GenelKıbrısManşet

Korkmazhan: İşgal altında bir toprak parçasında demokrasi aramak…






Sol Hareket Genel Sekreteri Abdullah Korkmazhan, “kaçak külliyenin” Anayasa’ya ve laiklik ilkesine aykırı bir yapı olduğunu, eylem süreci dışında bununla ilgili yargı yoluna da gidileceğini söyleyerek, Kıbrıs‘ın kuzeyinde bir işgal olduğunu kabul etmeden sorunun çözümüne gidilemeyeceğini vurguladı

Korkmazhan: Dolayısıyla külliye yalnızca külliye değildir

Özgür Web TV‘de yayınlanan “Özgür Yorum” programında Damla Dabis‘in sorularını yanıtlayan Korkmazhan, son dönemlerde artan Ankara rejimi baskısı ve “kaçak külliye” ısrarının kolonizasyon politikalarının bir sonucu olduğunu, Kıbrıs’ın kuzeyine yönelik, Kıbrıslıtürklere yönelik uygulanan bir kolonizasyon politikası olduğunu belirtti.

Açıklama yok.

Korkmazhan, “Bu, ekonomiden siyasete, din kurslarından külliye yapımına kadar varan bir süreç. Bunu böyle görmek lazım. Buraya bir rejim ve nüfus aktarımı var. Ekonomik anlamda buranın el değiştirmesi var ve siyaset anlayışının değiştirilmesi var. Dolayısıyla külliye yalnızca külliye değil. Külliye tüm bu saydığımız politikaların bir simge halini almış yapısıdır. Tüm bu baskıcı, kolonyalist, işgalci politikaların bir simgesi halinde dayatılmaktadır bu memlekete” dedi.

“Bu yapımın durdurulması için çalışacağımızı söyledik”

Korkmazhan şöyle devam etti;

“Bu külliyenin inşası gündeme geldiğinden beri biz ‘Sol Hareket’ olarak bu yapımın durdurulması için çalışacağımızı, böyle bir yapıya bu ülkede izin verilmemesi gerektiğini ve vermeyeceğimizi, bunun için de gereken her türlü çalışmayı yapacağımızı söylemiştik.

Hatırlayacaksınız; bir süre önce Lefkoşa’da bir halk buluşması düzenledi ve halkın bu hususta görüşleri alındı. Hemen o gece, bizim girişimimizle bir toplantı organize edildi ve bütün siyasi partiler, külliyeye karşı olduğunu söyleyen sivil toplum örgütleri, sendika temsilcileri ile bir toplantı gerçekleştirdik ve birlikte buna nasıl göğüs gerebileceğimizi konuştuk.

Açıklama yok.

“Eylem takvimiyle de bu mücadeleyi yükselteceğiz”

Bizim Sol Hareket olarak somut önerilerimiz oldu bu toplantıda ve daha sonraki toplantılarda da. Başka örgütlerin de birtakım önerileri oldu. Bunlar tartışıldı, görüşüldü ve geldiğimiz noktada bir sonuca ulaştık. Ortak bir çağrı metni hazırlandı.

Eylem takvimiyle de bu mücadeleyi yükselteceğiz. Tabii ki takvim dışında da birtakım eylemler de gündeme gelecek.

“Ben dahil herhangi bir Sol Hareket üyesi bir gün kazara vekil falan seçilirsek o binaya girmeyiz”

Buradaki ortak paydamız şu: ‘Külliyeyi yaptırmayacağız’ Kendi örgütüm adına şunu söyleyeyim; biz bir siyasi parti değiliz. Örgütüz. Siyasi parti olup seçimlere girebiliriz. Herhangi bir parti ile ittifak yapıp seçime girebiliriz. Olasılıkları konuşuyorum.

Şayet; herhangi bir Sol Hareket üyesi -ben dahil- günün birinde kazara vekil falan seçiliriz, veyahut Meclis bağlamında başka bir temas, görüşme bir şey olur; bir bu yapıyı kabul etmiyoruz ve o binaya girmeyiz. Milletvekili seçilsek dahi, o külliye denen yapının içine girmeyeceğiz.

Bu memlekette barıştan yana, çözümden yana, laik, özgür bir yaşamdan yana olduğunu söyleyen herkesin bu şekilde davranması gerektiğini düşünüyorum.

“Bu memleket işgal altındadır”

Bazı şeyleri yokmuş farz ederek konuşmanın ya da siyaset yapmanın bir anlamı yok. Bu memleket işgal altındadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin işgali altındadır.

Tayyip Erdoğan da bu devletin Cumhurbaşkanı’dır ve size lütfetti, külliye yapıyor. Bu bir ‘işgalci-işgal altında olan ülke’ ilişkisidir. Anavatan-yavru vatan veyahut iki eşit devlet, kişilikli, karşılıklı saygıya dayalı bir ilişki biçimi değildir.

Bizim bunu değiştirmemiz gerekiyor. Bunu Kıbrıs’ta federal bir çözüm sağlayarak değiştireceğiz.

“İşgal altında bir toprak parçasında demokrasi aramak…”

Ülkedeki bölünmüşlük, Türkiye’nin buradaki askeri işgali, ekonomik işgali, siyasi müdahale ve dayatmaları son bulacak, Kıbrıs federal bir çerçevede birleşecek, Kıbrıslıtürkler Kıbrıslırumlarla birlikte kurucu ortağı olacak ve dünyadaki hak ettiği yeri alacak.

