InstagramKöşe Yazarlarımız

Kıbrıslılık






Ortalarda dolaşan bir şehir efsanesi, bizim “Kıbrıslı olmaya karşı olduğumuz” yalanını yayıyor. Gelin bu işin aslını konuşalım.

Öncelikle bariz bir gerçeği hatırlatmakta yarar var; “Tüm kimlikler kurgudur!” Herkesin bildiği ve sık sık tekrarladığı bu cümle; “kimlikler önemsizdir, hesaba katılmasalar da olur” anlamına gelmez.

İster ulusal ister dinsel ister cinsel yönelim ister yaş eksenli olsunlar; kimlikler tarihin şekillenişine azımsanamayacak etkilerde bulunmuşlardır.

Yeterli sayıda insan ortak bir kimliği paylaştığı düşüncesinde birleştiğinde ve bu düşünce siyasal bir ifade biçimine kavuştuğunda; kimlikler çok geniş kitleleri harekete geçirebilecek unsurlardır.

Tarih kimliğini yaşamak ve yaymak için ölen, öldüren, hapis yatan, hapse atan, işkence gören, işkence yapan, sürgüne giden, sürgüne gönderen insanlarla doludur.

Diğer yandan kimliklerin kurgu oluşu, keyfimize göre kimlik uydurabileceğimiz anlamına gelmez. Elbette bunu denemek isteyenler olabilir, tarih boyunca deneyenler de olmuştur.

Ancak kimliklerin ortaya çıkışı ve yok oluşu da tüm diğer toplumsal olgular gibi, tarihin yasaları ile ilişkilidir.

Bu noktada anlaşılması gereken şey, “kurgu” kelimesinin “uyduruk” anlamına gelmediğidir. Kurgu, “insan zihninden türeyen” anlamına gelir.

Ancak insan zihninin kendisi de maddi gerçekliğin ürünü olduğu için, “kurgular” söz konusu maddi gerçekliği ifade eden veya bozan bir işlev gördükleri oranda toplumda karşılık bulurlar veya bulmazlar!

Kısacası, evet kimlikler birer kurgudurlar. Yani maddi gerçekliğin insan zihninin dolayımından geçerek ifade edildiği, belirli koşullarda oluşup o koşullar ortadan kalktığı zaman da yok olan, düşünsel olgulardırlar.

Ve her düşünsel olgu gibi kimlikler de maddi gerçekliği bir miktar geriden takip ederler. Önce koşullar oluşur ardından fikirler (kimlikler) gelir. Sonra koşullar değişir, fikirler (kimlikler) buna bir süre direnir ve yerlerini yeni koşullara uygun yeni fikirlere (kimliklere) bırakırlar.

***

Kıbrıs’ın yakın tarihi, yukarıda anlattıklarımızın bir özeti gibidir.

Ulusçuluk Kıbrıs adasına ulaşmadan önce, adadaki insanlar kendilerini Hristiyan (Romalı, Rum) ve Müslüman olarak tanımlamaktaydılar.

1900’lü yılların başından itibaren Hristiyanlar, çeşitli tarihsel nedenlerle dinsel kimliklerini de içine erittikleri Elen ulusçuluğuna yöneldiler. Müslümanlar ise buna paralel olarak seküler bir Türk ulusçuluğuna tutunmaya çalıştılar.

1960’lı yılların ortasından itibaren Elenler, Yunanistan ile yaşadıkları gerilimler ve Kıbrıs Cumhuriyeti imkanlarından yararlanarak palazlanan burjuvazinin de etkisiyle, kendilerini “Kıbrıs Eleni” ve/veya “Kıbrıslı Elen” olarak tanımlamaya başladılar.

Türkler ise buna benzer bir süreci 1974 sonrasında “Kıbrıs Türkü” ve “Kıbrıslı Türk” olarak deneyimlediler.

Müslüman ve Hristiyanların, ortak bir Kıbrıslı kimliğinde buluşması da Türkler ve Elenlerin birlikte bir Kıbrıslılık inşa etmesi de mümkündü.

