Nazarlık
Pınar bana “Hangi gün yazmak istersin?” diye sorunca “Pazartesi yapalım” cevabını verdim. Haftanın diğer günleri çok yoğun, pazar günleri kahvemi alır rahat rahat yazar yollarım diye düşünmüştüm.
İlgilenip okuyanlara da eleştirenlere de bana ulaşıp görüşünü söyleyenlere de istediğim her şeyi rahatlıkla yazma ortamı hazırlayan, tek dertleri yazılarımı geç iletmem olan Özgür Gazete’ye de çok teşekkür ederim.
Bu köşeyi pazar günleri yazmaktan çok memnun olsam da işler hiç de hesapladığım gibi gitmedi.
Özellikle Fener’in maçı olan gecelerde geç yolladığım yazılarım pazartesileri yayımlanıyor, çok ayıp edip gazeteyi almayanlar ise salı günleri internet üzerinden okuyabiliyorlar.
Bu da pazar günlerini bütün hafta boyunca büyük bir mutlulukla aldığım geri bildirimleri düşünerek geçirdiğim anlamına geliyor.
Bu hafta, çok değer verdiğim bir dostumun “Aşkı yaz, kendini yaz, gezilerini yaz, Kıbrıs içinde hapsolma” yorumu beni çok farklı şeyler düşünmeye itti.
Akvaryumda olduğunu unutan bir balığa denizi hatırlattı.
Memleketimi, bu toplumu çok seviyorum.
Sizinle paylaşmak istediğim onca şey, değinmek istediğim yüzlerce sorun varken aşktan, kendimden, gezilerimden bahsetmeyi hiç düşünmemiştim.
Artık arada bir de olsa bunu yapacağım.
Nazarlık olsun.
Belki bahsetmeyince problemler kendi kendine çözülürler.
Son bir senedir Avrupa’ya daha sık gitmeye başladım.
Gezilerimde Kuzey Kutbu’ndan tutun, Roma İmparatorluğu Sarayı kalıntılarına görebildiğim kadar çok yer görmeye çalışıyorum. İş için, eğitim için, sanırım en fazla da kaçış için gidiyorum.
İnsan kendinden kaçabilir mi?
Bence kaçabilir.
Gittiği yerde, tecrübe ettiği her şehirde ve yenilikte “yeni bir ben” bulabilir.
Bunun bazı yolları var.
Öncelikle, gezerken lütfen çok okuyun.
Gördüğünüz şeyin tarihçesini ve anlamını öğrenince döküntülerin bile size anlatacak çok şeyi olacaktır. Roma’nın kalıntılarına bakarken yıkık taşlar da görebilirsiniz, o yıkık taşların eskiden nasıl bir ihtişamlı yapı olduğunu ve aynı yerde asırlar sonra kadınları cadı diye yaktıklarını hayal edip medeniyetin sadece ileriye doğru giden bir şey olmadığını da anlayabilirsiniz.
Kim bilir, belki de tarihin acımasızlığını ve tarifi imkânsız zenginlik ve bilgelik barındıran medeniyetlerin hatalarını görüp de kendinizi bile affedebilirsiniz.
Bir gün hep beraber bu akvaryumdan çıkacağız.
O zamana kadar size denizi hatırlatan dostlarınız bol olsun.