Kadın Sanatçılar – 2
“Tarihte kadın sanatçı neden yok?” sorusu sıkça karşılaştığımız bir sorudur ve cevabı karmaşık değildir.
Sanat yapmak doğal bir ihtiyaç ise kadın veya erkek -cinsiyete bakılmaksızın- buna ihtiyaç duyan herkes sanat üretemez miydi geçmiş çağlarda?
Herkes sanat yapma yetisine sahiptir ve bu insani bir gereksinimdir.
Bunun eril ya da dişil olmakla bir alakası yok.
Kendini ifade etme biçimi olarak sanatı bir dil olarak tercih eden insanlar vardı geçmişte de. Ama her alanda olduğu gibi, erkeklere sunulan olanaklar çok daha fazlaydı.
Kadınlar, erkeklerin sahip olduğu olanaklardan yoksundular. Güç kimin elindeyse onlar sundu bu işleri bir de. Üstelik kadınların sanatına özen gösterilmediği için günümüzde pek çok kaynak kayboldu. Bugün ancak ikincil kaynaklara dayanarak araştırma yapabiliyorlar.
Olanaksızlıklara ve fırsat eşitsizliğine ek olarak büyük olasılıkla kadınlar, onlara verilen toplumsal rollerden dolayı sanatçı olma hayali de kuramıyordu geçmiş dönemlerde.
Hayallerimize sınırlar koyarız çoğu zaman. Bazı hayalleri kurmak kendi kendimize koyduğumuz sınırlardan, engellerden dolayı aklımıza bile gelmez çoğu zaman.
Sanat yapmak, bir kadın için hayal etmesi zor bir alandı büyük olasılıkla. Toplumsal rollerin daha bir keskin olduğu, kadının evlenmekten veya manastıra gitmekten başka seçeneğinin olmadığı dönmelerden bahsediyoruz…
Kadının esamesinin iyiden hiç okunmadığı dönemlerde kadın sanatçıların etkili işler yaptığını biliyoruz. Pek yazılmıyor ama Rönesans sanatı üzerinde kadın sanatçıların önemli etkileri olmuştur mesela.
Yeniden (re) doğuş (naissance) anlamına gelen Rönesans, kültürel canlanışın bir parçasıydı ama kadınların cinsiyetleri ve kimlikleri temsil edilmediğinden kadınların evlenmekten veya manastıra çekilmekten başka seçenekleri yoktu.
Dolayısıyla bazı kadınlar görünür olabilmek ve sanatlarını icra edebilmek için kendi yöntemlerini geliştirdiler. Aslında kadınların sanatçı olması inanılmaz derecede zordu.
Sanat eğitimi alamadıkları için ya kendi kendilerine eğitim alıyorlardı ya da babaları tarafından eğitiliyorlardı. Ancak tüm zorluklara rağmen bazı kadınlar beğenilen sanatçılar, hatta önde gelen sanatçılar olmayı başardılar.
Rönesans o dönemin gerçeklerini yansıtan bir dönemdi.
Doğada ve nihayetinde toplumda bir ideal arayışıyla karakterize edildi. Yalnızca idealleştirme ve seçme yoluyla doğanın en iyileri, gerçekliğin kusurlarını geçersiz kılabilir. Ressamlar yalnızca görülebileni temsil etmekle ilgileniyorlardı. Bir başka deyişle resimler, norm ve gerçeklerden ziyade o dönemin toplumsal değer ve fikirlerini yansıtıyordu ve erkekler toplumlara hükmediyordu.
Kadınlar düşüncelerini özgürce ifade edemiyordu ve bunu nasıl yapacaklarını erkekler dikte ediyordu. Kadınların ev kadını olması gerekiyordu ve kocaları ne derse onu yapmaları bekleniyordu. Sanat söz konusu olduğunda, çoğu Rönesans sanat eserinin konusu kadınlardı, ancak kadın sanatçıların, bazıları eğitim alacak kadar şanslı olmadığı sürece sanat eseri yaratmalarına izin verilmiyordu.
Sofonisba Anguissola, Lavinia Fontana, Clara Peeters, Levina Teernic, Elisabetta Sirani ve Artemisia Gentileschi gibi kadınlar, eleştirmenlerden etkilenmediler, aksine güçlü bir şekilde karşı çıktılar, yenilikçi resim teknikleri geliştirdiler ve genç nesil kadın sanatçıları eğittiler, onlara sanat yapmayı öğrettiler.