KıbrısManşet

Öztemel: Devlet inisiyatif almalı, kurumları bir araya getirmeli ve bir eylem planı hazırlamalıdır




Kıbrıs Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği‘ne (KTMMOB) bağlı İnşaat Mühendisleri Odası‘nın (İMO) ülkedeki deprem yönetmeliğini hazırlayan Deprem Komitesi‘nin üyesi olan Yapı Mühendisi Aydın Öztemel, Kıbrıs’ın en aktif ana fay hatlarından birinin üzerinde olduğuna vurgu yaparak, hükümet edenlerin; meslek odaları, yerel yönetimler ve ilgili tüm kurumları bir araya getirerek, kentsel dönüşüm anlayışıyla bir eylem planı hazırlaması gerektiğini kaydetti

Öztemel: Sonuçları itibariyle son derece yıkıcı ve acı bir deprem

Özgür Web TV‘de yayınlanan Özgür Yorum programında Damla Dabis‘in sorularını yanıtlayan Öztemel, Türkiye‘de Kahramanmaraş merkezli yaşanan depremlerin, sonuçları itibariyle son derece yıkıcı ve acı olduğunu söyledi.

Öztemel, “Meslektaşlarım da aynı hissiyatı paylaşıyordur; bu depremle birlikte aklımıza hemen 1999’da yaşanan Marmara depremi geldi, o da acı ve yıkıcı sonuçları olan bir depremdi. Ben o dönemde eğitime yeni başlamış bir mühendis adayıydım. O dönemin mesleki kariyerimin gelişmesinde de önemli etkileri oldu” dedi.

“Sahip olduğumuz mühendislik bilgisi, depremlerin yapılar üzerindeki etkilerini kontrol edecek gücü bize veriyor”

Mühendisler olarak; doğanın en büyük güçlerinden biri olan depremlerin, yapılar üzerindeki etkilerinin tam olarak anlaşılmasının ve bu etkinin nasıl kontrol edileceğinin öğrenilmesinin en büyük amaçlarından biri olduğunu kaydeden Öztemel, yine Türkiye’de yaşanan ve yaklaşık 20 bin kişinin hayatını kaybettiği Marmara depremi üzerinden geçen 24 yılda, Yapı Deprem Mühendisliği konusunda çok önemli gelişmeler ve teknolojik ilerlemeler olduğunu, şu anki teknik bilgilerin o dönemle mukayese edilebilir düzeyde olmadığını belirtti.

Öztemel, “Bugün sahip olduğumuz mühendislik bilgisi, deneyim, tecrübe ve mevzuatlarımız; büyük depremlerin yapılar üzerindeki etkilerini kontrol edecek gücü bize veriyor. Ancak tabi Kahramanmaraş depreminden sonra akıllara şu soru da geliyor; Aradan bunca yıl geçtikten sonra neden hala bu acı sonuçlar yaşanıyor?” dedi.

“Toplumun deprem bilincini kazanması önemlidir”

Mühendisler olarak yapı-deprem ilişkisini kontrol edebildiklerini, doğru projelendirilen yapılarla ilgili sıkıntı olmadığını ancak kontrol edemedikleri faktörün “insan davranışları” olduğunu belirten Öztemel, bunun toplum bilimcilerin, sosyologların alanına giren bir konu olduğunu kaydetti.

“Toplumun deprem bilincini kazanması önemlidir” diyen Öztemel, kısa vadede neler yapılacağının konuşulabileceğini ancak uzun vadede yapılacak olan ilk şeyin çocukları; aklın, bilimin, rasyonel düşüncenin ve etik anlayışının esas alındığı bir eğitim anlayışıyla yetiştirmek olduğunu, sorunu uzun vadede çözmede bunu yaparak büyük bir adım atılmış olacağını vurguladı.

“Ülkemiz yer yüzündeki en aktif ana fay hatlarından birinin üzerinde”

Öztemel şöyle devam etti;

“Öncelikle toplum olarak şunu anlamalıyız; ülkemiz yer yüzündeki en aktif ana fay hatlarından birinin üzerinde. Kuvvetli yer hareketleri meydana getiren depremleri yaşıyoruz. Örneğin Kıbrıs’ta 1953 ve 1996 depremleri ve 2022 yaşadığımız depremler var.

Bu depremleri rastlantı ve şans eseri olarak kayıpsız atlatmadık. Bunun önemli bir sebebi var. En önemli sebebi 1980 yılında başlayan ve KTMMOB’un uygulamaya koyduğu ‘yapı projelerinin denetlenmesi ve onaylanması süreci‘dir. Bu işin birinci ayağıdır ve ülkemizde olumlu bir durum olarak halen yürütülen bir süreçtir.

