GenelKıbrısManşet

Harmancı: En büyük anket benim için halkın gözüdür ve kalbidir

Lefkoşa Türk Belediyesi (LTB) Başkanı ve Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) LTB adayı Mehmet Harmancı, belediyenin öz kaynaklarını 5 katına çıkarmayı başardıklarını, halkın yapılanları gördüğünü söyleyerek, 26 Aralık sabahı da istikrarlı gelişimin devam edeceğine inandığını kaydetti

Harmancı: İki dönemde biriktirdiğimiz başarılarımızı üçüncü dönemde bir başka noktaya taşıyacağız

Özgür Web TV‘de yayınlanan Özgür Haber-Seçim Özel yayınında Pınar Barut‘un sorularını yanıtlayan Harmancı, neden üçüncü kez Başkanlığa aday olduğunu açıkladı.

Açıklama yok.

Harmancı, “Etap etap gitmemiz, istikrarlı bir gelişim göstermemiz gereken ve toplumla her 4 yıllık hedefleri paylaşa paylaşa gittiğimiz bir durum var. İlk 4 yıllık dönem bizim açımızdan ekonomi temelli bir gelişim planıydı, bunu başararak 2018’e adım attık. 2018-2022 arası da ortaya koyduğumuz farklı hedefler vardı. Şu anda da  bu iki dönemde biriktirdiğimiz başarılarımızı bir başka noktaya taşıma durumu söz konusudur” dedi.

“İnsanlar şehirle küsmüş ve adeta ayrılan çiftler gibi olmuştu”

Tabii ki bunun ilelebet sürebilecek bir uğraş ya da döngü olmadığını ama bir tamamlama hikayesi olduğunu kaydeden Harmancı, Lefkoşalıların hiç hatırlamak istemediği zamanlardan geçtiğini, insanların birbirleriyle ve şehirle küstüğünü, adeta ayrılan çiftler gibi olduğunu belirtti.

Harmancı, “Bu barıştırmaya ilk önce ekonomik kalkınma noktasından başladık ve artık farklı ihtiyaçlar paralelinde şehri daha da geliştirmemiz gereken bir döneme girdik. Aslında tam da bunun için üçüncü döneme talip olduk. Bir de şunu asla unutmamamız gerekiyor; 2018-2022 yılları hem dünyanın hem de bizlerin, aklına hayaline gelmeyecek badireler atlattığı bir dönem oldu. Buna rağmen bir başarı hikayesi yazabildiğimizi ve bu dönemin de bunun üzerine inşa etmemiz gereken bir altın çağ olması gerektiğini düşünüyoruz” dedi.

“Bir milletvekilinin bugüne kadar şehrine ne kadar sahip çıktığı da önemli”

Hayatın ve dolayısıyla ihtiyaçların her gün değişkenlik arz ettiğini, bu ihtiyaçların neresine cevap verilebileceğinin de insanlarla kuralan bağın ne kadar güçlü olduğuna göre belirlendiğini kaydeden Harmancı, bunun bir bağ kurma ve güven inşaa etme süreci olduğunu ve bu bağı Lefkoşa ve Lefkoşalı ile kurduklarına inandığını söyledi.

Daha önce Belediye Başkanlığı yapmamış olan rakiplerinin elbette bu güven bağını kurmak için zamana ihtiyaçları olduğunu söyleyen Harmancı, “Ancak şunu atlamayalım; eğer rakiplerimiz toplumdan onay almamış ve farklı bir görev için seçilmemiş insanlar olsaydı, bu kavramlar belki daha çok oturacaktı o bünyeye. Ama biliyorsunuz; bu seçimler 2022 Haziran’ında olacaktı. Aday arkadaşlarımız da 2022’nin Ocak ayında toplumdan ‘yasama ve yürütme’ görevlerine ilişkin birtakım vaatlerde bulunarak ve sözler vererek milletvekili olabilmeleri için bir onay aldı. Hatta bir tanesinin ikinci dönemi” dedi.

Bu nedenlerden dolayı, şehirlere ilişkin yaklaşımlar bakımından baktığında aynı derecede bir milletvekilinin şehirlere ne kadar sahip çıktığı, yerel yönetimler konusunda bugüne kadar ne önerdiği, hangi Meclis konuşmasını yaptığı, hangi komitelerde görev yaptığının ya da yapmadığının aynı oranda eleştiriye açık bir konu olduğunu savunan Harmancı, “Bu açıdan da ben arkadaşlarımızın buradaki eksikliklerinin kendileri açısından bir dezavantaj olduğunu düşünüyorum” dedi.

