
Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ) Başkanvekili Mustafa Kuleli, CHP’nin cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu‘nun 23 Mart’tan beri tutuklu olmasına ilişkin olarak Fransız Le Monde gazetesi için kaleme aldığı mektubunda, Avrupa’yı “sessiz kaldığı” gerekçesiyle eleştirdi ve “ses çıkarma” çağrısı yaptı
Kuleli: Otokratları geri püskürtmeye Türkiye’deki demokratik direnişle başlayabiliriz
Kuleli mektubunda, “Türkiye’nin demokratlarına çok geç olmadan destek olun. Otokratları geri püskürtmeye Türkiye’deki demokratik direnişle başlayabiliriz. Ama bunu ancak birlikte hareket edersek başarabiliriz. Demokratik değerlerin Avrupa zirvelerindeki konuşmalarda edilen süslü bir laf olmadığını göstermek istiyorsanız harekete geçmelisiniz” diye seslendi.
Fransa’nın önde gelen yayınlarından olan Le Monde gazetesinde yayımlanan “Demokratik Avrupa’ya açık mektup” başlıklı mektupta, “Erdoğan rejimi cesaretlendi çünkü Avrupa Birliği ve Trump yönetimi başta olmak üzere bölgesel ve uluslararası aktörler pragmatik bir tutum benimsedi” denilirken, İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası uluslararası tepkilerin “hayal kırıklığı yarattığına” ve “otoriterliğe teşvik ettiğine” dikkat çekildi.
“Rekabetçi otoriterlikten, yerleşik bir otokrasiye doğru gidiyoruz”
“Demokratik Avrupa’ya açık mektup” başlıklı mektup şöyle:
“Kendimi her zaman iyimser biri olarak görmüşümdür. Şimdiyse hayatımda ilk kez Türkiye’nin geleceği konusunda karamsar hissediyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en önemli siyasi rakibi olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması, Türkiye’de demokratik rekabetin hâlâ mevcut olduğuna dair yanılsamanın sonu anlamına geliyor. Bu hamleyle iktidar artık seçim meşruiyetini şeklen bile umursamadığını açıkça gösterdi. Rekabetçi otoriterlikten, yerleşik bir otokrasiye doğru gidiyoruz.
Üstelik baskılar sadece muhalif siyasetçilerle sınırlı değil. Barolar, bağımsız medya, akademisyenler, sanatçılar, feminist örgütler ve hatta lise öğrencileri hedefte. Sosyal medya kullanıcıları görüşlerini paylaştıkları için sorguya çekiliyor ve cezalandırılıyor.
Örgütlü ve örgütsüz tüm muhalefet sistematik biçimde susturuluyor.
“AB ve Trump, işbirliği karşılığında insan hakları ihlâllerine göz yummaya hazırlar”
Evet, Erdoğan rejimi cesaretlendi çünkü Avrupa Birliği ve Trump yönetimi başta olmak üzere bölgesel ve uluslararası aktörler pragmatik bir tutum benimsedi. Göç, bölgesel güvenlik ve enerji gibi konularda Erdoğan’ın işbirliğine ihtiyaçları var ve bu işbirliği karşılığında insan hakları ihlâllerine göz yummaya hazırlar.
Bu zayıf uluslararası tepki sadece hayal kırıklığı yaratmıyor aynı zamanda otoriterliği teşvik de ediyor. Otokratlara -bedelinin çok az olacağını bilerek- daha ileri gitmeleri için alan açıyor.
“Türkiye’nin gidişatı sadece bizim bir iç meselemiz değil”
Yani yanılmayın: Türkiye’nin gidişatı sadece bizim bir iç meselemiz değil. Jeopolitik dengeler değişti. Ukrayna’daki savaş, Suriye’deki istikrarsızlık ve Doğu Akdeniz’deki gerilimler Erdoğan’a yeni bir manevra alanı sağladı. Kendi krizleriyle boğuşan AB, Ankara ile güvenlik ve göç konularında işbirliğini artırmışken, Türkiye’nin demokratik çöküşüne ancak zayıf eleştiriler yöneltebiliyor. Avrupa liderleri, demokratik değerler ile kısa vadeli çıkarlar arasında sıkışmış durumda ve ne yazık ki siyasetçilerin genelde hangisinin seçtiğini biliyoruz.Fakat unutulan bir şey var: Türkiye’de demokrasinin çöküşü, transatlantik ittifak ile Avrupa ve çevresindeki demokratik normların geleceği açısından ciddi sonuçlar doğurur. İstikrarlı, demokratik ve laik bir Türkiye lüks değil zorunluluktur.
İşte bu noktada sivil topluma büyük rol düşüyor. Avrupa hükümetleri harekete geçmeye gönülsüz olabilir. Ancak gazetecilere, aktivistlere ve demokratik kurumlara yıllardır destek olan Avrupa sivil toplumu hâlâ sesini yükseltebilir. İşte bu sese şimdi her zamankinden çok ihtiyaç var.
“Türkiye’de gazetecilik can çekişiyor”
Türkiye’de gazetecilik can çekişiyor. Ayakta kalan az sayıdaki bağımsız medya sürekli baskı altında. Bu kişi ve kuruluşların -gazeteciliklerini canlı ve görünür tutmak için- desteğe ihtiyaçları var. Daha da önemlisi Avrupa’daki muhataplarının yalnızca kapalı kapılar ardında değil, alenen ve yüksek sesle konuşmasına ihtiyaçları var.
Birçoğunuzun bıkkın olduğunu biliyorum. Brüksel’de bazıları “Türkiye yorgunu” olmakla ilgili şaka bile yapıyor. Yıllarca süren krizler, hayal kırıklıkları ve siyasi çöküş duygusu sonrasında yüzünüzü başka yöne çevirmeyi tercih edebilirsiniz. Ama bizim yüzümüzü dönebileceğimiz başka dostumuz yok. Tek müttefikimiz siz olabilirsiniz. Ve yalnızca siz Avrupa’daki karar alıcılara gerçekten baskı yapabilirsiniz.
Eğer Avrupa bugün dayanışma göstermezse, bu Türkiye’nin demokratlarına yönelik ikinci büyük ihaneti olur. İlki, AB’nin Erdoğan’ın mülteci şantajı karşısında sessiz kalışıydı. İkincisi ise daha yıkıcı olacaktır çünkü bu kez duygusal kopuş yaşanır.
Ekrem İmamoğlu, hapishane hücresinden Financial Times’a şöyle yazmıştı:
‘Türk halkı iki yüzyılı aşkın bir süredir anayasal düzen, halkın temsili ve adalet için mücadele ediyor. Bu tarih, otoriterliğin Türkiye’nin doğal hâli olduğu yönündeki efsaneyi çürütmüştür. Evet, küresel demokratik gerileme dalgası Türkiye’de başlamış olabilir ama inanıyorum ki karşı dalga da buradan yükselecek.’
Meydanlardaki genç insanlara bakınca ben de aynısını düşünüyorum: Otokratları geri püskürtmeye Türkiye’deki demokratik direnişle başlayabiliriz. Ama bunu ancak birlikte hareket edersek başarabiliriz. Demokratik değerlerin Avrupa zirvelerindeki konuşmalarda edilen süslü bir laf olmadığını göstermek istiyorsanız harekete geçmelisiniz. Gelecek yıl değil. Seçimden sonra değil. Şimdi”
T24