Hüseyin Cahitoğlu ve Turgut Sunalp ile ne konuştum?
Devlet ciddiyeti dediğimiz olgu, gerçekten “devlet” olan ülkelerde de zaman zaman istismar edilebiliyor hatta otokrat yönetimlerin elinde tamamen kendilerine uygun bir “ciddiyetsizlikle” uygulanabiliyor, kabul.
Ancak bizdeki gibi gerçek bir “devlet” yapısı olmayan coğrafyalarda (ki, dünyada bu açıdan benzerimiz yok sanırım) hiç olmayan, gelişmemiş bir olgu olarak karşımıza çıkıyor.
Kıbrıs’ın kuzeyindeki sözde ‘devlet’ uygulamalarında, her gün bunun örneklerini yaşıyoruz. Son örnek ise Başbakanlığa bağlı Spor Dairesi‘nin altında hizmet veren Piyangolar Birimi‘nde yaşanıyor.
Önce size olayı anlatıp sonra Spor Dairesi Genel Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Cahitoğlu ve Piyangolar Birimi Sorumlusu Turgut Sunalp ile neler konuştuğumu aktaracağım.
***
Hatırlarsınız 24 Temmuz 2022’de patlak veren olayda; Piyangolar Birimi, Erenköy Direnişi‘nin 58. yıldönümü nedeniyle çıkardığı 8 Ağustos 2022 tarihli piyango biletlerine, Erenköy mücahitleri diye EOKA militanlarının fotoğrafını basmıştı.
Bu fotoğraf militanların, 23 Nisan 1964’te St. Hilarion bölgesindeki bir tepede ele geçirdikleri Türk bayrağı ile zafer kutlamalarını yansıttığı bir fotoğraftı.
***
Bu olay büyük yankı uyandırmış, gelen tepkiler üzerine de atanmış Başbakan Ünal Üstel 25 Temmuz 2022 tarihinde biletlerde imzası bulunan Hüseyin Cahitoğlu ve Osman Uzun’un “bir daha böyle bir şey yaşanmaması için” görevden alındığını açıklamış, Uzun’un yerine Turgut Sunalp’ın, Cahitoğlu’nun yerine de Berhan Ongan’ın getirildiğini duyurmuştu.
Ancak yaşanan rezalet sonrası istifa seçeneği akıllarına dahi gelmeyen iki isimden Osman Uzun Müşavir olurken (Maaşını almaya devam edecek ancak görev yapmayacak) diğer isim Hüseyin Cahitoğlu da zaten hali hazırda Başbakanlık Müşaviriydi ve o da İstatistik Kurumu‘nun başına getirildi.
Üstel o dönem açıklamasında; “Buna müsamaha gösterilemezdi, bu konuda gerekli müdahaleler yapıldı. Bir daha böyle bir olayın yaşanmaması için de her türlü tedbiri alıyoruz” diyordu.
Bu olay şimdilik kapanmıştı.
***
25 Aralık 2022 yerel seçimlerinde, Gönyeli-Alayköy Belediye Başkanı seçilen dönemin Başbakanlık Müsteşarı Hüseyin Amcaoğlu‘dan boşalan yere 28 Aralık 2022 tarihinde EOKA’lı biletlerde imzası bulunan Hüseyin Cahitoğlu getirildi. Hatta İstatistik Kurumu Başkanlığı koltuğu da bu sebeple boş kaldı.
***
Ülke gündemi o kadar yoğun ki; bu olayın ardından Hüseyin Cahitoğlu’nun aynı göreve tekrar getirildiğini ancak geçtiğimiz gün bir bilet görseli skandalı daha yaşanınca anladık anca…
Türkiye‘de Kahramanmaraş merkezli depremlerde, bugünkü resmi rakamlara göre 45 binden fazla Türkiyeli vatandaşın yanında, “Melekler Takımı“nın dahil olduğu 35 kişiyi Adıyaman İsias otelde olmak üzere toplam 49 yurttaşımızı kaybettik.
Bugün hala adil bir yargı süreci için toplum olarak mücadele ediyor, acılı ailelerin sesi, çığlığı olmaya çalışıyoruz.