“Başaramadığımız noktalarda neyi nasıl başaramadığımızı anlattık”

Kendilerinin bir programla halkın karşısına çıktığını, hayatı boyunca insanların karşısına programsız çıkmadığını belirten Harmancı, “Biz; ilk 4 yıllık programda da bir seçim kitapçığı ortaya çıkardık, 2018 seçimlerinde de onu tahlil etti toplum ve dedi ki; ‘Bir dönem daha devam et’

Harmancı şöyle devam etti;

“2018’de bir başka seçim programı ortaya çıkardık. 28 vaadimiz vardı o seçim programında. Benim görebildiğim ve tahlil edebildiğim; önemli bir oranda bu seçim programını, döviz krizine, pandemiye rağmen ve şu anda içinde bulunduğumuz hiperenflasyon ortamına rağmen başardık. Başaramadığımız noktalarda da neyi nasıl başaramadığımızı anlattık.

“Kaybedilmiş bir bütçe yok ama AB’nin gerçekleştiremediği bir uygulama var”

Örneğin; Hamitköy Dumlupınar Kanalizasyon Projesi, Avrupa Birliği’nden (AB) bütçe kalemine aldığımız 5 milyon euroluk bir projeydi.

Örneğin; 2018 yılında Kanlıdere Rekreasyon Projesi; 5 milyon euroluk AB’den bütçe kalemi ayrılan bir projeydi.

Bu iki projedeki aksaklıkları ve nasıl sahaya nüfus etmediğini insanlara aktarıyoruz elbette. Bunun çok belli başlı sebepleri vardı, konu açılmışken ben kısaca değinmek istiyorum.

2018 yılında bu bizim açımızdan büyük bir müjdeydi çünkü 5 milyon euroyu bugün hesapladığınızda yaklaşık 100 milyon Türk Lirası ediyor ve bu para önemli bir kaynak bir kanalizasyon probleminin çözülebilmesi için ve bununla ilgili 4 yıl mücadele ettik ve başardık bu bütçe kalemini.

Bir yıl içerisinde LTB bütün yükümlülüklerini yerine getirerek vizelerini odalardan almayı başardı ve ihale dosyasını AB’ye sundu. 2019 yılının sonunda ortaya çıkan pandemi meselesinde zaten AB 7 ay çok iyi işleyemedi daha sonra Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ortaya çıkardığı birtakım problemlerle boğuşmak zorunda kaldı.

Bizim AB’den beklentimiz aslında 2004 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Katılım Sözleşmesi’nde belirtilen: “Kıbrıslıtürkleri ‘gerek demokratik değerler açısından gerek altyapı gerek fiziki şartlar açısından AB’ye yaklaştırma misyonu’ çerçevesinde bu problemlerin çözümünü sağlamak” noktasında durmasıydı.

Henüz kaybedilmiş bir bütçe yok ama AB’nin gerçekleştiremediği bir uygulama var şu an sahada.

“Bunu bir gurur vesilesi olarak sunuyorum”

Kanlıdere’ye geçtiğimizde; iki kez ihale edilmiş bir süreç var. İhale dosyası hazırlamak için birincisinde ilgili firmayla uzlaşılamamış, yarı yolda kalmış.

Şu anda Kıbrıslıtürk bir firma tarafından ‘Uygulama Projesi’ hazırlık aşamasında. İlk taslakları gördüğümüzde bizim için de çok heyecan verici bir proje ama örneğin bu kez bunu seçim programıma almadım. Neden? Çünkü içerideki değişkenleri belirleyebilecek noktada olmadığımızı artık tecrübe ediyorum. Bu tecrübeye binaen de bunu insanlara, ‘bütçe kalemini almış olsam bile’, ‘dizayn ihalesi çıkılmış olsa bile’, bu sözü bir siyasi sorundan dolayı tutamayacağım bir vaat olarak vermek istemem.

Bu çalışma sürecek mi? Elbette sürecek. Önümüzde bazı sıkıntılar var mı? Elbette var ama bunun çözümü için ciddi şekilde uğraş vereceğiz. Ama geriye dönüp baktığımda bu 28 vaat içerisinde 22-23 tanesinin bir kısmını günün şartlarına göre değiştirip uygulayarak yerine getirmiş, bu ekonomik şartlar altında birtamam bu programı uygulamış bir siyasetçi olarak elbette bunu bir gurur vesilesi olarak sunuyorum.

“LTB bunları atlatacak deseler ben bile kendime inanmazdım”

Çünkü 8 buçuk yıl önceki LTB’ye baktığımda; ‘Bu badirelerin içinden geçecek, bir pandemi atlatacak, hiperenflasyon, döviz krizi yaşayacak, hayat pahalılığını 2022 yılında yüzde 95 verecek ve ayakta kalacak’ deseler, gerçeği söylemek gerekirse ben bile kendime inanmazdım.

Bu ekonomik dirençlilik kavramı bütün dünyadaki en önemli kavram. Kurumlarımızın ekonomik dirençliliği…

Biz bunu başarmanın verdiği bir gurur yaşıyoruz. Çünkü yüzde 94 hayat pahalılığı, belediyenin gelirleri 95 yılından beri aynı, devlet katkısı yüzde 45 artabilmiş, her ay sadece maaş farkı olarak 8 milyon, operasyon gideri olarak 7 milyonluk bir ekstra para bulmak zorunda olduğumuz bir dönemde eğer bizim bugün bir maaş geriliğimiz yoksa, eğer piyasaya olan borçlarımız hala daha ödenebilir bir pozisyondaysa, bu LTB bu dirençliliğe artık sahip olmuş bir belediyedir demektir.

“Yani bizim ömrümüz başkalarının borçlarını temizlemekle geçti”

Arkadaşlarımızın siyaset yaparken bir değer mi yarattığı yoksa manipülasyon mu yaptığıyla doğru orantıda bazı konula var.

Bir kere; banka borçlarını 2018 yılında sıfırlamış bir belediye idik. 2018 yılında göreve talip olurken bugüne kadar aslında belki de hiçbir siyasetçinin yapmadığını yapıp ‘borç alacağını’ söyleyerek bunu kitapçığın içerisine de yazan bir Belediye Başkanı idim.

Halktan bu onayı alırken, bir yeni 30 milyonluk banka borcu alacağımızı söylemiştik. Bugün banka borcu miktarımız bu değerlerin içerisinde ’36 milyon Türk Lirası.’ Peki bu borç ne?

Bu borç kamuya olan, 2007 yılından beri İhtiyat Sandığı, sigorta ve vergi borçlarından oluşan bir borç ve bunların değeri de göreve geldiğimizde 13 bin 610 asgari ücret ediyordu. Şu an gelinen noktada bu borç 3 bin asgari ücret ediyor TL’deki değer kayıplarını ve enflasyonist ortamı hesapladığınızda.

Ne başardı LTB? 2016’nın Ocak ayından beri mevcut sigorta, İhtiyat Sandığı ve vergi borçlarını birtamam yatırıyor, 2018 yılından beri bugün itibarı ile ayda 1.7 milyon TL geriye dönük borç yatırıyor.

Yani bizim ömrümüz başkalarının borçlarını temizlemekle geçti. Arkadaşlarımıza da tavsiyem; biz bunlara ilişkin daha farklı yaklaşımlar önerdiğimizde Meclis’e ve hükümetlere, orada bu farklı yaklaşımlara değer verecek uygulamaları yapsalardı aslında bu çok daha rahat bir pozisyona geçerdi gerçeğini görmeleridir.

“5 katına çıkarmayı başardığımız bir öz kaynağımız var”

Şunun çok önemli olduğunu düşünüyorum; 5 katına çıkarmayı başardığımız bir öz kaynağımız var. Hiçbir ödeme zorluğu yaşamadan borç alabilme kapasitesine sahip bir belediye haline geldik.

Düşünün ki toplam borcun miktarı o dönem Belediye bütçesinin 2 buçuk katıydı. Şu an geldiğimiz noktada ise Belediye bütçesinin 4’te 3’üdür. Yani bu bile aslında nereden nereye geldiğimizi gösterir. Bu yüzden benim arkadaşlara da tavsiyem; bu basmakalıp, metodolojik söylemleri terk etmemiz gerektiğidir çünkü bizim konuşmamız gereken yaratıcılıkla ilgili konulardır.

