Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı, yargıda bağımsızlığın hayati bir niteliktir olduğunu, bu yitirildiği anda ülkede, yargısal nitelikten, kişi hak ve özgürlüklerinden, kişi güvenliğinden bahsetmenin mümkün olmayacağını vurgulayarak, Orta Doğu’da, Türkiye’de bunun örneklerinin mevcut olduğunu, bu örneklere bakıldığında da yargıdaki bağımsızlık unsurunun hayatiliğinin görülebileceğini kaydetti
Esendağlı: Yargının olmazsa olmazı ‘bağımsızlık’ unsurudur, bugüne kadar bu korunmuştur
Özgür Web TV’de yayınlanan “Özgür Yorum” programında Damla Dabis’in sorularını yanıtlayan Esendağlı, yargının “son kale” olduğunu, bunu söylerken de yargının hizmetlerinin mükemmel olduğunu, eleştirilecek yanı olmadığını, her şeyin yolunda olduğunu söylemediklerini belirtti.
Esendağlı, “Temel amacı adalet olan yargının bu amaca ulaştığının, bu amacı gerçekleştiğinin gösterilmesi için yapılması gereken çok şey var. Yargının kapalı, muhafazakar yapısını kırıp revizyona, iyileştirilmeye açık olması gerekir. Bununla ilgili işbirliği yapılması gerekir. Esas mesele ve bizim katıksız şekilde önünde durduğumuz şey şudur; yargının olmazsa olmaz dediğimiz niteliklerinden biri ‘bağımsızlık’ unsurudur. Yapmış olduğum eleştiriler bir yana dursun; bugüne kadar kurduğumuz bu düzen, bu yapı içerisinde yargının bağımsızlığı daima korunmuştur. Anayasal yapı bunu sağlamıştır” dedi.
“Yargının bağımsız olmasının önemi 100 ile çarpılıyor”
Bağımsızlığın hayati bir niteliktir olduğunu, bu yitirildiği anda ülkede, yargısal nitelikten, kişi hak ve özgürlüklerinden, kişi güvenliğinden bahsetmenin mümkün olmayacağını vurgulayan Esendağlı, çünkü gücü elinde bulunduran egemen unsurun, yargı freni olmadığı sürece halk üzerinde muazzam bir baskı oluşturacağını, Orta Doğu’da, Türkiye’de bunun örneklerinin mevcut olduğunu, bu örneklere bakıldığında da yargıdaki bağımsızlık unsurunun hayatiliğinin görülebileceğini kaydetti.
Esendağlı, “Şu anda Yasama ve Yürütme’nin içinde bulunduğu durum düşünüldüğünde ki devletin 3 temel erki vardır; Yasama, Yürütme ve Yargı, yargının bağımsız olmasının önemi 100 ile çarpılıyor. Tutunabildiğimiz ‘bağımsız yargı’nın, bu ülkede düşüncelerimizi ifade edebilmemizi, bu ülkede yaşamaya devam edebilmemizi sağlayan yegane unsur olduğunu söyleyebilirim” dedi.
“Yargılamalar halk adına yapılır”
Esendağlı açıklamalarına şöyle devam etti;
“Güven meselesi olayı budur, yoksa bu yargıya gereksiz bir güzelleme değildir. Yargı yargıçlardan ibaret değildir, yargı bir organdır. Devlete, halka aittir. Yargılamalar halk adına yapılır, orada hizmet veren yargıçların yanında savcılar, avukatlar, hepsi bir arada büyük bir organizasyondur. Dolayısıyla; oraya yapılan ‘güven ya da son kale’ meselesini bu çerçevede ele almak lazımdır.
‘Yargı son kalemizdir’ söylemine çok fazla güzelleme içerdiği gerekçesiyle eleştiri de geldiğini biliyorum ancak burada yapmaya çalıştığımız şey ‘bağımsızlığı’ korumaktır. Geçen yıl ortaya koyduğumuz ‘Yargı Bağımsızlığına Sahip Çık’ eyleminin de temel noktası oydu. Şu anda da halen daha yargı böyle bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuz için; bu duruşumuz ve savunmamız devam ediyor.
” ‘Yargı kararları eleştirilemez, yargı kutsaldır’ gibi bir şey söz konusu değil”
Anayasa’ya aykırılığı bariz olan metinlerin Meclis’ten geçirilip uygulanmaya konması noktasındaki ısrar üzerinden değerlendirip bir cevap verecek olursam;
Yargı süreci tamamlanıp, yargı kararını açıkladıktan sonra o yargı kararının belli noktalarda eleştirilmesi, eleştiren kişinin anasının ak sütü gibi helalidir. ‘Yargı kararları eleştirilemez, yargı kutsaldır’ gibi bir şey söz konusu değildir. Ben de eleştiririm, herkes eleştirir.
