InstagramKöşe Yazarlarımız

Popülizm Yapmayın!




Son yılların moda cümlesi “popülizm yapmayın!”

Neredeyse herkes herkesi popülizm yapmakla suçluyor; tüm suçlananlar kendilerine yöneltilen bu suçlamayı gerisin geri muhatabına iade ediyor!

Esas siz popülizm yapıyorsunuz!

Muhatabını popülist olmakla suçlamak öylesine popüler bir şey ki; bu kavramı kullananların diliyle konuşursak, “Bu suçlamayı yapanlar çok popülist!

Ama gelin biz bu sarmala ortak olmayalım, azıcık daha derine kazalım.

Popülizm ne demek? Türkçesine bakılırsa popülizm “halkçılık” anlamına geliyor! Birbirine popülizm suçlamasında bulunanların ezici bir çoğunluğu, kendilerine sorulsa Kemalist veya Atatürkçü olduğunu söylerdi!

Ama gelin görün ki Kemalizmin esaslarından olan halkçılığı reddetmekte hiç tereddüt etmiyorlar!

***

Kelime oyunu yapmıyoruz! Siz hangi maksat ile kullanıyor olursanız olun, siyasal literatürde popülizm gerçekten de “halkçılık” demektir.

Ve Mustafa Kemal de literatürde popülizm için örnek olarak kullanılan bir liderdir. Kısacası popülizme karşıysanız, halkçılığa karşısınız demektir.

Ben öyle demek istemediydim” diyerek de bu konudan sıyrılamazsınız. Birincisi siz masaya “sandalye” demeye karar verdiniz diye, masa artık sandalye olmaz. İkincisi kullandığınız kavramın hangi anlama geldiğini bilmek zorunda olan sizsiniz…

Evet Mustafa Kemal bir popülistti. Bu köşenin yazarı ise sosyalisttir yani popülist değildir. Ama sosyalist olan herkes gibi bu köşenin yazarı da bilir ki; günümüzde popülizm eleştirisi gericilik demektir!

Çünkü “konuşmak” dediğimiz eylem; ne dediğiniz kadar “kime”, “nerede” ve “ne zaman” konuştuğunuzla ilgili bir meseledir.

Halk için iyi olandan bahsetmenin kabahat sayıldığı, geniş kitlelerin aşağılandığı, bireyin, bencilliğin ve kişisel zenginliğin kutsandığı bir çağda; halkçılık savunulması gereken bir mevzidir.

Bir sosyalistin ufku için geri ama içinde yaşadığımız çağın egemenlerine karşı ileri bir mevzi! Popülizm en fazla sosyalizmin gölgesi olabilir ama, Nazım Ustanın da dediği gibi “Biz gölgemizi bile çiğnetmeyiz adama!”

***

Siyasal polemiklere dikkatle bakıldığında, bir kişinin karşısındakini eleştirirken kendisini de tanımladığı görülecektir.

Dinsizliği, ahlaksızlığı, laikliği” ana eleştiri eksenine koyan bir kişiyi azıcık incelediğinizde ortaya “köktendinci” bir siyasal duruş veya en iyi ihtimalle koyu bir “muhafazakâr” çıkar! Her yerde “vatan haini” görenlerin siyasi görüşü incelendiğinde karşınıza bir “milliyetçi” çıkacaktır.

Biz sosyalistler ana eleştiri oklarımızı sermaye ideolojisine yani liberalizme yönlendiririz! Bu böyle uzar gider.
Peki popülizm eleştirisi yapanlar kimlerdir?

Veya şöyle sorarsak, popülizmin siyasal karşıtı hangi görüştür? Bu sorunun yanıtı Türkçe’de “seçkincilik”, literatürdeki adıyla “elitizm”dir…

Bir elitist, halk denilen güruhun geri, cahil ve yoz olduğunu düşünür. Bu nedenle “halk için”, “halk tarafından”, “halkla birlikte” siyaset yapmak asla kabul edilemez bir günahtır onun gözünde!

