Bilmeden Fikir Sahibi Olmak
Toplumuzda olaylar karşısında beliren sosyal ve politik refleksler, kültürel davranışa dönüşen streotiplerle belirleniyor.
Hani o her fırsatta dilimizden düşmeyen “bilmeden fikir sahibi olmak” durumları artık sıradanlaşan ve yerleşen davranışlar haline geldi. Eleştirel düşünce geleneği olmayan toplumların tipik dayanaksız yargı mekanizması devreye giriyor.
Her şeyi belirli kalıplar üzerinden tanımlayıp ya taraf tutuyoruz ya da snop bir tarafsızlık tavrı olarak kendimizi dışta tutmaya çalışıyoruz.
Bu dışta kalma teşebbüsü (çünkü gerçek değil) bir tür aydın ukalalığı gibi görünse de değerli bir tavır gibi algılanıp takdir de görebiliyor. Diğer yandan açıkça cephe belirleyen aydınlar da türbülans yaratan eksantrik tipler olarak alay konusu oluyorlar.
Her konu hakkında fikir sahibi olma durumlarını aştık artık her konuda uzman tavırlar sergilemekten çekinmiyoruz. Sahte devlet diye diye kimliklerin sahtelenmesine kadar varan bir ilişkiler silsilesi oluşturduk.
Üstelik bunları yaparken yapay bir sosyal statü inşa ederek kendimize kültürel hiyerarşik konumlar elde etmeye çalışıyoruz. Eskiden “herbokolog” deyip geçerdik ancak durum öyle bir evreye girdi ki bahse konu şahıslar artık bir seremoni ortamında onanma arayışlarına kadar vardırdı işi.
Topluca alkışlıyor, topluca takdir ediyor, topluca bu seremoninin parçasına dönüşüyoruz. Kimse de benim bu kadarına bilgim yetmez deyip mesafe koymasını bilmiyor; kabileden dışlanma evhamı da böyle bir şeydir işte.
Bir felsefi ve ontolojik alan olarak sanata yıllarını vermiş biri olarak bu kendi kendini bir sanatçı olarak onama ve kutlama seremonilerini kişilerin bilinç ve bilinçaltı geçişmesinin vakaları olarak görüyorum.
Kendilerine bir özdeşlik durumu yaratıp onunla var olmaya çalışanların tuhaf halleridir bunlar. İş bu kadarla kalmıyor tabi. Kendini sanat alanında otorite sananların da bu hallere katılması apayrı bir sahtelik durumu yaratıyor.
İşte bir üst kültür alanı olarak sanatta bunlar olagelirken gündelik yaşamdaki göstermelik sosyal kültürel salınmaları nasıl tanımlayıp ayrıştırabiliriz?
Topluca bir zikir ortamına dönüşen bu yapay sosyalleşme girişimleri sanat etkinliğiymiş gibi algılanırken senin temelleri olan eleştirel düşünce girişimin elbette ki anlamsız olacaktır.
Nitelik karmaşasının artık değersizlik üretme fabrikasına dönüştüğü bir yerde ne sanattan ne de doğru siyasetten bahsedebiliriz.
Hangi medeniyet anlayışında bir işin ehli olmadan, o alanın düşünsel ve pratik olarak bir nitelik pekişmesine sahip olmadan yapılanlar kendinden bir değer olarak dolaşıma sokulmuştur?
Belli ki toplum olarak boy ölçüşebileceğimiz değerlerin hiçe sayıldığı bu ortamı çok sevmişiz. Bir şeyin aslı değil de benzerleriyle avunmak ne tür bir yanılsamanın göstergesidir bilemeyeceğim.
Belki yeni kavramlar üretmek lazım: “yaklaşık sanatçı”, “yaklaşık akademisyen” ne bileyim bir “yaklaşıklık” durumu var ama kendilik durumları sahiden ortada yok…