Bu şekilde, işgal altında bir toprak parçasında demokrasi aramak, bu sınırlar içerisinde demokrasi olduğunu düşünmek, adalet olduğunu, eşitlik olduğunu düşünmek ve böyle bunların aksi davranışlar sergilenince çok şaşırmak bence esas şaşkınlık verici olandır.

Külliye de bu işin bir sonucudur. Bize sorulmadı. Bizim yaşam biçimimize uygun mu? Hayır. Bizim siyaset anlayışımıza uygun mu? Hayır. Bizim Anayasa’mıza uygun mu? Hayır. Peki onların umurunda mı? Hayır.

Onlara göre burası Türkiye’nin bir parçasıdır. Onlara göre burası Türkiye’nin bir vilayetidir ve mümkün olsa -ki istiyorlar- esas istenen Kıbrıs’ın Türkiye’ye entegrasyonudur, ilhakıdır, devlet politikası dediğimiz nokta 1950’lerden beri budur.

“Bu külliye denen yapı bizim Anayasa’mıza aykırıdır”

Her şeyden önce bu külliye denen yapı bizim Anayasa’mıza aykırıdır. İzinsiz, kaçak, dayatma olması bir yana. Laik bir Anayasa’mız vardır dolayısıyla bizim ülkemizde böyle bir yapıya yer yoktur.

İçinde camiinin, başka dini vecibelerin, parlamentonun ve Cumhurbaşkanlığı binasının bulunduğu bir yapı Anayasa’ya aykırıdır. Hukukçu arkadaşlar ilgili davayı hazırlıyorlar. Platform olarak bunu mahkemeye de vereceğiz.

Eylemlilik hali neden gecikti? Çünkü bu kadar örgütü bir araya getirip de harekete geçirebilmek ne yazık ki çok kolay bir şey değil. Daha hızlı ve kolay olmasını biz de isterdik, oraya gider Sol Hareket olarak eylemliliğimizi de sürdürürdük ama bir taraftan diğer örgütlerle daha geniş bir platform oluşturma çabası sürerken ayrıyeten eylem yapmak siyasi anlamda doğru gelmedi bizlere.

“Halkın birebir bu sürece dahil olması sağlanacak”

Bunun yerine olabilen en kısa sürede tüm siyasi partilerin, örgütlerin ve sendikaların ortak bir paydada uzlaşarak birlikte hareket etmesini sağlamaya çalıştık. Bunu başardık.

Bu platform açıktır, tüm sivil toplum örgütlerine, halka halen açıktır. Genişleyecek, büyüyecek. Bölge toplantıları düzenlenecek. Halkın birebir bu sürece dahil olması sağlanacak. Oraya büyük bir yürüyüş düzenlenecek ve çok yönlü bir mücadele büyütülecek. İşin özü budur.

“LTB ile burayı mühürlemesi için nasıl destek olabileceğimizi konuşacağız”

Belediyenin orayı mühürlemesi gerektiğine dair de çok tartışma yapıldı. ‘Külliye, seçim malzemesi haline getirildi ve mevcut belediye başkanına saldırılıyor’ gibi başka bir görüş de ortaya kondu. Biz olaya şöyle bakıyoruz; mümkün olan her yolun kullanılması gerekiyor. Evet, belediyenin yetkisi vardır orayı mühürlemede ve kullanması gerekir.

Ama biz bunu Lefkoşa Türk Belediyesi ile görüşerek nasıl ilerletebileceğimizi, bu noktada platform olarak LTB’ye burayı mühürlemesi için nasıl destek olabileceğimizi görüşüp konuşacağız. Amacımız ne birilerini hedef haline getirmek ne de bunu bir seçim malzemesi haline getirmektir.

“Gereken her şey yapılacak”

Mahkemeye gidilecek, dava dosyalanacak. Yürüyüş düzenlenecek, oraya gidilecek. Başka eylemler var, onlar da yapılacak. Gereken her şey yapılacak. Amacımız külliyenin yapımını durdurmaktır. Orayı yeniden yeşillendirmektir. Orayı kentle barışık, ekolojik bir alana dönüştürmektir.

Lefkoşa’nın en yeşil alanını aldınız, katlettiniz ve bir hilkat garibesi inşa ediyorsunuz oraya. Düşünün nasıl bir yaklaşım ve mantıkla karşı karşıyayız…

Doğru zamanda doğru şekilde ve olabildiğince geniş bir kitleyle hareket etmek gerekiyor. Bu işin yerel seçimlere de alet edilmemesi gerekiyor. Yerel seçimlerde adaylar çıkar, politikalarını, projelerini anlatır, halkımız da seçimlerini yapar. Kim seçilirse de o gider, yönetir. Burada çok başka bir sorunla karşı karşıyayız. Yerel seçimler bittiğinde de bu sorun devam edecek, eğer şimdi çözemezsek. Kim seçilirse seçilsin bu sorunu kucağında bulacak.

Altyapısını yapmak zorunda kalacaksınız, elektriğini çekmek zorunda kalacaksınız, yolunu dökmek zorunda kalacaksınız. Gün bütün farklılıkları ve görüş ayrılıklarını bir kenara bırakarak ortak bir söylem ve siyaset anlayışıyla tüm gücümüzü birleştirerek bu yapıyı durdurmaktır”









Başa dön tuşu