Halk en iyi ihtimalle kandırılması gereken bir kitle, en kötü ihtimalle bastırılması gereken bir tehlikedir elitistler için!

***
Tarihin ilk elitistleri aristokratlardır! Cahil halktan tiksinen, pis kitlelerden iğrenen, kendi bilgili ve görgülü iktidarlarının tanrısal bir haklılık taşıdığını düşünen seçkin bir tabakaydı aristokratlar!

Onların iktidarını yıkan liberaller aksini mi iddia ediyorlardı? Bir düşünün orta çağ karanlığında halk cahil değil miydi?

Okuma yazma bile bilmeyen insanların bir ülkeyi yönetmesini savunan liberaller bunu görmüyorlar mıydı?

Görüyorlardı elbette. Halkın cahil olduğunu da kışkırtıldığı zaman vahşi olduğunu da pis olduğunu da, yoz olduğunu da görüyorlardı!

Ama ilericilik var olana baktığınız zaman onu sadece olduğu haliyle değil olabileceği haliyle görmek demektir! Ve halkın olabileceği haline ulaşması için yapılması gerekenleri yapma cesareti göstermek demektir ilericilik!

Oysa bugün devrimci barutunu tüketmiş olan liberaller, yeni bir seçkinler grubunun (sermayenin) sözcüsü haline geldikleri için halkın olabileceği şeyden korkuyorlar!

Halkın sermaye iktidarına son verebilme ihtimalinden, kendi kaderine hükmedebilme ihtimalinden, seçkinlere ihtiyaç duymama ve onların ayrıcalıklarına son verme ihtimalinden korkuyorlar!

***

Cesur olmak” derken ne demek istiyorlar sanıyorsunuz? Popülizm eleştirisi yapan bir kişi “cesur” olmaktan, “kararlı” davranmaktan bahsettiğinde; halkın canını yakacak kararlar karşısında vereceği tepkilerden korkmamayı kasteder.

Özelleştirmeler, düşük asgari ücret, zamlar, üretimin bitirilmesi, sendika düşmanlığı; bunların hepsi halkın tepkisini çekecek neoliberal uygulamalardır ve ancak “cesur, kararlı” seçkinler tarafından uygulanabilirler!

Acı ilacı” halka içiren Margaret Teacher, Ronald Reagan veya Turgut Özal gibi seçkin uzmanlar cesurdur!

Veya halkın aleyhine kararları alacak olan yöneticilerin “uzman” olması, “teknokrat” bir kabinenin göreve gelmesi de bir seçenektir.

Merkez Bankası’na siyaset karıştırmamak, ekonomiye siyaset karıştırmamak tam da bu demektir. Siyaset karıştırmamak yani halkı karıştırmamak! Böylece elit uzmanlar halka hesap verme korkusu olmaksızın halk aleyhine politikalarını hayata geçirebilirler!

Elitizmin ayırt edici unsurlarından birisi popülizm eleştirisi ise diğerleri uzman hayranlığı, teknokrat kabine arayışı ve demokrasiden kaçmak için attığı onlarca takladır.

***

Hem halktan iğrenip kararları uzmanlara bırakmayı savunmak hem de demokrat olmak mümkün müdür? Hem halkçılığı kötüleyip hem de demokrasiyi savunmak mümkün müdür?

Hem popülizmi ana eleştiri güzergahına koyup hem de halka hesap vermeden yönetecek bir elitler iktidarından yana olmamak mümkün müdür?

Son yıllarda popülizm eleştirisi yapanların seçim sonuçlarını bahane ederek demokrasiden şikâyet etmeyi alışkanlık haline getirmelerine bakılırsa bu soruların yanıtı ortada!

Elitizm (seçkincilik), içinde halk geçen, kararı halkın verdiği, yönetenlerin halka hesap vereceği her şeyden tiksinir!

Bugün açık açık söylemeseler de halk yönetimi demek olan demokrasi de buna dahildir! Bizden söylemesi…











Başa dön tuşu