GenelKıbrısManşet

Derya: Tatar’ın Kıbrıslıtürklerin iradesini temsil etmediği açık şekilde ortadadır




Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Milletvekili Doğuş Derya, Kıbrıs sorunu çözülmediği ve Türkiye’ye bağlı olunduğu sürece krizlerin çözülmeyeceğini vurgulayarak, adanın kuzeyinin Avrupa Birliği (AB) müktesebatı askıya alınmış bir Avrupa toprağı olduğunun unutulmaması gerektiğini belirtti

Derya: Biz daha iyi durumdayız ama…

Özgür Web TV‘de yayınlanan Özgür Yorum programında Damla Dabis‘in sorularını yanıtlayan Derya, ülkede uzun bir süredir demokrasi aşınması yaşandığını, bunun Türkiye’nin girdiği otokratik sistem dolayısıyla, ülke siyasetine yapılan müdahalelerle yaşamak zorunda bırakıldığımız bir süreç olduğunu belirtti.

Derya, “Bu otokrasiler bugün; özellikle post-hakikat döneminde popülist liderler aracılığıyla yürürlüğe konulan ve diktatörlüklerden farklı olarak seçimle gelenlerin, yasaları, mevzuatı, kendi çıkarları için kullanmasıyla oluşan bir şey. Türkiye’de de bir sürü yolsuzluklar var ama bunlarla ilgili bir çalışma olmadığını görüyoruz. Biz daha iyi durumdayız ama ‘Türkiye’de ne varsa Kıbrıs’ta da olmasını istiyoruz’ denildiği sürece bize de ithal edildiğini biliyoruz” dedi.

“Bu insanlar değil miydi birkaç ay önce sendikal faaliyetleri kısıtlamak için imzayı atanlar?”

Uzun süredir ülke gündemini meşgul eden ve büyük eylemlere sahne olan “Belediyelerin Birleştirilmesi Yasa Tasarısı”yla ilgili de görüşlerini paylaşan Derya, “yap-boz” hükümeti olan ve atanmışlarla yürütülen UBP-DP-YDP hükümetine, Ankara tarafından ‘belediye sayısını azaltacaksınız’ denildiğini, burada murat edilen şeyin dünyada veya Avrupa’daki yerel yönetimlerin “özerklik” şartı altında olması ve güçlendirilmesi, şeffaf işleyişin arttırılması, sosyal belediyeciliğin desteklenmesi gibi bir şey olmadığını vurguladı.

Derya, “Türkiye’de olduğu gibi belediye yapılarının merkezîleştirilmesi ve iktidarın iki dudağının arasından çıkanlarla buraları daha rahat yönetebilmesi amacı güdülüyor. Bilirsiniz ki; gelen paketin içerisinde öne çıkan şey; Toplu İş Sözleşmesi’nin kaldırılması ve kayyum atanması suretiyle belediyelerin yönlendirilmesi. Halk ve belediyelerden gelen tepkilerle özellikle sendikalara ‘Toplu İş Sözleşmeleri’ne dokunmuyoruz’ diyorlar ama bu insanlar değil miydi ki birkaç ay önce bunları kaldırmak ve sendikal faaliyetleri kısıtlamak için imzayı atanlar?” diye sordu.

“De-facto olarak belediyelerin hizmet verdiği nüfus bilinmiyor”

Hükümetin “önce minareyi çalıp ondan sonra kılıfını hazırlamak” istediğini, verilen kararların tamamen siyasi olduğunu anlatan Derya hükümetin, “Biz belediye sayılarını 18’e indiriyoruz” diyerek, sendikaları da memnun edecek birkaç madde ekleyip, kendilerinin bile okumadığı ve bir sürü mevzuata ve Anayasa’ya aykırı maddenin içinde olduğu bir yasayı apar topar komiteden geçirmeye çalıştıklarını belirtti.

“Belediye reformu yapılması gerektiğini zaten ilk başında söyleyen CTP’li belediyelerdir” diyen Derya, 2011 yılından beri nüfus sayımının olmadığı bir ülkede yaşadığımızı hatırlattı ve ülkede binlerce öğrenci ve binlerce yurt dışından gelen çalışan olduğunu söyledi.

Derya, “De-facto olarak belediyelerin hizmet verdiği nüfus bilinmiyor. Belediyeler, hane üzerinden hesaplamalar yapmaya çalışarak, devletin kendilerinden çaldığı parayı ortaya koymaya çalışıyor. Ama şu anda tamamen siyasi saiklerle hareket edildiği için UBP ve UBP destekli Belediyeler Birliği de bu sistem çöküşüne çanak tutuyorlar” dedi.

“Belediyeler de en az parlamento kadar meşrudur”

Hiçbir aklıselim insanın Alayköy Belediyesi‘nin neden kapatılmak istendiğini açıklayamayacağını çünkü Alayköy Belediyesi’nin sosyal sigorta borcu olmayan, sürekli olarak çalışanlarını ödeyen, hizmet veren, örnek belediyelerden biri olduğunu belirten Derya, önce “Niye bu belediyeyi kapatmak isteyebilirsin ki?” diye sordu sonra da cevabını “Çünkü siyasi sebepler var bunun altında” diyerek verdi.

Derya, “Dünyada bu işler yapılırken iki tane önemli nokta üzerinde durulur; biri özerkleşme. Çünkü şu anki mevzuatta da Yürütme aygıtı denilen şey sadece hükümetten ve Bakanlar Kurulu’ndan ibaret değil. Belediyeler de en az parlamento kadar meşrudur. Zaten hali hazırdaki 51/95 Belediyeler Yasası’nda, ‘Belediyeler birleşecekse, gerekli anlaşmalar yapılıp gerekli Bakan’a sunulur’ diye bir madde var. Buna halk karar vereceğine, Belediye Meclisi ve üyelerine soracaklarına, kimseyle istişare etmeden, dışardan gelen talimatlarla yapıyorlar. Bu demokrasi aşımını normalleştirirler” ifadelerini kullandı.

“Bakanlar Kurulu, onay alıp gönderilen kararları okumadan onaylıyor”

Hükümetin halk nazarında bir meşrutiyeti olmadığı gibi tamamen bir kukla yönetim olduğunu vurgulayan Derya, UBP’nin kendi içinde bile bir meşrutiyeti olmadığını, övünülen Kıbrıs Türk demokrasisini, yukarıdan gelen talimatlarla ve paralelinde TL’nin değer kaybetmesi ile ekonomik çöküşe sürükleyerek, devlet kaynaklarının tüketildiğini, kamu kaynaklarının sömürüldüğünü kaydetti.

Derya, “Kabinede görev yapan kişiler yani Bakanlar Kurulu, onay alıp gönderilen kararları okumadan onaylıyorlar. Mesela bu komitede Sağlık Bakanı’nın ne işi var?. Enerji ve Tarım Bakanı’nın ne işi var? Eğer bu Bakanlıkların bir görüşleri varsa o komitede onu yapabilmeliydiler. Kendilerinin verdikleri sağlık hizmetlerinden ne kadar haberdardır Sağlık Bakanı?” diye sordu.

“Biz şu anda siyasi kararlar sebebiyle TL kullanıyoruz”

Kıbrıs sorunu çözülmediği ve Türkiye’ye bağlı olunduğu sürece bu krizin çözülmeyeceğini, unutulmaması gerekenin ise; adanın kuzeyinin Avrupa Birliği müktesebatı askıya alınmış bir Avrupa toprağı olduğu gerçeği olduğunu belirten Derya, özellikle 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra adanın kuzeyinin, Türkiye vilayetiymiş bir gösterilmeye çalışılsa da bu gerçeğin değişmediğini kaydetti.