Ancak bunların hepsi geride kalmış tarihsel uğraklar, bakış açınıza göre “kaçırılmış” imkânlardır. Tarihin tekerleğini geriye doğru çevirmek mümkün değildir.

Bugün “ortak bir Kıbrıslılık” inşa edilecekse, bu harca katmak için elimizde Kıbrıslı Elenler ve Kıbrıslı Türkler vardır.

Var olanı inkâr etmek, bizi “ortak yeni”yi inşa etmekten mahrum bırakacaktır.

***

Bugün siyasal kimliğini “Müslüman”, “Hristiyan”, “Türk” ve “Elen” olarak tanımlayan insanlar hâlâ mevcuttur.

Ancak bunlar büyük oranda aşılmış veya aşılmak üzere olan tarihsel uğraklar olduğundan geniş kitleleri seferber edemezler, ettikleri oranda gerici akımlarda karşılık bulurlar.

Kıbrıslı Türklük ve Kıbrıslı Elenlik için de benzerini söyleyebileceğimiz maddi koşullar oluşmadan, “Kıbrıslılık” uğrağına vardığımızı iddia etmek ise, kimlikleri tarihin yasalarından bağımsız “uyduruk” kavramlar olarak canımızın istediği gibi eğip bükebileceğimiz yanılsamasına teslim olmak anlamına gelir.

Tarih içinde “düşünce gücüyle” seyahat etmek mümkün değildir. Düşünceler verili maddi koşulları anlamaya yardımcı oldukları oranda yararlıdırlar.

Nerede olduğunuzu bilmeden, hiçbir yere varamaz, mevcut durumu kavrayıp yeni koşulları yaratmadan mevcudu aşamazsınız!

Biz bugün “ortak bir Kıbrıslı” kimliğinin mevcut olmadığını ancak yaratılması (ve sosyalizm yolunda aşılması) gerektiğini söylüyoruz.

Varılacak (ve aşılacak) ortak bir hedef olarak Kıbrıslılık, adamızın birleşmesi ve iki halkın siyasal eşitliği ile mümkün kılınabilir.

Kıbrıslılığın maddi koşulları, arzular, istekler, dilekler ve temenniler ile değil; “birleşme ve eşitlik” ile yaratılabilir.

Tarihsel koşulların ürünü olarak oluşmuş iki halkın herhangi birini veya bu iki halkın herhangi bir unsurunu dışlayarak ortak bir kimlik inşa edilmesi ise mümkün değildir.

Ya hepimiz Kıbrıslı olacağız ya hiçbirimiz olamayacağız!

***

İşte Kıbrıs Cumhuriyeti devlet şovenizminin arkasına gizlenmiş Kıbrıslı Elen milliyetçiliği; “Kıbrıslılık” kavramını sadece Kıbrıslı Türklere yönelik bir propaganda aracı olarak kullanmakla ve Türkiye kökenli Kıbrıslı Türkleri bunun dışına almaya çalışmakla bizi bu olanaktan uzaklaştırmaktadır.

Kıbrıslı Elen şovenizmi, halkımızın bir kısmını TC baskısından kurtulmak karşılığında azınlık hakları bile olmayan sığıntılar olarak “Kıbrıslılığa” davet ederken, diğer kısmını ise dışarıda bırakmak istemektedir.

Bizim “Kıbrıslı olmaya karşı olduğumuz” koskoca bir yalandır. Kıbrıslı Türk devrimcilerin karşı olduğu şey “ortak bir kimlik olarak Kıbrıslılık” değil, onun Kıbrıslı Elen şovenizminin maskesi olarak istismar edilmesidir.

Biz Kıbrıslı Türk devrimciler; Kıbrıslılığa ulaşmayı istediğimiz için, şu anda bulunduğumuz yerden yani iki halkın varlığından hareket ediyor ve Kıbrıslılığı mümkün kılacak maddi koşulları yani “birleşme” ve “siyasal eşitliği” yaratmak üzere mücadele ediyoruz.

Çünkü bir şeyin koşullarını istemeden, o şeyin kendisini isteyemeyeceğimizi de tarihin düşünce gücü ile ilerlemediğini de maddi olguların “değiş Tonton” komutu ile değişmediğini de çok iyi biliyoruz!











Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu