InstagramKöşe Yazarlarımız

Kitle Kuyrukçuluğu ve Tüzük






Tam bir aydır toplum UBP-DP-YDP hükümeti işbirlikçiliğinde AKP tarafından dayatılan “başörtüsü” gündemi ile çalkalanıyor. Ortaokul çağındaki kız çocuklarını, kendi iradesi ile din seçimi yapan yetişkinler yerine koyan tüzük, birçok yönü ile tartışıldı.

Tüzüğe karşı mücadelenin bayrağını KTOEÖS ve KTÖS kaldırdı. Çocuk hakları ve pedagoji alanında çalışan uzmanlardan oluşan dernekler başta olmak üzere, siyasal İslam’a karşı duyarlı parti ve sendikalar da bu çizgide mücadeleye omuz verdi.

***

Tüzük en temelde çocuk haklarına ve “çocuğun üstün yararı” ilkesine aykırıdır. Bunun yanında laiklik prensibi bu tüzükle ihlal edilmektedir. Tüzüğü işbirlikçi hükümete dayatan AKP ve Elçilik bağlantıları nedeniyle toplumsal irademize bir saldırıdır. Ve siyasal İslam’ın sinsi stratejisi ile yürütülmekte olan bir projenin parçası olduğu için de tepki çekmektedir.

Yukarıdaki başlıkların her biri uzun uzun tartışıldı ve sağlıklı bir zihinle konuyu konuşmaya devam edenler tarafından da bu temelde tartışılmaya devam ediyor. Yani “çocuk hakları, laiklik, irade ve siyasal İslam’a direnç” tüzüğe karşı mücadele eden insanlarımızın birleştiği ana eksendir.

Tartışmaları bu eksende tutarak mücadeleyi büyütmek mümkündür. Bu eksenin dışına taşan her söylem ve hareket, mücadeleye zarar verecektir.

Öğretmen sendikalarının güçlü, örgütlü ve disiplinli üye yapısı ile tüzüğe karşı kullanılan haklı argümanlar, mücadelenin meşruluğunu pekiştirdikçe direniş de tüm topluma yayıldı.

Henüz zirveyi görmediğimizi, toplumun ezici bir çoğunluğunu kazanmış olsak da, haklı taleplerimizi sahiplenen zemini daha da genişletebileceğimizi düşünüyorum. Ancak her mücadelenin zayıf noktaları vardır. Bir mücadele ne kadar büyürse, bu zayıf noktalar da o kadar çoğalır.

***

Toplumun ezici bir çoğunluğunun dahil olması, bu mücadeleyi yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri için bir manipülasyon aracına çevirmek açısından rejim partilerine çekici kılmaktadır.

Oysa her siyasi görüşten insan mücadelenin parçasıdır. Konuyu partiler arası bir rant kavgasına çevirmek, çocuk haklarına yapılacak en büyük ihanet olacaktır.

Benzer bir şekilde, Kıbrıs sorununun federasyon temelinde çözülmesini isteyenlerin tüzüğe karşı olduğunu, iki devletliliği savunanların ise savunduğunu varsaymak yanlış olduğu kadar, mücadeleye de zarar verecektir. Bunun için mücadeleye omuz veren Serdar Denktaş, Sibel Tatar veya Kudret Özersay gibi örneklerle yetinmemize de gerek yok.

Siyasal İslamcıların attığı “özgürlükçülük” yemine atlayan liberal odaklar da tersten bir örnek olarak ortada durmaktadır.

Ancak tüzüğe karşı yürütülen mücadeleye zarar verme tehlikesi en yüksek eksen, konuyu “Kıbrıslı-Türkiyeli” gerilimine çekecek şekilde hareket etmektir. AKP ve işbirlikçileri de bunu bildiğinden, ilk günden beridir bu noktayı kaşımaya çalışmaktadırlar.

Başta Erhan Arıklı olmak üzere; imamından faşistine, patronundan işsizine, yaşlısından gencine, kadınından erkeğine tüm AKP işbirlikçileri; “bize kökenimiz üzerinden saldırın” diye adeta yalvarmaktadırlar.

AKP işbirlikçileri istediklerini almak için, yani meseleyi “Türkiyeli-Kıbrıslı” eksenine çekecek sözleri tüzüğe karşı çıkanlara söyletmek için, bizi “güneye göndermeye” kadar vardırdılar işi. Duymak istedikleri “esas siz evinize dönün” dememizdi. Ne yazık ki bu oltaya düşenler de oldu…

***

Kitle kuyrukçuluğu, basit bir hakaret değil siyasal bir pozisyon tanımıdır. Kitle kuyrukçusu, siyasal analizini yaslandığı sınıfın çıkarları ve kendi ilkelerine göre yapmaz. Çünkü böyle bir yaklaşım zaman zaman rüzgâra karşı yürümeyi, akıntıya karşı kürek çekmeyi ve doğru siyasete çekmeye çalıştığı halkla bile ters düşmeyi gerektirir.

Yalnız kalmak pahasına ilkelerini savunmak, kitle kuyrukçusuna göre değildir.

Kitle kuyrukçusu, çetrefil meselelerde bir süre susmayı tercih eder. Halkın nabzının ne yanda attığını tespit ettikten sonra da halkın en derin, en sığ, en ilkel, en dürtüsel, en bilinçsiz yönlerine seslenerek onun peşine takılır.

Yani sadece halkın kuyruğuna takılmakla kalmaz, onun savunduğu davaya en sığ argümanlarla ve en bezirganca yöntemlerle dahil olur. Acelesi vardır kitle kuyrukçusunun: Hem susarak kaybettiği zamanı telafi etmeli hem de kendisi gibi rant peşinde koşan fırsatçıların bir adım önüne geçmelidir.

***

Bugünlerde pasta büyüdükçe, mücadele yükseldikçe, kitle tabanı genişledikçe; kitle kuyrukçuklarının da iştahı kabarıyor. Birisi geçmişte komünistleri Moskova’ya “Rumcuları” güneye göndermekten kalan alışkanlıkla her ters düştüğünü Türkiye’ye geri gönderiyor.

Diğeri “bizim imanımız sizin imanınıza bin basar” diye haykırarak çocuk haklarından ne anladığını ortaya koyuyor.

Bir başkası Meclis kürsüsünden “Kıbrıs Türk halkı doğası nedeniyle, doğasından kaynaklanan, genetik sebeplerle laiktir. Genetik sebeplerle demokratiktir” diye konuşuyor…

Nerede kitlesel bir hareket varsa, kitle kuyrukçuları orada peyda olur. Bu normaldir, yadırganacak bir tarafı yoktur.

Ama gövde başı, kuyruk gövdeyi takip eder. Bu mücadelenin ilk gününden beridir başını çeken öğretmen sendikalarının argümanlarına bakın.

Onu özümseyin, öğrenin ve yayın. Bize düşen, mücadelenin rotasının çocuk haklarından, laiklikten ve toplumsal iradeden kaymasına izin vermemektir. Çünkü dümeni sağlam tutarsak hedefimize varacağız, az kaldı kazanacağız.













Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu