GenelKıbrısManşet

Avcıoğlu: 1100 kW saat altında enerji tüketen hanenin, tek zamanlı tarifede kalması daha kârlıdır






Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu (Kıb-tek) eski Asbaşkanlarından Halkın Partisi (HP) Merkez Yürütme organı (MYO) Üyesi Yusuf Avcıoğlu, hükümetin “müjde” olarak sunduğu “çoklu tarifenin” amacına ters şekilde az tüketene daha fazla fatura yükü getireceğini söyleyerek, yakıt alımlarında TPIC’in rolünü anlattı

Avcıoğlu: Çoklu tarifede amaç hane halkını korumaktı

Özgür Web TV‘de yayınlanan “Özgür Yorum” programında Damla Dabis‘in sorularını yanıtlayan Avcıoğlu, elektrik faturalarının ücretlendirilmesinde yeniden çoklu tarifeye geçilmesini ve hükümetin bunu “müjde” olarak sunmasını değerlendirdi.

Avcıoğlu, “4’lü hükümet döneminde (CTP-HP-TDP-DP) çoklu tarife sistemine geçerken öncelikle Elektrik Mühendisleri Odası‘yla bir çalışma yaptık. Yaptığımız çalışmada 4 kişilik bir ailenin minimum elektrik ihtiyacı nedir, normalde kaliteli bir hayat sürebilmesi için ne kadar enerji tüketmesi gerekir sorularının cevaplarını hesaplayarak, buna göre bazı teşvikler uygulama kararı aldık” dedi.

“1000-1100kW saat altında enerji tüketen bir hane halkının, tek zamanlı tarifede kalması daha kârlıdır”

Avcıoğlu açıklamalarına şöyle devam etti;

“Bu teşviklerden biri; hane halkı 300 kW saat ve altında tüketim yaparsa yüzde 15’lik bir indirim uygulanmasıydı. Şu anda bu indirim kaldırıldı. Buna ilaveten, 4 kişilik bir ailenin aylık minimum ihtiyacı 300 kW-300 kW saat civarındaydı, 600-650 kW saat aralığı da kaliteli bir hayat sürebilmesi için ihtiyacı olan enerji miktarıydı.

Yeni geçen çoklu tarifeyi önümüze koyup bir hesap yaptığımızda; -ben paylaşımlarımda hesap yaparken bunu baz aldım- eğer bir hane halkı toplam aylık elektrik tüketiminin yarısını gece 22.00’den sabah 07.00’ye yani elektriğin en ucuz olduğu saate taşısa dahi; 1000 – 1100kW saat aralığında bir rakamın altında tüketim yaparsa çoklu tarifede çok daha fazla fatura ödeyecek. Dolayısıyla 1000-1100kW saat altında enerji tüketen bir hane halkının, tek zamanlı tarifede kalması daha kârlıdır.

“Amacına taban tabana zıt bir uygulama yapıldı”

Çoklu tarifenin iki amacı vardı; birisi elektrik santralinin üzerindeki yükü tüketimin daha düşük olduğu saatlere yaymak. Gerek santral üzerindeki yükü azaltırken o kapasite yetmezliğinin yaşanmaması gerekse santralin daha verimli kullanılıp bakım onarım maliyetlerinin düşürülmesi amaçlardan biriydi.

İkinci amaç da; fiyatın düşük olduğu saatlerde hane halkına maliyetinin altında enerji satabilme dolayısıyla faturasını düşürebilmekti.

.aktığınızda, size tek zamanlı tarife uygun gelecekse ki öyle geliyor şu an, kimse çoklu tarifeye geçmek istemeyecektir ve santrale aynı saatlerde yüklenilecektir. Santral üzerinden almaya çalıştığınız yükü de aslında almamış olacaksınız. Diğer bir yandan aboneler zaten çoklu tarifede daha çok fatura ödeyeceği için çoklu tarifeye geçmeyecektir. Esasen amacına taban tabana zıt bir uygulama yapıldı.

Belki hükümet bu hesaplamaların farkındadır ve insanlar çoklu tarifeye geçmesin ama ‘biz yaptık’ demek için, iş ola bunu yaptılar, bilmiyorum. Özet olarak az tüketenin çok, çok tüketenin az, yani gelir seviyesi düşük olan vatandaşlara daha fazla fatura gelmesine ama gelir seviyesi iyi olan 1100kW saatin üzerinde tüketim yapanlara yaraması için yapılan bir uygulama”

“12 buçuk milyon dolar civarında bir rakam ‘fazladan’ ödediler”

Hükümetin ihaleleri bir bir iptal edip kurumun yakıt ihtiyacının sadece TPIC’den doğrudan alımla karşılanması kararını da değerlendiren Avcıoğlu şunları söyledi;

“TPIC için sadece müjde vermekle kalmadılar, akşam saatlerinde bir de Bakanlar Kurulu kararı yayınlandı. İlginç bir şekilde ihaleye ilk önce 200 bin ton ile çıktılar, sonra 150 bin tona düştüler, ‘1 yıllık yakıt’ dediler. Şimdi 220 bin ton + yüzde 20 pay ile TPIC’den 1 yıl boyunca yakıt alınması için Bakanlar Kurulu kararı ürettiler.

Hep çıkıp savunuyorlar yaptıklarını, ben de bakıyorum; kurumun 1 yıllık ihtiyacı 200 bin mi, 220 bin mi, 150 bin mi? Esasen geçmiş yıllara baktığımızda olması gerekenin 220 bin ton olduğunu biliyoruz ama iş ihaleye geldiğinde, özellikle istedikleri firma almayacaksa bunu 150 bin tona düşürdüklerini de görüyoruz. Orada da bir iyi niyet söz konusu değil. Buna ilaveten zaten uzunca bir süredir doğrudan alımlar yapılıyor. Arıklı döneminde de doğrudan alımlar yapıldı.

Benim hesaplamalarıma göre; gerek yakıt gerek taşımacılığa ödenen fahiş fiyatlar ve güneyden alınan fahiş fiyatlı elektrik bedelini topladığınızda 12 buçuk milyon dolar civarında bir rakam ‘fazladan’ buralara ödediler.

“Bu firmalarla nasıl bir duygusal bağ kurduklarını bilemiyoruz”

Bizim yıllık yakıt taşımacılığımıza ne veriliyor? 6-7 milyon dolar civarında bir rakam. Aslında 2 yıl boyunca yakıt taşıtabilecekleri fiyatı verdikleri bu fahiş ödemelere harcadılar, verdiler veya aldılar. Orasını bilemiyoruz, bu firmalarla nasıl bir duygusal bağ kurduklarını bilemiyoruz.

TPIC’ten yakıt alınması kararı üretildi ama şunu da biliyoruz; 24 Ocak 2022 tarihinde yayınlanan bir Sayıştay raporu var. İçinde Erhan Arıklı’nın da ismi geçiyor, bu raporda diyor ki; ‘Yaptığınız bu doğrudan alım veya TPIC ile yaptığınız bu sözleşme yasal mevzuata aykırıdır. Ne ihaleyi iptal şekliniz yasal mevzuata uygundur ne de yaptığınız bu doğrudan alım yasal mevzuata uygundur’

“Ama ilginçtir Sayıştay yayınlamıyor bu raporları”

Dolayısıyla bu dosyanın ilerletilmesi için dosya Hukuk Dairesi’ne yani Başsavcılığa gönderilecekti, Sayıştay da bu raporu Başsavcılığa gönderdi.

Bildiğim kadarıyla Başsavcılık da bu dosyayı tahkikat için polise gönderdi. Buna ilaveten yakıt haricinde yapılan doğrudan alımlar vardı. Danışmanlık hizmeti, beton dökümü vs… yine Erhan Arıklı döneminde. Onunla ilgili bizim bir şikayetimiz olmuştu Sayıştay’a. Onunla ilgili raporun da tamamlandığını biliyoruz.

Ama ilginçtir, Sayıştay yayınlamıyor bu raporları. Gizli kapaklı kalıyor. O raporun da Başsavcılığa, oradan da polise tahkikat için gittiği bilgisi var. Umarım polis kısa süre içerisinde bu tahkikatları tamamlar ve yargı aşamasına geçilir. O noktaya gelindiğinde de Erhan Arıklı’nın dokunulmazlığının kaldırılıp yargı önünde hesap vermesi gerekecek.

“Her şey siyaset kokuyor ve gizli kapaklı yürütülmeye çalışılıyor”

Buna ilaveten Sunat Atun dönemiyle başlayan doğrudan alımlarla ilgili de Sayıştay’ın bir raporu olduğu bilgisi geldi. Bu raporun da bazı kaygılar sebebiyle açıklanmadığı iddia ediliyor. Duygusal kaygılar, seçim kaygıları gibi kaygılar. Keşke Ombudsman gibi şeffaf bir şekilde web sitesinden bu raporlar yayınlansa ve herkes bunlara erişebilse. Fakat her şey siyaset kokuyor ve gizli kapaklı yürütülmeye çalışılıyor.

Hepsinden önemlisi Ünal Üstel’in dün yaptığı açıklamada; ‘6 ay gibi bir sürede filtre takacağız santrale ve yüzde 3 buçuk kükürtlü yakıta geçeceğiz’ dendi. Ama Bakanlar Kurulu kararında, 1 yıllık yakıtın yüzde 1 kükürtle TPIC’den alınması kararı üretildi. Yani yaptıkları ve söyledikleri birbiriyle örtüşmüyor.

“AB’de 2020 yılı itibarı ile yüzde 1’in üzerinde kükürtlü fuel oil kullanımı yasaklandı”

Şöyle bir gerçek var: Yüzde 3 buçuk kükürtlü yakıta neden geçeceksiniz? ‘Fiyat’ gerekçe gösteriliyor. Ama biz şunu çok iyi biliyoruz; ihale sürecinden önce Sunat Atun yakıtı TPIC’den almaya çalıştığında; TPIC’in elinde yüzde 1 kükürtlü yakıt olmadığı için yüzde 3 buçuk kükürtlü yakıt alınmaya kalkılmıştı.

Onu aslında Üstel de itiraf ediyor ve diyor ki; ‘Ben buna izin vermedim’ Bilmiyorum ne kadar samimidir bu söylediğinde ama şöyle bir gerçek var; dünyaya baktığınızda yüzde 3 buçuk kükürtlü fuel oil’den, önce yüzde 1 kükürtlü fuel oile, sonrasında ise yüzde 0.5 kükürtlü fuel oil’e bir yönelim olduğunu, -çevre ve sağlık açısından birçok gerekçeyle- görüyoruz. Hatta AB’de 2020 yılı itibarı ile yüzde 1’in üzerinde kükürtlü fuel oil kullanımı yasaklandı. 2030’a kadar da fuel oil kullanımının tamamen yasaklanmasını planlıyorlar. Gerek elektrik üretiminde gerek gemilerde.

Tren yüzde 3 buçuk, yüzde 1, yüzde 0.5’e giderken -ki bu yakıt güneyde de, Malta’da da kullanılan bir yakıttı elektrik üretiminde- onların da yüzde 0.5 kükürt oranına düştüğünü ama bununla yetinmeyip doğalgaza geçerek bu emisyonları yasal limitler çerçevesine çekmeye çalışıyorlar.

Onlarda filtre yok muydu? Filtre vardı. Hem Malta’da hem güneyde vardı ama o yeterli gelmiyordu yasal çerçeve içerisindeki emisyon limitlerini karşılamıyordu filtre olmasına rağmen.

“İnsanları daha fazla zehirleyeceksiniz demektir”

Dolayısıyla filtre olsa da;

4 tane emisyon var fuel oil’i yaktığınızda ortaya çıkan; karbondioksit, azotdioksit, sülfürdioksit, bir de partiküler madde dediğimiz kül açığa çıkıyor. Sadece sülfür üzerine filtre takılacağı, diğer 3 emisyon için bir filtre takılmayacağı ve takılacak filtrenin sadece dizel jeneratöre takılacağı biliniyor. Buhar tribünlerine de filtre takılmayacak.

Santralinizin yarısı tamamen filtresiz çalışacak ve siz yüzde 3 buçuk kükürtlü fuel oil kullanacaksınız, santralin diğer yarısı da sadece sülfürü filtreleyecek. Sülfür oranı değiştiğinde yakıt içerisinde, sadece sülfür oranı değişmiyor aslında. Diğer kimyasal bileşenler var. Teknik şartnamesine bakarsak eğer Kıb-tek’in; 28 tane farklı kimyasal bileşen ve özellik olduğunu görüyoruz.

Dolayısıyla yüzde 3 buçuğa geçip sülfür için filtre taktığınızda sadece sülfür değişmiyor, diğer içerikler de değişiyor. Bu da beraberinde daha fazla emisyon salınımını getiriyor. Siz daha fazla zehirleyeceksiniz demektir bu gerek çevreyi gerekse insanları. Buna hiç kimsenin hakkı yoktur. Böyle bir değişiklik yapılması halinde de; bu konuda Yüksek İdare Mahkemesi’nde kendilerine karşı dava açacağımızı da söyleyeyim.









Başa dön tuşu