Derya, “AB’de Kıbrıslı Türkler olarak haklarımızı daha fazla talep etmek yanında TC’nin Kıbrıs sorununu Doğu Akdeniz’de kendi çıkarları için rehin almış olduğunu daha çok ifşa etmeliyiz. Biz şu anda siyasi kararlar sebebiyle TL kullanıyoruz. Bu, 74 sonrası yürütülen ‘Türkleştirme’ politikalarının bir sonucuydu. Bir ‘Güven Yaratıcı Önlem’ olarak Euro’ya geçebilmemiz için, AB Merkez Bankası ve güneyle istişare etmemiz gerekiyor” dedi.

“Tatar’ın bizi ve Kıbrıslıtürkleri ve iradelerini temsil etmediği açık bir şekilde ortadadır”

Derya şöyle devam etti;

“Yüzümüzü Avrupa’ya dönmüş olmamız gerekiyordu çünkü Türkiye’de taş taş üstünde kalmış değil. Türkiye’nin bizi kendi ulusal çıkarlarına ekleyerek, bizim geleceğimize, bizim yerimize karar vermesi bizi zor duruma düşürüyor.

Mesela Maraş’ta olduğu gibi. Maraş’ta BM’nin kararları ve Rauf Denktaş’ın attığı imza ortada; ‘BM gözetiminde yasal sahiplerine teslim edilecek’ diye. Ama Türkiye tarafından bir şey yapılıyor ve biz kaybediyoruz.

Unutmamamız gerekiyor ki; bu yoksullaşma ve demokrasi aşınması ancak kendi kendimizi yönetebildiğimiz zaman çözülecek. Bu da Kıbrıs sorunu ile doğrudan bağlantılıdır.

Ersin Tatar’ın bizi ve Kıbrıslıtürkleri ve iradelerini temsil etmediği açık bir şekilde ortadadır. Kendisi partili bir Başkan gibi davranıyor. Kendisi şu anda Kıbrıs sorununa hakim değil ve kendisine verilen görevleri yerine getirmenin ötesinde de sorumluluk hissetmiyor.

“KKTC bir İslam devleti değildir”

‘Rumcular’, ‘Türkiye ile arasına nifak tohumu sokmaya çalışanlar’ şeklinde söylemlerde bulunuyor.

Bir korku kültürü yaratıyor ve bu da karikatürlere konu oluyor. Çünkü kendisi böyle bir insan değil fakat o makama toplum desteğiyle gelmediği için ve bir Cumhurbaşkanı’nın ağırlığını taşımadığı için zaman zaman talihsiz olaylara verilen tepkileri, sopa sallarım yöntemleriyle geçiştirmeye çalışıyor.

Keşke Cumhurbaşkanı olduktan sonra herkesin başkanı olmayı deneseydiniz de kendinizi bu kadar eleştiriye maruz bırakmasaydınız.

Benim gördüğüm kadarıyla biat kültürü olan yönetim UBP’lileri de rahatsız ediyor. ‘KKTC’yi biz kurduk, ilelebet yaşatacağız’ diyorlar ama Türkiye seni bağımsız bir yönetim olarak görmüyor seni bir belediye olarak görüyor.

‘KKTC niye İslam Oyunları’nda yok’ diye soruluyor çünkü KKTC bir İslam devleti değildir. Elbette dünyada tanınmamız önemli ama birinin şemsiyesi altında giderek değil.

“Erken seçimi zorlamak lazım”

Bu olayın ciddi bir tezat olduğunu düşünüyorum. Oraya gidip bir sığıntı gibi oturmak ve eşit egemen deyip koltuğun bir ucuna tutuşturulmuş bir şekilde poz verince ne olacak?

Hatırlayın; Anastasiadis dünya devletleri fotoğrafında yerini alırken Tatar Bey Türk Evi açılışında bulunuyordu.

Bir an önce erken seçimi zorlamak gerekiyor ve artık hızlı olması lazım çünkü bu insanların yönetimde olduğu her gün çocuklarımızın geleceğinden bir gün çalınıyor”









Başa dön tuşu