İkincisi ise mühendislerin gösterdiği hassasiyettir. Eksik ya da yetersiz olan ayaklardan biri ise “denetim” yani uygulama denetimidir. Henüz oturmuş bir mevzuatımız ve yasal düzenlememiz yok.

“En sıkıntılı kısım denetimlerin düzenli yapılmaması”

Bu çok ayaklı bir konu; sadece KTMMOB değil yerel yönetimler ve devletin de sorumluluk alması gerekiyor. Geçmişte, 2013 yılında Lefkoşa Türk Belediyesi (LTB) öncülüğünde bir çalışma başlattık. LTB’nin kendi meclisinde aldığı bir kararla projelere ‘son onay verilmeden önce mühendislik onayının aranmasıyla‘ ilgili bir karar üretilmişti.

Bu olumlu bir şey. Güvenli yapı için proje denetimi, depreme dayanıklı bina yapım kurallarının uygulanması ve yerinde mühendislik denetimlerinin yapılması şart.

En sıkıntılı kısım denetimlerin düzenli yapılmaması.

“Yerel yönetimlerin inisiyatif alması önemlidir”

Yerinde denetim teknik anlamda yapılması en kolay aşamadır. Projesi hazırlanmış bir yapı var; bunun öncelikle projesine bakılır, bu işlemler yapılırken kullanılan malzemelerin projede öngörülen standartları sağlayıp sağlamadığı denetlenir.

Yapının taşıyıcı sisteminin uygun şekilde yapılıp yapılmadığının muhakkak denetlenmesi gerekir. Bu ülkemizde giderek yayılıyor, toplumun bilinci geliştikçe daha çok talep ediliyor.

Yap-sat olarak yapılan yapıların da denetlenmesi gerekiyor, yerel yönetimlerin inisiyatif alarak bunu mecburi unsur olarak yapması önemlidir.

“İnşaat bittikten sonra mühendisin onayının aranması gerekir”

Şu anki mevzuatımıza göre projeyi hazırlayan mühendis aynı zamanda müelliftir, projenin öncelikli kontrolörüdür. Ancak tabi kontrolörlük mevzuatında; kontrollük yetkisinin devriyle mal sahipleri başka bir mühendise de bu işleri yaptırabiliyorlar.

Burada esas olan; projeyi yapan kişinin inşaat devam ettiği süreçte yapılan iş hakkında bilgi sahibi olması, işlerin doğru gidip gitmediğini denetlemesidir.

Ancak mevzuat tam oturmadığı için mühendis değil sektörün içindeki başka bir alanda olanlar tarafından da denetim yapılıyor. Bunun olmaması gerekiyor. Bu noktada da esas olan mal sahibi ve yerel yönetimin göstereceği hassasiyettir.

İnşaat bittikten sonra mühendisin onayının aranması gerekir.

Mevzuattki eksiklikler giderildikten sonra yerel yönetimlerin bir mühendisin onayını araması gerekecek. Bu konuda eğitim almayan birinin onay vermesi teknik açıdan da hukuki açıdan da doğru değildir zaten.

“Soru mevcut yapılarımızın durumuyla ilgili ne yapmamız gerektiğidir”

Depremle alakalı yeni yapılarımız açısından ne yapmamız gerekeni biliyoruz ancak soru mevcut yapılarımızın durumuyla ilgili ne yapmamız gerektiğidir.

Bu hızlıca cevap verebilecek bir konu değil üzerinde çalışma yapılması gereken bir konudur ancak ben vatandaşlarımızın kendi inisiyatifleriyle ne yapabileceklerini de söylemek isterim;

Vatandaşın kendi binası; yeni yönetmeliklere göre tasarlanmış ve mühendislik kontrolü görmüş bir yapı ise endişe duyacağı bir nokta yok. Bu yapılar, deprem riski bakımından çok düşük risk taşıyan yapılardır. Dünya genelinde de bu böyledir.

“Kontrol edilmemiş bir yapı ister yeni ister eski olsun kapalı bir kutudur”

Tabi ülkemizde yeni mevzuatlara göre tasarlanmış ancak mühendislik kontrolü görüp görmediğini bilmediğimiz yapılar var. Vatandaşımız kendi mülkündeyse yapacağı şey; projeyi tasarlayan mühendisle irtibata geçerek bilgi almaktır.

Kontrol edilmemiş bir yapı ister yeni ister eski olsun kapalı bir kutudur ve bir deprem anında bu kutudan ne çıkacağını bilemeyiz.

Bu tip binalarla ilgili de ilgili proje müellifine başvurulup, binanın durumuyla ilgili bilgi talep edilebilir.

Şu an kullandığımız Bina Deprem Yönetmeliği sayesinde; binaların deprem güveliklerinin nasıl sağlanacağı ve gerekirse güçlendirmenin nasıl yapılacağıyla ilgili bilgimiz var.

