InstagramKöşe Yazarlarımız

Modern Kölelik






Gece Kulübünde Ölü Bulunan Kadın: İşgal Altındaki Kapitalizmin Yarattığı Modern Kölelik Düzeni

Adanın kuzeyinde gece kulüplerinde çalışan bir kadın daha ölü bulundu. Her seferinde olduğu gibi, yetkililer birkaç göstermelik açıklama yapacak, medya bir süre “şüpheli ölüm” manşetleri atacak ve birkaç gün içinde bu olay da unutulacak. Ama biz unutmasak da hiçbir şey değişmeyecek.

Çünkü değişim, ancak toplumsal bir reaksiyonla mümkün olur ve işgal altındaki kapitalizm, toplumun reflekslerini yok ederek çürümenin devam etmesini sağlıyor.

Anastasia Melega’nın ölümü, bireysel bir trajedi değil. Bu, kapitalizmin işgal altında neye dönüşebileceğinin en çıplak örneği. Çünkü burada kapitalizm, “pazarın serbest işleyişi” falan değil; birkaç çetenin, patron sınıfının ve onların siyasi uzantılarının emekçileri sömürdüğü bir kölelik sistemidir.

Modern Kölelik: İşgal Altında Kapitalizmin Çıplak Gerçeği

Gece kulüpleri adanın kuzeyindeki en büyük sömürü merkezlerinden biri. Burada çalışan kadınlar “konsomatris” adı altında getiriliyor, ancak gerçekte köle gibi çalıştırılıyorlar. Pasaportlarına el konuluyor, özgürlükleri ellerinden alınıyor ve patronlar tarafından metalaştırılarak piyasaya sürülüyorlar.

Bu kadınlar, işgal rejiminin yasallaştırdığı köleler. Ve bu sadece gece kulüpleriyle sınırlı değil. İşgal bölgesinde emekçi olmak demek, insan yerine konulmamak demektir. Kaçak işçiler, düşük ücretle çalıştırılan garsonlar, sigortasız inşaat işçileri, taşeron şirketlerin zincirine mahkûm edilen memurlar…

Hepsi bu çarkın dişlileri arasında eziliyor. Ama gece kulüplerinde çalışan kadınlar, bu çarkın en savunmasız kurbanları.

Çünkü burada patron sınıfı sadece işçinin emeğini sömürmüyor, onun bedenini de sömürüyor.

Bir emekçinin en fazla fazla mesaiye zorlandığı bir sistemin ötesine geçilmiş durumda: burada bedeninle, ruhunla, varoluşunla satılıksın. Ve bunu sağlayan sistem, yalnızca birkaç gece kulübü patronunun yarattığı bir düzen değil; bu, işgal altındaki kapitalizmin, mafya düzeninin ve çürümüş siyasetin ortak eseri.

İşgalin Kapitalizme Açtığı Kapılar

Kapitalizm, işgal altında hiçbir zaman “serbest piyasa” kurmaz. Kuramaz. Çünkü kapitalizmin işleyebilmesi için hukukun, denetimin ve rekabetin olması gerekir.

Ancak işgal bölgelerinde sermaye, hukukun tamamen dışında hareket eder. Güçlü olan kazanır, devlet mekanizması patronların hizmetkarıdır ve insanlar, çarkı döndürmek için birer kaynak olarak görülür.

Adanın kuzeyinde de durum budur. Burada işgal yalnızca siyasi bir mesele değil, aynı zamanda ekonomik bir işleyiştir. İşgalin sermaye için yarattığı avantaj şudur: Çalışanlar hiçbir hak iddia edemez, toplumsal refleksler felç olmuş durumdadır ve her sömürü meşrulaştırılır.

Gece kulüplerinde çalışan bir kadın öldüğünde toplum buna refleks bile göstermez, çünkü işgalin normalleştirdiği kapitalizm artık herkesi susturmuş, toplumu dinamiksiz ve duyarsız bir hale getirmiştir.

Bu yüzden gece kulüplerinde modern kölelik düzeni sürmektedir. Çünkü toplum artık kendi geleceği için bile mücadele etmiyor, reflekslerini kaybetmiş durumda. Bir işçi grevi düzenlendiğinde bile cılız bir destekle yetiniliyor.

Çünkü herkes, sistemin işleyişini değiştiremeyeceğine inanıyor. İşgal bölgelerinde kapitalizmin en büyük başarısı budur: İnsanlara, “Böyle gelmiş, böyle gider” dedirtmek.

Reaksiyon Yetisini Kaybeden Toplumun Sonu

Eskiden, en azından toplumda bir refleks vardı. İşgalin dayattığı düzen ve sermayenin baskıları arttıkça insanlar bir şeyleri sorgulardı. Şimdi ise ne yaşanırsa yaşansın, kitleler tepki vermiyor.

Bir kadın gece kulübünde öldüğünde, birkaç kişi üzülüyor ama sokaklar boş. Bir hükümet açıkça halkı yok sayarak UBP ile anlaşma yaptığında, birkaç kişi tweet atıyor ama kimse sokağa çıkmıyor.

Toplumun en büyük kaybı, reflekslerini kaybetmesi oldu. Artık olan biten her şey “bize dokunmadığı sürece” sessizlikle karşılanıyor.

Ama işte gerçek şu: Bir yerde kölelik varsa, bir yerde sömürü varsa, bir yerde bir insan köle pazarında satılıyorsa, bu çürüme er ya da geç herkesi etkiler.

Gece kulüplerinde ölen kadınlar, inşaatlarda sigortasız çalışan işçiler, hakları elinden alınan memurlar, enflasyon altında ezilen halk… Hepsi aynı sistemin farklı yüzleri.

Ama biz, hâlâ “Bu bizim sorunumuz değil” diyerek izlemeye devam ediyoruz. Tıpkı daha önce UBP’nin ve çetelerin bu adayı nasıl çürüttüğünü yazdığımda olduğu gibi, bu düzene karşı çıkmayan herkes, onu sürdürmeye yardım ediyor.

Yarın Kimin Sırası?

Anastasia Melega öldü.

Patronları servetlerini saymaya devam ediyor. Polis göstermelik bir rapor hazırlayacak, siyasiler birkaç açıklama yapacak ve hayat devam edecek. Ama bu düzenin kurbanları bitmeyecek. Yarın belki bir başka kadın, belki bir inşaat işçisi, belki bir gazeteci…

Kapitalizmin işgal altında nasıl çürüdüğünü görmek için daha kaç kişinin ölmesi gerekiyor? Bir sabah uyandığımızda “Çok geç” olduğunu mu fark edeceğiz, yoksa gerçekten bu çarkı kırmak için bir şeyler yapacak mıyız?

Sorun, gece kulüplerinde değil. Sorun, onları var eden sistemde. Ve bu sistemi değiştirmeye cesaret etmediğimiz sürece, daha çok Anastasia ölecek. Ve biz, sadece izlemeye devam edeceğiz.













Başa dön tuşu