Nereden Nereye!
Gerek burada gerekse civarımızda ülke yönetiminde bulunanlar ya da ülkelerini yönettiklerini sananlar, sık sık bu cümleyi kullanırlar.
Duyanlar ve bu günleri yaşamayan bazı gençler, bu kişilerin çok büyük işler başardıklarını, büyük büyük dağları bu kişilerin yarattıklarını sanırlar.
Ancak geçmiş ile beraber bu günleri de yaşayanlar, geçmişten çok daha kötü günlere geldiğimizi hemen fark ederler.
Örneğin benim yaş gurubumda olanlar ya da biraz daha genç yaşta olanlar, mutlu günlerden mutsuz günlere getirildiğimizi hemen anlarlar.
Her gelen dönem bize geçmiş bir önceki dönemi adeta aratır oldu.
Devlete ait toprakların parsellenip yabancılara satıldığından mı bahsedelim?
Özelleştirme adı altında halka ait üretim tesislerini yabancılara kaptıranları mı?
Yoksa insan ticareti yapılarak o insanları köleler gibi gayrı insani koşullarda çalıştıran ve yaşatan ve kendi insanımızı başka ülkelerde iş arayıp yaşam sürdürmek zorunda bırakanları mı yazalım?
Yoksa haftalardır bir meclis başkanını bile seçemeyen, Meclis’i adeta bir boks arenasına çeviren, kalitesini sıfırla çarptıran, iç tüzük, yasa, anayasa tanımayan bir tutum içine girerek oldu-bitti yaratmaya çalışan bir hükümeti mi konuşalım?
Yoksa laik, demokratik bir eğitim sistemini ortadan kaldırıp, şeriat düzenini getirmeğe çalışanları mı?
Hangisini?
Evet, “Nereden nereye!”
Epey önce bir hükümet mensubu “Anavatanda ne olacaksa bizde de olacak” dememiş miydi?
İşte Türkiye’de ne varsa maalesef bizde de olmaya bütün hızıyla devam ediyor.
Çok kısa bir süre önce Türkiye’de bir hastanede ortaya çıkan Yenidoğan Çetesi olayı inşallah bizde de yaşanmaz.
Sırf daha fazla para kazansınlar diye yeni doğan bebekleri ölüme terk eden şebeke umarız en ağır cezaya çarptırılır.
Bizdeki hastane olayı Türkiye’dekine benzemese de ortada büyük bir ihmal, yönetimsizlik ve denetimsizlik vardır.
Yeni doğan bebeklerin mamalarına saf alkol konulmak suretiyle bir bebeğin ölümüne, altı tanesinin de ölümle burun buruna gelmesine sebep olan bu olayın sorumlularının tümü de yargılanmalıdır.
Öyle suçu üç-beş tane hemşirenin üstüne yıkmakla bu sorumluluktan kimse kurtulmamalıdır.
Bu olay başka bir ülkede meydana gelse, değil bakan, hekim ve hemşireler, Başbakan dahil tüm hükümet üyeleri kendilerini sorumlu addeder ve hemen istifa ederlerdi.
Ben bu yaşa geldim hiçbir dönemde, hiçbir hastanelerimizde böyle bir olayın yaşandığını görmedim, duymadım.
Ve hala daha o koltuklarda oturmaya devam ediyorlar, hiç yüzleri kızarmadan, sıkılmadan. Bu koltuklar ne kadar da rahatmış meğer!
Ben gene de tüm bu olumsuzluklara rağmen umudumu yitirmedim. Halkımızın da yitirmediğine ve demokratik kurallar içinde ayağa kalkıp mücadele edeceğine inanıyorum.
Laik, demokratik, özgür bir düzeni ortadan kaldırıp, şeriat düzenini getirmeye çalışanlar ve onların yardakçıları asla başarılı olamayacaklar ve mutlaka günü geldiğinde yargılanacaklardır.
Bu konuda demokratik siyasal partilere ve sivil toplum örgütlerine büyük görevler düşmektedir.
Bu vesileyle Türkiye Cumhuriyeti’nin 101. kuruluş yıl dönümünü de kutluyorum.