Örneğin; Türkiye’de 1930’larda çözülen ‘Yatırım Bankacılığı’ sistemi vardır. Nedir bu? Sen bugün eğer burayı geliştireceksen, bu gazeteyi, bir finansmana ihtiyaç duyarsın. Herkesin bir geliri var, reklam pastası belli vesaire…

Yerel yönetimlerin de gelirleri 95 yılından beridir aynıdır. Bunlara çözüm önerileri üretmesi gereken merkezi hükümetlerdir. Biz 4’lü hükümet döneminde bütün kapıları çaldığımızda ve ‘Arkadaşlar Kalkınma Bankası kredilerini yerel yönetimlere katma değeri yüksek projelerde kullandırın, yeni bir banka yaratamayacaksınız bu bir gerçek’ dediğimizde Kalkınma Bankası da çıkıyor TAK’a verdiği demeçlerde ‘yüzde 60 batık kredilerimiz var’ diyordu.

“Çünkü bu ülkenin başına ne gelmişse…”

‘Batık olamayacak bir kredi tüzüğü ile beraber getirin bunu uygulayalım, çünkü bizim cebimizde biriktirebileceğimiz 50 milyon yok, hiçbir belediyenin yok’ dedik.

Bunlar finansman gerektiren işler. Bu yüzden ben bu kitapçığın realize olma koşullarını her gittiğim programda, her gittiğim yerde doğru anlatmaya çalışıyorum. Çünkü bu ülkenin başına ne gelmişse; ‘Her şeyin çözümü kolay’ diye lanse edilerek, iş başına gelip daha sonra ‘biz bunları bilmiyorduk’ arasında geçen süreçte geldi.

O yüzden açıkçası merkezi hükümetlerde görevi ele alanlar seçim kitapçıklarına yazdıkları ‘Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartnamesi’, ‘Belediyelerin daha özerk yapıya kavuşturulması’ gibi konularda adım atmış olsalardı eğer aslında bu ve benzeri konuları çok daha rahat aşılabilecek noktaya getirebilirdik.

“İnsanların ekmeğini siyasete alet etmek doğru bir yaklaşım değil”

Özellikle çalışanlar üzerinden siyaset yapılması benim literatürümde asla mümkün değildir ve bunun bu seçime alet ediliyor olması da beni üzen bir noktadır.

İnsanların ekmeğini silah olarak göstermek ve siyasete alet etmek doğru bir yaklaşım değil. Örneğin mevsimlik işçilerle ilgili ortaya konulan sözlerde; bu insanların kandırılmaya çalışıldığını düşünüyorum.

Bu insanları mevsimlik işçi kadromuza alırken ne kökenlerine ne ailesine ne hangi siyasi partiye aittir diye baktım ne de ‘2022’de seçim var, bize çalışacaksınız bu seçimde’ dedim ama bu belediye geçmiş dönemde ‘Başbakanlık ışıklarına gelip bayrak sallamazsanız işten atılırsınız’ diye listelerle dolmuştu ve ben arkadaşlarıma şunu söyledim; ‘Ben sizi işe alırken de, ben sizinle her yıl toplantı yaptığımda da gerçeği söyledim. Personel giderleri eğer belediyenin kendi gelirlerinin yüzde 50’sine düşmezse kadrolanmak mümkün değil. Yasa bunu gösteriyor.

Bununla ilgili eğer biri size başka bir şey söylerse, lütfen inanmayın. Ben çalışanıma bunu tabii ki söylemek zorundayım çünkü bu mümkün ve ben bunu yapmıyormuşum gibi bir hisse kapılmalarını istemem.

“Biz her yıl 4 yeni ağır iş aracı almışız”

Örneğin; araç filosu. Elbette cevap vermek zorundayız, elbette çağın ilerisinde değiliz, elbette bizim araçlarımızla ilgili sıkıntılarımız mevcut ama olanı oraya koymak çok önemli. Biz her yıl 4 yeni ağır iş aracı almışız. Peki ne bekleniyordu? Her yıl 15 tane mi iş aracı alabilecektik? Her yıl 4 tane iş aracını en son ne zaman almış bu belediye hiç farkındalar mı?

