ÇEK BİR KÜLLİYE, YAĞLI OLSUN…!!!
RTE 19 Temmuz 2021’de Kıbrıs’ı ziyaretinde hisar üstündeki tarihi Cumhurbaşkanlığı binasını “Gecekondu” diye nitelendirir ve müjdeyi(!) gözümüze çakar;
Güldür Güldür Show‘daki meşhur tipleme Bilal’ın “Sana telefon alacam” repliği gibi Erdoğan da bize “Size külliye yapacam” dedi…
Muhalif siyasiler ve bazı sivil toplum örgütleri ilk önce mırın-kırın etti, sonra da çarşafı çekti derin bir uykuya daldı…
E malum, deli Temmuz çok sıcak, siesta kanımızda var, ne de olsa “Anne go yeyim, ört uyuyayım” ekolünden gelmekteyiz…
Uyku hali bir yıldan fazla sürdü, ve 25 Eylül Pazar günü millet rehavetle mangal yaparken, ortalık sessiz ve sakinken askeri bölgedeki meşhur külliye arazisindeki ağaçlar kesildi…
Kokusu iki gün sonra bölgede çalışan buldozerler görülünce çıktı ve kısa bir flaş patlaması gibi kıyamet koptu…
Ayni gün siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri bölgede toplanarak, insan zinciri, pankart ve sloganlar eşliğinde, alışılagelmiş İskandinav cinsi barışçıl, demokratik, hümanist ve/fakat KKTC gibi dünya dışı bir coğrafyada hiçbir işe yaramayan protestolara başladı…
Ateşi yüksek birkaç protestocu telleri yıkmaya, polis ile mücadele etmeye çalışınca da tutuklandı ve böylece yine birilerinin o klasik;
“Arkadaşlar yapmayın, biz demokratik protesto eylemimizi yapmaya geldik, şiddete karşıyız, sevgi, çiçek, böcek, falan, feslikan” diyerek öfkelenen kitlenin gazı alınmış oldu ve böylece amaç hasıl oldu…
İki gün sonra bizleri gerçekten umutlandıran ve tüm sol güçlerin birlikte çağrı yaptığı Kızılbaş parkındaki o meşhur halk toplantısı yapıldı…
“Acaba ikinci bir “Bu Memleket Bizim Platformu” fiyaskosu yaşanır mı?” diye kafamdan geçirirken, soldaki birliği görünce ani bir hareketle tornistan edip yine “Umut etmenin” dayanılmaz çekiciliğine kapıldığımı itiraf etmeliyim…
Çünkü her ne koşulda olursa olsun CTP, TDP, TKP, YKP, BKP, BY, KSP, DKP, BY ve Sol Hareketin birlikte organize ettiği ve yan yana geldiği çok ender ve nazik bir umut ışığı gözlerimizi kamaştırıyordu…
Halk çıktı konuştu, öneriler sundu, “İşgal” gibi bazı söylemler duymazlıktan gelindi falan ama yine de bu kez gerçekten bir şeyler yapılacağına dair bir inanç oluşmuştu…
Toplantı sonrası söz konusu örgütler bir “Eylem planı” oluşturmak için görüşeceklerini açıkladı…
Sonra ne oldu…???
Tüm örgütler birlikte hareket etsin diye üzerinde anlaşabileceği ortak;
- Metin
- Yöntem
- Pankart
- Bilgilendirme
- Eylem maliyeti
- Görev dağılımı
Derkennnnnn, yine ve yeniden okyanusu yüzerek geçip, lengerde boğulduk…
Aradan tam 35 gün geçti, diğer bir deyişle 5 hafta, veya 840 saat…
Şu anda muhtemelen Annan planındaki gibi hangi köylerin Rum’a verileceğini görüşüyorlardır…
Peki bu geçen sürede arazide neler oldu…???
- Ağaçlar kesildi
- Arazi buldozerlerle düzeltildi
- Temel çukuru kazıldı
- Demir çubuklar yerleştirilip temel döküldü
- Kalıp tahtaları geldi
- Şantiyenin prefabrik evleri ve ofisleri kuruldu
- İnşaat tüm hızıyla sürmekte
Kısacası kuzu kesildi, postu yüzüldü, buttan şişlik et doğrandı, etler şişe dizildi, mangal yandı, salata, yoğurt da hazır…
Hayvan hakları derneği de kuzunun hayatını kurtarmak için hala toplantı yapıyor…!!!
Klasik bir Kuzey Norveç hikayesi…