InstagramKöşe Yazarlarımız

TC Sömürge Yönetimi ve Kıbrıs’taki İhlak Politikası






Kıbrıs, tarihi boyunca stratejik önemi ve çeşitli uluslararası çekişmelere ev sahipliği yapmış bir coğrafya olmuştur.

1974’te yaşanan olaylar ve sonrasındaki süreç, adanın siyasi geleceğini büyük ölçüde belirlemiştir.

Bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs’ta sürdürdüğü sömürgeci politikaların örtüsü altındaki idari yapı, adada yaşananların daha iyi anlaşılabilmesi için dikkatle incelenmelidir.

TC Sömürge Yönetiminin yerel üst düzey memuru olan Ersin Tatar’ın son açıklamaları, bu yönetimin işlevini ve amacını somut bir şekilde gözler önüne sermektedir.

Tatar, KKTC’nin adını değiştirme gibi bir beklentinin olduğunu ifade ederken, bu değişikliğin Türkiye tarafından talep edildiğini dolaylı olarak kabulleniyor.

Demokratik bir devlet olma iddiasında bulunan bir yapının liderinin, sömürgeci bir devletin yönlendirmelerini açıkça belirtmesi, halkın gözünde önemli bir rahatsızlık kaynağıdır.

Gerçekten de hiçbir bağımsız yönetim, başka bir ulusun emrine girmeyi kabul edemez; ancak Kıbrıs’ta durum böyle değildir.

Tatar’ın açıklamaları, yalnızca bireysel bir mülahaza değil, aynı zamanda bir sistemin işleyişinin itirafıdır.

KKTC, gerçek anlamda bir devlet değil; Türkiye Cumhuriyeti’nin yerel idari kurumu olarak faaliyet göstermektedir.

Bu durum, yerel yönetimlerin bağımsız bir varlık olarak algılanmasını engelleyerek, Türkiye’nin Kıbrıs’taki otoritesini pekiştirmektedir.

Kıbrıs’taki sömürge yönetimi, yerel halkın taleplerini göz ardı ederek, Türkiye’nin çıkarlarına hizmet eden bir yapı haline gelmiştir. Tatar’a olduğu kadar, muhalif gibi görünen bazı kesimlerin de “sert tepki” verme gerekçesi, sahte bir karşıtlık yaratmaktan ibarettir.

Bu tür tepkiler, görünüşte bir muhalefet sağlamaya çalışsa da gerçekte, mevcut durumun meşrulaştırılmasına hizmet etmektedir. Sömürge yönetimine karşı çıkması beklenen bu muhalefetin, sömürgeci yapısıyla bir bütün olarak ele alınmaması büyük bir yanılgıdır.

Bu bağlamda, gerçek muhalefetin tezahürü, Kıbrıs’ın bağımsız bir devlet olmadığını itiraf etmekle başlamalıdır. “KKTC bir devlet değildir” demeyen, dolaylı yoldan kendi halkını kandırarak Türkiye’nin Kıbrıs’taki varlığını meşrulaştıranları eleştirmek kaçınılmazdır.

Aksi halde, Kıbrıslıların kendi aralarındaki siyasi ayrışma ve belirsizlik, sömürgeci yönetimin palazlanmasına zemin hazırlamaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Kıbrıs’ta süregelen sorunun çözümü, yalnızca yerel politikaların bir sonucu değil; aynı zamanda Türkiye’nin stratejik hedeflerinin de bir yansımasıdır. Bundan dolayı, Türk hükümetinin Kıbrıs’taki tasarrufları, aslında ilhaka giden bir yolun hobisi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu bağlamda, Tatar’ın söylemlerinin geçmişteki “Türkleştirme/Türkçeleştirme” operasyonlarıyla ilişkisini incelemek gerekmektedir. 1974 öncesinde olduğu gibi, günümüzde de bu politika, Kıbrıs’ın demografik yapısını değiştirmek ve uzun vadede ilhak sürecini meşrulaştırmak amacıyla sürdürülmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kıbrıslı Türkler üzerindeki etkisi, zaman içerisinde yerleşik bir nüfus politikasına dönüşmüştür.

1974 sonrası adaya yerleştirilen Türk sığınmacılar, bir yandan etnik temizlik pratiğini desteklerken, diğer taraftan da referandumlar aracılığıyla ilhaka giden yol boyunca bir nüfus çoğunluğu yaratma tasarısını pekiştirmektedir.

Yetkililerin, bu yerleşik nüfusun desteklediği bir referandum ile Kıbrıs’ın resmi olarak ilhak edilmesine yönelik planları açıkça belirtilmektedir.

Sonuç olarak, Kıbrıs’ta yaşanan bu süreç, yalnızca bir siyasi kavganın ötesinde, aynı zamanda bir ulusun onuru ve kendi kaderini tayin hakkının mücadelesidir.

Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki sömürgeci müdahalesi, yalnızca Kıbrıs Türkleri değil, tüm Kıbrıs halkı için derin sonuçlar doğuracaktır. Dolayısıyla, gerçek muhalefet Tatar ve onun gibilerin söylemlerini sorgulamakla başlamalıdır.

Kıbrıs’ın bağımsızlık mücadelesinde, yerel halkların kendi kaderlerini tayin etme hakları ve bu süreçte alacakları tavır, sadece gelecekteki siyasi denklemleri etkilemekle kalmayacak; aynı zamanda, ulusal onuru ve tarihsel mirası yeniden tesis etme yolunda bir adım olacaktır.

Kıbrıs’ta gerçek bir değişim için, bireylerin değil, bir ulusun sesine ihtiyaç vardır. Tüm bu gelişmeler, Kıbrıslıların birleşik bir irade ile hareket etmeleri gerektiğini bir kez daha hatırlatmaktadır.

Kıbrıs’a dair politikaların belirlenmesinde yerel ve ulusal birliği sağlamanın, bu tür sömürücü sistemleri bertaraf etmedeki kritik önemi unutulmamalıdır.











Başa dön tuşu