Çalışan gidip diyor ki ‘daha iyi araba istiyorum’ Elbette istiyor, çok doğal olarak bunu bir propaganda malzemesi haline getiriyorlar. Elbette isteyecek çalışan daha iyi araçlar sürmeyi. Biz de ‘Bunu planlı programlı bir şekilde nasıl değiştirebiliriz’i çalışıyoruz.

“Çiçek-böcek işi belediyelerin en rahat yapabileceği iştir, ben çiçekçi-böcekçi bir Belediye Başkanı değilim”

Ben çiçekçi-böcekçi bir Belediye Başkanı değilim, önce bunu söyleyeyim. Çiçek-böcek işi belediyelerin en rahat yapabileceği iştir. Her yıl dört mevsimlik çiçek ekersiniz, bir tane de adam bulursunuz ama bu şehrin her yağmur yağdığında akan makyajları vardı, çirkin suratımız ortaya çıkıyordu.

Şu an kapalı olduğu için vermekte çekinmeyeceğim; ‘Doktoroğlu’ gibi bir çilesi vardı. Her yağmur yağdığında 30 bin aracı kilitleyen bir nokta.

Başbakanlık ışıkları gibi, Girne Kapısı, Okullar Yolu gibi bir çilesi vardı bu şehrin. Evet elbette önemli kaldırım yapmak ama şehrin altyapısını yapmadan üstyapısını yapmak makyaja giriyor benim gözümde. O yüzden biz 13 km’lik ana taşıyıcı hat kanalizasyon inşa etmeyi elbette öncelikli hale getirmek zorundayız.

Şimdi belki de 7 kat nüfusumuz var ve biz yeni bölgeler bağlayamıyoruz; Metehan gibi, Hamitköy gibi, Dumlupınar gibi, Haspolat gibi yeni yerleşimleri bağlayamıyorduk.

“Şimdi bu altyapısını yaptığımz noktadan üstyapıya çıkmak zorundayız”

Önceliği sağlığa mı verirsiniz, yoksa başka alanlara şova mı verirsiniz? Ben önceliği elbette altyapıya vermek zorundayım ve bununla çok ciddi başarılar kazandığımızı düşünüyorum. Bu kadar büyük ekonomik kriz içerisinde biz 11 milyon euroluk, belki de bu şehrin tarihindeki en büyük yatırımı yaptık AB kaynaklarıyla, bu da yetmedi, bölge bağlantılamızdan bin 200 hanelik kanalizasyon bağlantısı yaptık bu son 4 yılda.

Ama insanların unuttuğu başka bir şey daha var; Şehit Ecvet Yusuf gibi, Kemal Aksay gibi 5 km’lik bir hattın kesintisiz kaldırım ve altyapısını tamamladık biz. Bu aslında bizim diğer ana arterlerimizde nasıl bir yaklaşım sergileyeceğimizin bir göstergesi. Peki bunlar eksikliğimiz mi? Elbette. Yani bunlar yapıldı dersem yalan söylemiş olmaz mıyım? Elbette bunlar eksikler. Şimdi bu altyapısını yaptığımz noktadan, üstyapıya çıkmak zorundayız.

“Gönyeli Belediyesi’nin 2 tane okulu var, LTB’nin 40’a yakın okulu var”

Örneğin emlak vergilerinin okullara dağıtımı ile ilgili konuşalım. LTB’nin emlak vergisi geliri 10 milyon. Okullara bunun yüzde 15’ini verdiğinizde 1 buçuk milyon. Peki kaç okul var Lefkoşa’da? Bunu yazan arkadaşlar bunu hiç ön görüyorlar mı? 40 okul var. Bunu böldüğünüzde 37 bin 500 TL düşüyor her okula. İki tane bankın fiyatı 10 bin TL’dir. Bunu ortaya koyan arkadaşlardan ben ‘doğruyu bulma adına’ başka bir siyaset bekliyorum aslında.

Soldaysak, demokratsak, ‘fırsat eşitsizliğini’ nasıl ortadan kaldırırız biz? Örneğin Gönyeli Belediyesi’nin 2 tane okulu var, LTB’nin 40’a yakın okulu var, Değirmenlik’in 3 tane okulu var. Biz  mademki bunu ortaya koyuyoruz, neden bir ilçe havuzu yaratılmasını öngörmüyoruz ki bütün Lefkoşa ilçesindeki okullar bu emlak gelirindeki payı ‘eşit’ bir şekilde alıp eğitim sitemine aktarmayalım?

