GenelKıbrısManşet

SİNE-İ MİLLET: Meclis’te kalarak neyi engelleyebiliyoruz?




Halkın Partisi‘nin (HP) dünkü online Parti Meclisi toplantısında gündeme geldiği için ülkede gündem olsa da, aslında belli bir süredir gerek Meclis dışı muhalefet partileri ve örgütleri gerekse toplumun bazı kesimleri tarafından dile getirilen bir kavram sine-i millet.

Basit açıklamasıyla; “Meclis zeminini terk etmek, halkın arasına katılıp, halk hareketi başlatmak, siyasi iktidara ve egemenlere başkaldırı”

HP Genel Başkanı Kudret Özersay dün konunun bizzat kendisi tarafından masaya koyulduğunu, UBP‘de yüzde 60 oyla seçilen bir Genel Başkan varken, aynı kurultayda en az oyu almış olan Ünal Üstel‘le bir hükümet kurma sürecine gidilmesi durumunda da Parti Meclisi’nde bunun oylanacağını ve şimdiden partide ezici çoğunluğun buna “evet” dediğini aktardı.

***

HP, Özgür Gazete haberi basına duyurduğu andan itibaren kamuoyundan hem ciddi bir teveccüh gördü hem de beklentiler arşa çıktı.

HP’nin 4’lü koalisyonu bozmasını asla unutmayan ve Özersay’ı bundan dolayı affetmeyen seçmen uzun zaman sonra HP’yi ilk kez bu derece destekledi.

Hatta “Bu kararı verin, ilk seçimde oyun size” diyenlerle doldu sosyal medya.

HP konuyu yüz yüze yapacakları PM toplantısında ele alacaklarını söyledi, şimdilik sessiz bir bekleyiş başladı. Bir farkla.

***

Sosyal medyada sadece HP’ye yapılan destek paylaşımları değil, ana muhalefet CTP‘ye yapılan “Hadi sıra sende” söylemleri de vardı.

Toplum, sine-i millet kararının çok cesaret gerektiren bir başkaldırı olduğunun farkında olarak, bunu asıl yapması gerekenin CTP olduğuna dair paylaşımlar yapınca enteresan tepkiler de ortaya çıktı.

***

CTP’li çevreler HP’yi eleştirerek, hatta popülizm yapmakla suçlayarak, bazen de tiye alarak, bunun yanlış bir hamle olduğunu dillendirmeye başladı ve tek kurtuluşun da CTP’nin tek başına iktidara gelmesi olduğuna dair söylemler geliştirdi.

CTP elbette bu ülkenin en köklü ve önemli partilerinden biri. Doğruları ya da hatalarına değinmeye gerek olmadan bunu net şekilde söyleyebiliriz.

Ancak bugün durum farklı!

***

CTP uzun zamandır diğer Meclis içi ya da dışı muhalefet partileri ve muhalif örgütlerle birlikte, etkin muhalefet yapamamak ve UBP’nin yaptıklarının ve yapacaklarının önüne geçecek gücü oluşturamamakla eleştiriliyor.

Bizzat ben de bu konuda CTP’ye ve diğer muhalif partilere ciddi eleştiri getiren biriyim.

2020 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ayyuka çıkan Ankara müdahaleleri, Mustafa Akıncı ve etrafındakilere, gazetecilere hatta siyasilere gelen tehditler, şantajlar, sonrasında kurultaylara ve kimin hükümet kurup kimin Bakan olacağına kadar indirgenen müdahaleler ve geldiğimiz nokta…

Bütün bunları düşündüğümüzde CTP’nin ya da diğer muhalif güçlerin neye engel olabildikleri sorusunun karşılığı tamamen bir HİÇ.

Evet evet, koca bir hiç.

Hani sendikaların bazı şiddetli eylemleri de olmasaydı, başımıza daha da büyük çoraplar örülecekti.

***

Tüm bu süreçte CTP hangi eylemlerin başını çekti?
Halkı hangi konuda konsolide edip sonuç alacak bir protesto düzenledi?
Hangi tavrı, eylemi ya da söylemi ile hükümet edenler önünde geçişi olmayan bir set oluşturabildi?

“Ankara müdahale ediyor” söylemini bile zorla daha geçtiğimiz hafta dillendirebildi. Öyle yüksek perdeden de değil, “UBP müdahaleyi çağırıyor” tarzında.

Yani UBP çağırmasa Ankara müdahale etmeyecek gibi bir absürtlük.

***

Tam burada bir sıkıntı daha var;

Toplum kendini eleştiriyor hatta acımadan “bizim yüzümüzden” diyor,
Seçmen kendini büyük oranda eleştiriyor,
Gazetecisi, medyası öz eleştirisini yapıyor,
Hatta her şeyi geçtim, çok az da olsa UBP çevreleri bile kendini eleştiriyor,
Ancak CTP’den böyle bir özeleştiri asla gelmiyor.

Hatta bazı CTP’li vekiller, “İktidar dururken muhalefet eleştirmek de neyin nesi?” sorularını soruyor.

CTP’yi eleştirenler neredeyse “kötü” ilan edilecek.
Durum o noktaya doğru gidiyor.

***

CTP’ye göre; kendisinin tek başına iktidara gelmesi durumunda hem ülke içinde politikalar geliştirilerek ekonomi iyiye gidecek, hem elbette federasyon görüşmelerinin başlaması için Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda çalışmalar başlayacak, Ankara’dan talimat alınmayacak, irade korunacak.

Toplum da şunu soruyor;

Ankara için UBP ya da CTP artık fark eder mi?
CTP Ankara’ya karşı ne kadar dik durabilir?
Gelen talep ve talimatları nereye kadar savuşturabilir?
AKP rejiminin çözüm noktasında tavrı ortadayken bu nasıl tersine çevrilebilir?

Bu soruların cevabını bulamayan toplumun büyük kesimi tatmin olmuyor.

Ama CTP’den gelen bir formül de yok.
Sadece “Biz gelince bunlar olmayacak” deniyor.

İyi de nasıl?

***

Neredeyse “Ankara”, “Erdoğan”, “AKP” kelimeleri dahi kullanılmadan anlatılmaya ve ikna ettirilmeye çalışılan tüm bu şeyler nasıl gerçekleşecek?

“Statüko”, “Ben bilirim” gibi eleştiriler hep UBP üzerinden yapılıyor da,
sol çok mu özgürlükçü görünüyor böyle?

Eleştirilmeyecek,
Soru sorulmayacak,
Sol da birlik talep edilmeyecek,

Sadece ve sadece CTP tek başına iktidara gelsin de her şey düzelecek.

Tamam da efendiler;
Bu toplum sizce de altı doldurulamayan, formülü masaya koyulmayan ucu açık vaadlerden yeterince sıkılmadı mı?

***

Ülke içinde iyice cılızlaşan, “irade” ve “barış” sesimizi ada dışına yükseltmek, Türkiye’nin aydın ve muhalif kesimleriyle iş birliği yapmak, AB’yi yüzünü bize dönmeye mecbur bırakmak için politikalar geliştirmemiz gereken önemli zamanlardayız.

Bunu başaramazsak, sesimiz kendi içinde tamamen boğulurken, geri dönüşü mucizelere kalan “alt yönetim” durumumuz da tescillenmiş olacak.

Zaman dar.









Başa dön tuşu