Netice herhangi bir mahkeme ya da Anayasa Mahkemesi siyasi bir karar vermez. Anayasa Mahkemesi de dedi ki ben sadece “Anayasa’ya bakarım, gerisi ne olursa olsun” dedi.
Sonuçta yerel yönetimlerin seçimleriyle ilgili AYM’nin de kararı iyi bir sonuç doğurmadı. Şu anda biz ne olacağını bilmediğimiz bir süreçteyiz. AYM ; ‘Ben bunu düşünürsem, vereceğim bu kararın ne sonuç doğuracağını düşünürsem siyaset yapmış olurum, o zaman da kendimi yürütmenin yasalarını yerine koymuş olurum, bu benim işim değildir’ dedi.
Dolayısıyla AYM kararlarını eleştirebilmek için; öncelikle öyle bir kapasitede olmanız gerekir. O anlamda çıkıp ‘Ben bunu beğendim, beğenmedim’ noktasında söylemler üretmenizin içi boş olur.
“Arıklı’nın eleştirisinin zemini gerçek değil”
Somutlayalım; dönemin Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı, belediyelerle ilgili karara kalkıp dedi ki; ‘Bu AYM değil miydi 2020’de Cumhurbaşkanlığı seçiminin ertelenmesini ve Mustafa Akıncı‘nın görev süresinin uzatılmasını uygun bulan? Biz iki sene sonra kendi hükümetimizde belediyelerle ilgili seçimleri erteleme ve belediye başkanlarının görev süresini uzatma’ kararı almamızı Anayasa’ya aykırı buldular’
Yani diyor ki; ‘Mahkeme iki sene içerisinde farklı siyasi partilerin açtığı aynı konudaki davalarda farklı kararlar üretti. Çelişkili karar verdi’
Bu yanlıştır. Neden yanlıştır? Çünkü sizin eleştirinizin zemini gerçek değil. Neden gerçek değil? Çünkü birinci meselede AYM’nin huzuruna götürülen şey bir yasa değildi. Bir Meclis kararıydı. Bu Meclis kararı dava edildi. AYM de bu ‘çoğunluk’ kararına dedi ki; ‘Benim Anayasama göre ben Meclis kararlarını, siyasi içerikli kararları denetleyemem, bu Meclis’e bırakılmış bir yetki alanıdır. Dolayısıyla ben bu davayı reddederim’
“Bu meselenin Anayasa’ya aykırı olduğunu söyleyebilmek için AYM yargıcı olmaya gerek yok”
Bu yapılan karar Anayasa’ya aykırı veyahut değildi, hizmetin devamlılığı bunu gerektirirdi yahut gerektirmezdi, zaruret durumu vardı ya da yoktu, hiç böyle bir şeye girmiyor.
Ama 2022’de belediyelerle ilgili yapılan şey bir ‘değişiklik’ yasasıydı. Yasaların AYM denetiminde olması konusunda bir ihtilaf yok. Dolayısıyla AYM bu kez huzurundaki argümanlarla meselenin esasına ilişkin karar üretti. Bu meselenin esasının Anayasa’ya aykırı olduğunu söyleyebilmek için AYM yargıcı olmaya gerek yok. Bu Meclis’te konuşulduğu gün biz bunun Anayasa’ya aykırı olduğunu zaten söylemiştik.
Herkes bu aykırılığı söyledi. Onlar ‘hayır, biz yapacağız’ dediler. Çok enteresandır; kasıt mı vardır, acemilik mi vardır yoksa ne yaptıklarını bilmiyorlar mı, bilmiyorum.
AYM Meclis kararı denetleyeme diye yasa yapmaya karar verdiler. AYM de kararı iptal etti. Sonra da çıkıp siz bu ikisini karşılaştırdınız.
Çıkıp; ‘AYM bunu yaptı ama memleketi de kaosa soktu. Yapılacak olan seçim iptal oldu, belediye başkanları yetkisiz kaldı, şimdi bu işler nasıl toparlanacak, biz bir hata yaptık ama mahkemenin verdiği karar da kaosa ulaştı’ gibi eleştiriler yapmış olsalardı amenna diyecektik…
Ama siz iki kararı karşılaştırarak, birinci kararda olmayan cümleleri AYM kararında varmış gibi göstererek ‘özellikle de deniz aşırıya’ şu mesajı veriyorsunuz; ‘İşte bunu Anayasa Mahkemesi böyledir’