Bunu siyaseten ortaya koyarsa Milletvekili dostlarımız, eminim ki doğruyu partizanca bakmayarak da bulabilecek. O yüzden bu adaletsizliği ortadan kaldıracak olan bir havuz sistemine geçiştir.

Bu tartışmalar birbirimizi yıpratıyor ve başkalarına da fırsat penceresi açılıyor. Bırakın bunları siyaset seçimlerden sonra aklı başında, huzurlu bir biçimde değerlendirsin. Biz kimseyle kavga etmeyelim, olan oldu. Bundan sonrasına bakmak zorundayız. Umarım bunun sonuçları artık yeni yılla birlikte daha rahat bir şekilde siyaset tarafından değerlendirilir.

“Siz diyebilir misiniz ki; ‘Kızılbaş Parkı yoktur’ “

Halk her şeyi çok net görüyor, yaşıyor. Siz diyebilir misiniz ‘Kızılbaş Parkı yoktur’, ya da diyebilir misiniz ‘Merkez Lefkoşa yoktur?’ Orada duruyorlar. ‘Siz diyebilir misiniz 7 tane hobi bahçesi yapmadı Harmancı?’ Orada duruyor. Yaptıklarımız orada duruyor. Olanlar realite ve insanlar bunu çok net görüyor.

Bizim 5 ana caddemizi değiştirme hedefimiz var. Bunu nasıl yapacağımız da önemli, hangi kaynakla yapacağımız da önemli. Burası 250-300 milyonluk bir yatırım istiyor.

51/95 Belediyeler Yasası için dirseklerimizi çürüttük biz. 12 toplantısına katıldık, 70 sayfalık öneri verdik. Bütün Milletvekillerine dağıttık.

“Bugün belediyeye aday olan arkadaşlarımız o günlerde tek bir komite toplantısına katılmadılar”

Bugün belediyeye aday olan arkadaşlarımız o günlerde tek bir komite toplantısına katılmadılar. Bir tanesi kapıdan girdi ‘merhaba’ dedi kaçtı, diğerleri hiç gelmedi. Neyle yönetecektik biz bu belediyeleri? Neye talibiz biz? Bu yasanın ortaya çıkmasıyla ancak yeni döneme hazırlanabilirdi bu belediyeler ve öyle yada böyle biz 16 Ocak’ta bunun Meclis Genel Kurulu’na gelmesini başarabildik.

Bu yasa bize ne sağlayacak? Ödenebilir finansman sağlayacak. Temizlik ücreti bugün 120 TL, 5 litre mazo demek. 104 kez geliyor çöp arabası kapınıza. Düşünün 104 kez geliyor, mümkün mü bunun altından kalkabilmek? Sağlık ücreti 135 TL, sadece 1 torba sinek ilacının maliyeti bugün bunun 5 katı.

O yüzden bu güncellemeler pahalılık demek, bunu da ortaya koymak zorundayım. 26 Aralık’ta burada olacağıma inanarak insanlara konuşmak zorundayım. Bu 250-300 milyonluk  dönüşüm projelerini ödenebilir finansmanla gerçekleştireceğiz.

“En büyük anket benim için halkın gözüdür ve halkın kalbidir”

26 Aralık sabahı biz istikrarlı gelişim yönünde hayatımıza devam edeceğiz. Ben Lefkoşalıların çok net bir biçimde tavrını ortaya koyacağınaı düşünüyorum, bunu da bir ankete dayalı söylemiyorum.

En büyük anket benim için halkın gözüdür ve halkın kalbidir. Bugün sokağa çıktığımda insanlarla bir araya geldiğimde, nereye gidersem gideyim u güveni görmek bana büyük bir mutluluk veriyor.

Bu 8 yılın dayanışmasını hatırlatıyor, bir bağ kurduğumuzu anlatıyor, bu güvenle bizim 26 Aralık sabahına uyanacağımızı ben çok net olarak görebiliyorum. Elbette en büyük yargıç halktır.

Ben istikrarlı gelişim yönünde şüphesiz bir arada olacağımızı düşünüyorum çünkü biz bugünlerden alın teriyle, emekle, mücadele ederek ve hakkımızı tek tek kopararak çıktık. Bu hakkı kimsenin Lefkoşalının elinden alacağını düşünmek bile istemiyorum”











Başa dön tuşu