumhuriyeti’nin olduğu kesin ve nettir!..

Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklerin olduğu gibi!..

Tıpkı diğer başrol oyuncuları İngilizler, Amerikalılar ve Yunanınlar gibi!..

Bahse konu bu kesimler, Kıbrıs sorununun hem varoluşunda, hem de çözümsüzlükle boğuşmasında farklı derecelerde sorumludurlar…

Akıncı-Anastasiadis sürecine gelecek olursak; Ankara tarihte ilk kez bu kadar “kırmızı çizgi” denilen konuların masada olmasını kabul etmiş, hatta masada olmasını kabul etmekle kalmamış, “kırmızı çizgi” denilen garantiler konusunda neredeyse 60’taki formüle dönülecek öneriye de onay vermişti…

Yine toprak ve mülkiyet konusunda Ankara, Akıncı’nın ve ekibinin haritasını hemen hemen kabul etmiş, birçok noktada sürecin iplerini Kıbrıs Türk liderliğine bırakmıştı…

Öyle ki, Ankara’da olası anlaşma metnini imzalamak için özel uçak bile bekletiliyordu!

Peki, bu süreçte Anastasiadis ne yaptı?

Her isteğine neredeyse olumlu karşılık almasına karşın “Ben Yunanistan’a danışacağım” diyerek masadan kalktı ve bir daha süreç sağlıklı bir şekilde yürütülemedi…

Yunan Dışişleri’nin tavrını falan yazmıyorum bile…

Şimdi birileri çıkıp “Ama Ankara takiye yapıyordu” diyebilir!

Bunu bilebilmemiz ve emin olabilmemiz için Anastasiadis’in masadan kaçmaması gerekirdi…

Ki sürecin bizi nereye götüreceğini hep birlikte yaşayıp görebilelim…

Tıpkı Annan Planı’nda AKEL’in bu şansı elimizden aldığı gibi Anastasiadis de son şansı elimizden almayı ihmal etmedi…

O nedenle bu kesimlerin Ankara’yı suçlamaya ve çözümsüzlüğün tek nedeni olarak Ankara’yı göstermeye hakları yok!..

Gerçek olan şu;

-Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türkler kadar her iki süreçte de çözümü istemedi!

Peki, bu çözümü kovalamayı bırakmamız gerektiğini mi gösteriyor?

Şöyle bir kuzeye bakınız, o zaman bu çözümü mutlak ama mutlak yapmak zorunda olduğumuzu hepiniz kabul edeceksinizdir…

Bir şekilde federal bir çözüme ulaşmalıyız…

Ve karşımızda her kim varsa mücadelemizle onları da bu çözüme mecbur bırakmalıyız…













Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu