GenelKıbrısManşet

Altıok: Bu toplum seninle neyin mücadelesini verecek? Sen eylemi pikniğe çevirdin




Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Akademisyenlerinden Hasan Ulaş Altıok, ülkede örgüt enflasyonu olduğunu, artık yeni yeni örgütlenmeler yerine tüm örgüt ve partilerin tek çatı altında toplanması gerektiğini belirterek, muhalefetin insanlara “Külliyeyi neden istemiyoruz“u anlatamadığını söyledi

Altıok: İlk önce “Külliye’ye neden karşıyız?” sorusundan başlanması gerek

Özgür Web TV‘de yayınlanan “Özgür Yorum” programında Damla Dabis‘in sorularını yanıtlayan Altıok, AKP iktidarının baskısı ve UBP-DP-YDP hükümetinin iş birliğiyle ülkeye yapılmak istenen “kaçak külliye” ve buna karşı eylemlilik hali konusunda değerlendirmelerde bulundu.

İlk önce “Külliye’ye neden karşıyız?” sorusundan başlanması gerektiğini belirten Altıok, “Binanın şeklini mi beğenmedik? İzinsiz olmasına mı itirazımız var? Şöyle düşünün; Ankara ‘Bu külliye KKTC bütçesinden ödenecek’ deseydi, biz de ortalığı kaldırır oturturduk, en sonunda Ankara, “Tamam ya KKTC bütçesinden değil, ben ödüyorum parasını’ derdi ve eylemler biterdi, külliye de yapılırdı, biz böyleyiz” dedi.

“Eylemin kendisinin güzelliğinin bizi tatmin ettiği noktadayız”

Altıok şöyle devam etti;

“Toplum olarak bir şeye reaksiyon gösterildiğinde önümüze bir şey atarlar; ‘Çok güzel eylem yaptık biz’ deyip meyhanelere gideriz, huzurla evlerimize döneriz. Eylemin kendisinin güzelliğinin bizi tatmin ettiği noktadayız veya siyasiler; ‘Ne kadar güzel konuştum, kürsüyü işgal ettim. Miting meydanında öyle güzel konuştum ki alkış koptu’ derler. Biz külliyeye neden karşıyız? Soru budur.

Ben neden karşıyım? Bana birisi benim olmayan bir hayat biçimini dayatıyor. Bu birisi de Ankara’dır, Ankara siyasetidir. Parasını kim isterse ödesin; ben külliye istemedim, benim külliyeye ihtiyacım yok. Sen camiyle parlamento binasının bir arada olacağı bir şey dayatıyorsun bana. Ben böyle bir toplum değilim, bunu istemiyorum. Dayatan kim? UBP mi? UBP’lilerin umurunda bile değil.

“Külliyeden neden rahatsız olduğumuzu içeren bir metin yazıp Erdoğan’a verilmek üzere TC Elçiliği’ne verebiliyor muyuz?”

Önerim şudur; kurulan platformun içinde ‘benim’ diyebileceğim ‘8-10’ tane parti ve örgüt mü var? Hepsi, Kıbrıs Türk toplumunun var oluş mücadelesinde, ben bu partilerin hiçbirini ayırmıyorum. Tabanları arasında da zerre kadar fark görmediğimi defalarca söyledim. Tüzüklerinde yazanları geçin, sokakta hangisiyle konuşursanız konuşun aynıdırlar.

Şu anda ortada olan nedir? Kıbrıs Türk toplumu olarak bizi yok ediyorlar, bu hususta ekonomik, sosyal her türlü şart oluşmuştur. Buna karşı mücadele vereceksek hedef doğrudur. İlk olarak bu platform tamamen bize ait ve bizi yansıtan bir üslupla bir metin kaleme alıp, külliyeden neden rahatsızlık duyduğumuzu içeren bu metni imzalayıp götürüp TC Elçiliği’ne TC Lideri Recep Tayyip Erdoğan’a iletilmek üzere verebiliyor muyuz?

“TC Elçisi olarak bana; hiçbir makam veya ana muhalefet partisi; resmi olarak ‘Türkiye’nin siyasetinden rahatsız olduğunu’ iletmedi”

Sadece bu olsun demiyorum. Bundan başlamak zorundayız. Neden? Gelin şimdi külliyenin yapılacağı alana gidelim, kendimizi şiroların önüne zincirleyelim. Ben buna da varım. Ben TC Elçiliği olsam, külliyeyi yapan, dayatan taraf olsam, ne derim biliyor musun? ’50 kişilik marjinal bir grup gitti bir eylem yaptı, Kıbrıs Türk halkının sorunu yok ki külliye ile’ veya ‘Türkiye’nin Kıbrıs’taki siyaseti ile’ derim.

Çünkü TC Elçisi olarak bana; hiçbir makam, ana muhalefet partisinden veya diğer muhalif partilerden; resmi olarak ‘Türkiye’nin siyasetinden rahatsız olduğunu’ iletmedi.

“Sen Meclis Başkanı’na önce ‘terbiyesiz provokatör’ sonra da ‘Sayın’ dersen…”

Bu platformdaki partilerin ve örgütlerin tümü resmi anlamda da Kıbrıs Türk halkının iradesini yansıtır. Bu bir gerçektir. Kıbrıs Türk halkının (74’ten sonra hiçbir vatandaşlık verilmeseydi) neredeyse yüzde 80’ini oluşturan kitle bu partiler ve örgütlerdedir.

Toplumun hatası var mı? Kesinlikle vardır ama siyasiler toplumu hazırlamak zorundadır. Siyasiler topluma neye karşı mücadele ettiğini anlatmalıdır. Toplumu siyaseten öyle ‘masgara’ bir hale getirdik ki; bir insanı hedef gösteriyoruz, ona bir şeyler diyoruz. Mesela Meclis’te bir milletvekiline, Meclis Başkanı’na ‘terbiyesiz provokatör’ dedi. Sen Meclis Başkanı’na terbiyesiz provokatör deyip 10 dakika sonra ‘Sayın bilmem ne…’ dersen; toplum da sana güvenmez artık. Bir insan terbiyesiz provokatörse terbiyesiz provokatördür.

“Bu toplum seninle neyin mücadelesini verecek? Sen eylemi pikniğe çevirdin”

Sen gideceksin eylem yapacaksın, Türkiye’yi eleştireceksin, alkışlar kopacak. Daha sonra ‘Sayın Büyükelçim’, kokteylinde, açılışında boy göstereceksin. Bu toplum seninle neyin mücadelesini verecek? Sen halka çıkıp ‘Biz külliyeye bu, bu, bu sebeplerden karşıyız, bunu dayatanla da her türlü platformda mücadelemizi vereceğiz, başlangıcımız da budur’ dersen o insanın o eyleme bakışını değiştirirsin.

Sen eylemi pikniğe çevirdin. İlk etapta bunu yapacaksın, sonra artık eve girmeyeceksin. Sokakta mücadele edeceksin. Sonuna kadar.

Sendikalar ödeyecekler üyelerini. Ben sendika başkanlığı yaptım, grevler zamanında. DAÜ-SEN Başkanı idim. Ne zaman ki bir tehdit vardı Toplu İş Sözleşmeleri ile ilgili ve üniversitenin satılması bile gündeme gelmişti, ben o zaman ödeme sözü bile vermeden biz eyleme çıkmıştık.

“Sen topluma ‘başarısız’ diyebilmek için; onu bu eyleme hazırlayıp, eylemi anlatıp onun başarısızlığını, güvenilmezliğini görmek zorundaydın”

Sen neye karşı eylem yaptığını topluma anlatmak zorundasın. Toplumu eleştirebilmek için benim de elimde çok done var, fakat sen topluma ‘başarısız’ ve ‘güvenilmez’ diyebilmek için; onu bu eyleme hazırlayıp, ona bu eylemi anlatıp onun başarısızlığını, güvenilmezliğini görmek zorundaydın. Toplum o noktaya siyasilerimiz tarafından hiçbir zaman getirilmedi.

Büyük bir kitleyle bir eylem başlatalım, kırıp dökmeyelim, ülkemize sahip çıkalım. Samimi olalım, ben bundan bahsediyorum. Külliyeye karşı olup gidip benzer bir şeyin açılışına katılmayalım, bunu yaptıysak özür dileyelim. Samimi olalım, ben bundan bahsediyorum.

“Belki de seçim öncesi ‘külliye karşıtları ile anavatancıları’ kutuplaştırmak için şimdi başladı bu inşaat”

Şu an seçim olmasaydı, belki de bu külliye yapılmayacaktı. Ben bile belki de bu büyük resme ben de alet oluyorum. Bizim ülkede ne kadar sorun yaşanırsa yaşansın, ne kadar icraat yapılmazsa yapılmasın seçim zamanı geldi mi; ülke federalistler ve ‘anavatancılar’ olarak ikiye bölünür, kutuplaşma yaratılır, onun üzerine oylar verilir. Şu an yine belki de ‘külliye karşıtları ile anavatancıları’ kutuplaştırmak için şimdi başladı bu inşaat. Belki de böyledir.

Belki de kuralları budur onların ve biz de bunun bir parçasıyız. O zaman onların kuralına göre oynayalım; birisi bize bir şeyi dayatıp bizi oyunun bir parçası yapıyorsa gelin onlar gibi davranalım. Diyelim ki; ‘Ben reddediyorum’ bunu. Seçimi kazanmayabiliriz ama bir duruşumuz olur bizim. ‘Biz’ diyorum, ayırmıyorum. Bunu yaparsak bizim bir duruşumuz olur.

“Örgüt enflasyonu var bu memlekette artık”

8 parti, 20 örgüt, sendikalar… Sendika dolu ortalık. Artık biz örgütlenmeyelim. Örgüt enflasyonu var bu memlekette artık.

Kapatalım örgütlerimizi, bir çatı altında olalım, neye karşı olduğumuzu bilelim, hedef koyalım; Kıbrıs Türk halkının varlığını koyalım, yok olmamayı koyalım ve mücadele edelim. İşbirliği yapalım. Bundan bahsediyorum”









Başa dön tuşu