İthal Siyasetin Çıkmazı

YDP’nin Seçim Sürecindeki Söylem Analizi: İthal Siyasetin Çıkmazı
Yeniden Doğuş Partisi (YDP), kurulduğu günden bu yana sergilediği siyasi performans, bir partinin hedef kitlesinin sosyolojik gerçeklerini ne kadar görmezden gelebileceğinin çarpıcı bir örneği.
Kendini “kitle partisi” olarak tanımlamaktan özenle kaçınan YDP, Kıbrıslı kimliğini dışlayan ve Kıbrıs’a entegre olma çabası içindeki bireyleri mobilize etmeye odaklanan bir siyasi aktör olarak konumlanmıştır.
Bu yazımda, YDP’nin başörtüsü üzerinden yürüttüğü etno-politik söylemlerinin iç çelişkilerini ve “Welcome Ayşe” kampanyasını inceleyeceğim.
Kıbrıs’ta Kimlik ve Siyaset Dinamiği Kıbrıs siyasetinin temelindeki gerilim, ekonomik çıkarların veya geleneksel sağ-sol ayrımının ötesinde, devletin nihai statüsüne dair varoluşsal sorgulamalarda yatmaktadır.
Bu bağlamda, KKTC ve federasyon tartışmalarındaki pozisyon alış, merkezi bir rol oynamaktadır. UBP ve diğer sağ görüşlü yapıların geleneği, Türklük kavramını stratejik bir diplomatik araç olarak kullanagelmiştir.
Türklük ve Türkçülük kavramlarını temelde bir kimlik meselesi olarak değil, Kıbrıs’ın Türkiye ile olan siyasi-diplomatik ilişkisinin yapısını tanımlamak için kullanmışlardır.
Dolayısıyla bu söylem, Kıbrıs’taki taraflaşma ikliminde bir konumlanma stratejisidir. Bu bağlamda bakıldığında YDP, Türklük ve Türkçülük kavramlarını açık bir kimlik siyaseti aracı olarak kullanan ilk parti olarak öne çıkmaktadır.
Ancak, YDP’nin genel oy oranındaki sınırlı performansı, partinin iddia ettiği gibi “göçmenlerin doğal temsilcisi” olmadığını gözler önüne sermektedir.
YDP’nin seçmen tabanını konsolide edebilmesinin temel dinamiği, Kuzey Kıbrıs’ın entegrasyon sürecinde diğer gelişmiş ülkelerdeki örneklerin aksine, yerel nüfusla sağlıklı ve şeffaf iletişim kanalları oluşturamamış olması ve entegrasyon politikalarına yönelik sistematik bir yaklaşım eksikliğidir.
Bu durum, partinin gündelik siyasi tartışmaları pragramatik bir çerçeveye oturtma çabalarını, işlevsel bir “entegrasyon aracı” rolüne dönüştürmüştür.
Ne var ki, süreç içerisinde kimlik temelli siyaset ve etno-politik söylemleri yoğun biçimde kullanması, partiyi taban desteği açısından sürdürülebilir olmayan ve aşırılık içeren politik pozisyonlara sürükleme riskini beraberinde getirmiştir.
İdeolojik Transferin Sınırları YDP’nin en büyük yanılgısı, Türkiye’de tükenen bir siyaset modelini Kıbrıs’a ithal etme çabası olmuştur.
Dini özgürlükler üzerinden yükselen AKP’nin, daha doğrusu Erdoğan’ın, özgürlük taktiklerini çeyrek asır sonra Kıbrıs’ta uygulamaya çalışmak başarısız olmuştur.
Türkiye’de demokrasinin aşındırılması, ekonominin çöküşü ve özgürlüklerin küçük bir kitleye tanınması, Gazetecileri Koruma Komitesi‘nin (CPJ) 2024 verilerine göre gazetecilerin hapsedilmesinde Türkiye‘nin 11. sırada olması ve benzeri pek çok durum, siyasal İslam’ın otoriterleşmeye yatkınlığını açıkça göstermiştir.
YDP’nin “issue ownership” (mesele sahiplenme) stratejisi bu nedenle işlevsiz kalmış ve parti daha da marjinalleşmiştir.
‘Mesele Sahiplenme‘, özellikle kesim partilerinin belirli konuları (göç, din, milliyetçilik) kendi siyasi markalarıyla özdeşleştirerek seçmen desteği kazanmayı hedeflemesidir. YDP’nin başörtüsü meselesini sahiplenme çabası, Kıbrıs toplumunda karşılık bulmamış ve partiyi daha da marjinalleştirmiştir.
Peki ama neden?
Çünkü UBP de aynı tutumu göstermiş ve YDP’nin aksine -birazdan da bahsedeceğim üzere- konuyu kimlik siyasetine dönüştürmemiştir.
UBP, bilinen çizgisinde; halktan kopuk, siyaseti bürokrasiye hapseden anti-demokratik ve kapalı kutu bir sistem olarak “ben dedim, oldu” mantığıyla devam etmiş ancak; konuyu teknik bir mesele olarak ele almıştır.
“Welcome Ayşe” YDP seçmeni, partinin de yönlendirmesiyle başörtüsü meselesi konusunda belirgin şekilde politize olmuş görünmektedir.
“Saygı” yürüyüşünün farklı konuları bir arada sunmaya çalışması, partinin toplumsal uzlaşıya katkı sunmak yerine mevcut gerilimleri beslediğini göstermistir.
Üzerine düşünülmeden “haydi sokağa” denmiş bir tablo karşımızdadır. ‘Başörtüsü özgürlüğü‘ ile yola çıkıldı, ‘welcome Ayşe‘ dendi, bir diğer taraftan ‘Kıbrıs vatanımızdır‘ dendi, sonra ‘Kıbrıs Türktür, Türk kalacak‘ dendi.
Tek bir yürüyüşte bir arada sunulan bu çoklu söylemler, YDP için başörtüsünün tamamen politik olduğunu göstermektedir.
Aksi durumda bu konu bambaşka görsellik ve ifadeyle dile getirilirdi. YDP’nin söylem stratejileri, ideolojik transferin sınırlarını bir kez daha gözler önüne seriyor.
Parti, seçmen profilinin ve hedef kitlesinin sosyolojik gerçeklerini Türkiye merkezli okumalarla sınırlandırmakta ve diaspora dinamiklerini analiz etmeyi sistematik olarak göz ardı etmektedir.
Bu metodolojik yanılgı, kuruluşundan günümüze uzanan süreçte Kıbrıslıları, özellikle de Kıbrıs’a entegre olma çabası içindeki bireylerin çok katmanlı kimlik oluşum süreçlerinde ciddi kesintilere yol açarak, partinin toplumsal meşruiyetini aşındıran temel bir zafiyete dönüşmüştür.
Afiyetle kalın.