“Riskli olan yapı grubumuz; eski yapılardır; 2005 yılı ve öncesi yapılar”

Çok mülkiyetli binalar var ve en problemli olanlar bunlardır çünkü bu işlemlerin yapılması zordur.

Türkiye’de bu konuda yeni bir düzenleme yapıldı ve bu binalarda tüm mal sahiplerinin onayı aranmıyor, nitelikli çoğunlukla bu çalışmalar yapılabiliyor. Ülkemizde nasıl bilemiyorum, bu hukuki bir konudur.

Riskli olan yapı grubumuz; eski yapılardır. Yeni mevzuatlarla hayata geçen ilk yönetmelik 1997’de çıktı, uygulamaya geçmesi de belli bir zaman aldı.

Yani eski yapı derken 2005 yılı ve öncesi yapılar diyebiliriz. Bu yapıların mutlaka değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü eski mevzuatlara göre hazırladılar. Depreme dayanıklılık kriterleri o dönemin teknolojisine göreydi.

Korozyon tehlikesi…

Bunun dışında eski ve yeni olmasından bağımsız olarak korozyon dediğimiz; donatıların paslanarak şişmesi ve etrafındaki betonu patlatarak dışarıya atması durumu vardır, ağırlıklı eski yapılarda olan bir durum.

Bu tip binalarında hasar gözlemliyorsa, zeminden dolayı binada çatlaklar oluşmuş ise bu yapıların da öncelikli olarak incelenmesi gerekiyor.

“Korozyonun meydana gelmesi ciddi tehlikedir”

Mağusa’daki Deniz Yıldızı Apartmanları‘ndaki durumu biliyorum. Bunun gibi pek çok yapımız var. Lefkoşa’da özellikle bu tip yapılar var.

Önceki dönemde ‘Kısmı Bodrum Yasası‘ vardı, bazı yapılar var kısmı ya da tamamı bodrum olan. O dönemin şartlarında su yalıtımı olmadığı için ciddi tahribat gören yapılar. Korozyonun meydana gelmesi ciddi tehlikedir.

Bu sadece deprem açısından da değil binanın ekonomik ömrünün kısalması anlamına da geliyor. Bunu gidermek de kolay değildir. Bu yapıların yeni-eski olmasından bağımsız olarak denetlenmesi ve tamir edilmesi gerekiyor.

“Çalışmaların kentsel dönüşüm çerçevesinde yapılması gerekiyor”

Bizler bu konuları belediyelerle de paylaşıyoruz. Bu tip hasarların olduğu yapılarla ilgili birtakım tedbirler alınması lazım. Bu konu vatandaşın tek başına yapabileceği bir şey değil.

Devletin bu konuda; deprem anında zararın azaltılmasına yönelik deprem olmadan yapılması gereken çalışmalar kapsamında hazırlanması gerekiyor.

Yapı stokumuzun belirleneceği, riskli olan yapıların ortaya çıkarılıp öncelikle ele alınacağı ve düzenlenecek bir yasal mevzuat çerçevesinde bunların nasıl yapılacağı, nasıl fonlanacağı konusunda bir düzenleme yapılması gerekiyor.

Yani bunların bir anlamda kentsel dönüşüm çerçevesinde yapılması gerekiyor çünkü bu çok kapsamlı bir konu. Şu an ülkemizde bu konuda bir çalışma yok.

Deprem anındaki zararların azaltılması ya da öncesinde yapılması gereken teknik işler açısından ne gerektiğiyle ilgili çalışma yok.

“Önce devlet inisiyatif almalı, bu kurumları bir araya getirmeli ve bir eylem planı hazırlamalıdır”

Bilimsel nitelikli çalışmalar var. 2004 yılında Lefkoşa özelinde, güney ve kuzey Lefkoşa’yı kapsayacak şekilde yapılan bir çalışma var. Riskli yapılarla ilgili bilimsel bir çalışmaydı, sonucu bağlayıcı değildi. Ancak bunlar lokaldir bunu genele yaymamız gerekir.

Bu zaman alan bir konudur. Öncelikle hızlı yöntemlerle her yapının bir karnesi ortaya çıkarılır, riskli olanlar belirlenir ve gerek yerel gerek merkezi yönetimin yapacağı mevzuat çerçevesinde yavaş yavaş bu yapılar dönüştürülür.

Öncelik elbette hastane, okul gibi kamu yapılarındadır.

Bunları tespit edersiniz, karnelersiniz, hangilerinin öncelikli riskli olduğunu bulursunuz ancak bunların nasıl dönüştürüleceğiyle ilgili bir çalışma gerekir.

Bu işlerin pek çok ayağı var bu sadece inşaat mühendisliği konusu değildir. Önce devlet inisiyatif almalı, bu kurumları bir araya getirmeli ve bir eylem planı hazırlamalıdır”









Başa dön tuşu