Reva Gördük Diye Refah Bulamadık
Her dönemin kendine özgü egemen sınıfları vardı.
Sömürgecilik çağında şirketler (örneğin, Hollanda Doğu Hindistan Şirketi – VOC, İngiltere Kraliyet Afrika Şirketi), Sanayi Devrimi ile burjuvazi ve günümüzde teknoloji devrimi ile teknokratlar egemen olurken, değişmeyen tek şey; insanca bir yaşam için verilen mücadeleydi.
Ek mesai ücretleri, izin ve 8 saatlik iş günü gibi temel haklar, insanca bir yaşam ve çalışma hakkı uğruna verilen mücadelelerin sonucunda, her kazanım için bedel ödenerek elde edilmiştir.
Sanayi Devrimi ile tarım toplumundan fabrikalara geçen emekçiler, kötü çalışma koşullarına karşı koyabilmek için örgütlenmeye mecbur kaldılar.
Kapitalizmin denetimsiz ve düzenlenmemiş doğası, sendikaların doğuşunun temel nedeni olmuş ve bu, karşılaşılan sayısız acı gerçeğin bir sonucuydu.
Cinsiyet eşitliği ve azınlık gruplarının hakları gibi pek çok konu da bu insanca bir yaşam uğruna verilen sosyal ve politik mücadelenin bir parçası olarak gün yüzüne çıkmıştır.
Ancak bu kazanımlar hiçbir zaman kalıcı hale gelememiştir; her dönemde yeni engeller ve baskılarla karşılaşılmıştır.
Günümüzde mevcut ekonomik sistem, geniş kitlelere sınırda bir insani yaşam sunarken; esnek çalışma düzenlemeleri, piyasa esnekliği (iş gücünün kolayca yerinin doldurulabilmesi) ve taşeronlaşma gibi uygulamalar, çalışan haklarını daha da zayıflatmaktadır. Enflasyon ve ücret erozyonu, alım gücünü hızla düşürürken, özelleştirme politikaları güvencesiz çalışma koşullarını yaygınlaştırmaktadır.
Özellikle ucuz iş gücü kullanımı, daha düşük ücretlerle çalışanların sayısını arttırarak, küresel ölçekte eşitsizliği derinleştirmektedir.
Bununla birlikte, vergi yükü dağılımı giderek bozulmakta ve doğrudan düşük gelirli kesimlerin sırtına yüklenmektedir.
Örneğin, Kıbrıs İstatistik Kurumu’nun 2024 yılına dair yayımladığı Tüketici Fiyatları Genel Endeksi verilerine göre, en çok artışı gören temel ihtiyaçlardaki fiyat artışları, düşük gelirli kesimleri orantısız şekilde etkilediğini gösteriyor.
Bir diğer Kıbrıs İstatistik Kurumu verisine göre, Gini katsayısı (gelir eşitsizliğini ölçmek için kullanılan bir gösterge), 2014-2015 döneminde KKTC için 0,34 iken, 2021-2022 döneminde 0,37’ye yükselmiştir.
Ne yazık ki, güncel verilere ulaşmak mümkün olmamıştır. Gelişmiş ülkelerde genellikle Gini katsayısı 0,25- 0,35 arasında seyretmektedir.
KKTC‘nin bu değerin üzerinde olması, gelir eşitsizliğinin ciddi bir sorun haline geldiğini ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak, yukarıda bahsettiklerimin yanı sıra, sendikaların zayıflatılması ve benzer birçok yöntemle bireyler giderek yalnızlaştırılmaktadır.
Asgari ücret üzerinden konuşuyor olsak da aslında bu mesele tüm insanlık için bir sorun teşkil etmektedir. Keza günümüz ekonomik düzeni, çalışan tüm kesimleri modern kölelik benzeri bir çalışma ortamına mahkûm etmektedir.
Adil, huzurlu ve refah dolu bir yaşam için, bu dünyada tek bir dezavantajlı canlı kalmamalıdır.
Bugün, dünya üzerindeki ekonomik gücün tekelleşmesi, asgari çalışma haklarını eriterek tüm insanlığı sömüren bir sistemin ta kendisidir.
Tarih boyunca emekçiler, sadece kendi haklarını değil, tüm insanlığın insanca bir yaşam seviyesi için; sendikalar, grevler ve toplu sözleşmeler yoluyla haklarını kazandılar.
Ancak her zaman bir adım geri atma ve kazandıkları hakları kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldılar. Tıpkı bugün gibi.
Bu nedenle, insanlık olarak kendimize layık gördüğümüz minimum yaşam kalitesinin ne olduğuna karar vermeli ve bu kararın sorumluluğunu almalıyız.
Afiyetle kalın.