İşte tam da böyle bir dönemde, yine Piyangolar Birimi’nin 18 Şubat 2023 tarihli sadece Türkiye’ye baş sağlığı dileyen bileti çıktı karşımıza.
Sosyal medya bununla çalkalandı, büyük tepkiler koyuldu, birazdan anlatacaklarımla çürüteceğim şu savunma geldi ilgililerden;
“Biletin basıma gittiği tarihte çocuklarımızın enkaz altında olunduğu bilinmiyordu”
Savunmalarda da kesin tarih verilmeden, biletlerin 7 ya da 8 Şubat’ta basıma gittiği söyleniyordu.
***
Bu tartışmalar süredursun ikinci bilet çıktı ortaya.
Bu bilet üstelik 28 Şubat tarihliydi ve yine Kıbrıs’ın kaybettiği evlatlarına ve yurttaşlarına bir baş sağlığı mesajı içermiyordu.
Yani ilgililerin “haberimiz yoktu” savunması bir yana, kendi ülkelerinin acısına olan duyarsızlığı ve AKP rejimine şirin görünme çabaları daha net şekilde ortaya çıkıyordu.
***
Biletlerde benim dikkatimi çeken bir diğer detay ise imza sahiplerinden biriydi. O imzalardan biri; hani Ünal Üstel’in sert tepki koyarak ve “Bir daha böyle bir şey yaşanmasın diye görevden alıyorum” dediği Hüseyin Cahitoğlu’na aitti.
Yani Cahitoğlu sessiz sedasız yine aynı göreve verilmiş, topluma söylenilen her şeyin içi boş hamaset olduğu bir kez daha kanıtlanmıştı.
Elbette bu detayı haberleştirdik. İşte telefonlar da bu haberden sonra gelmeye başladı.
***
Hüseyin Cahitoğlu beni haberin çıktığı akşam saat 21.42’de arayarak kendisini hedef gösterdiğimi, altında imzası bulunan EOKA’lı bilet skandalıyla bir ilgisinin olmadığının yapılan soruşturma sonrası belirlendiğini ve böylelikle göreve iade edildiğini ve bunun da basına yansıdığını söyledi ve benim bundan nasıl olur da haberim olmadığını sorguladı.
Kulaklarıma inanamıyordum ancak Cahitoğlu, altında imzası olan bir belgeyle ilgili “sorumluluğu olmadığını” söylüyordu gerçekten.
Hangi birim ya da kim tarafından olduğunu belirtmediği bir de soruşturma yapıldığını ve suçsuzluğunun kanıtlandığını da iddia ediyordu.
“Grafiği yapan, basıma gönderen ve basan sorumludur” diyordu. Kendisinin bir dahli yoktu.
Önce bir gazeteci sonra da bir hukukçu olarak Cahitoğlu’na, bir belgeye imza atmanın ne anlama geldiğini bilip bilmediğini sordum.
“O imza otomatik atılıyor” dedi.
Kendisine gazeteye cevap hakkı anlamında bir yazı yazabileceğini ve bunu haberleştirebileceğimizi söylediğimde de, “Siz böyle düşünürken bunun bir anlamı yok” dedi.
Konuşma gerçekten ilginç ilerliyordu. Cahitoğlu’na, o biletlere imza atarak o belgeyi devlet adına resmileştirdiğini, bir kişinin bir yere attığı imza ile o belgeye onay verdiğini ya da belgedeki yükümlülükleri kabul ettiğini ve bunun hukuken bağlayıcılığı olduğunu anlattım ancak “otomatik olan imza“sının sorumluluk içermediği konusunda ısrarcıydı.
Ayrıca Amcaoğlu’nun Belediye Başkanı seçilmesi sonrası Başbakanlık Müsteşarı olmasının, Spor Dairesi Genel Yönetim Kurulu Başkanı da olması ve o imza yetkisini kendisine verdiğini iddia ediyordu.
Halbuki bu iki görev birbirinden tamamen ayrıydı.
Kendisinin Başbakanlık Müsteşarı olması, o biletlere illa onun imza atması gerektiği gibi bir sonuç doğurmuyordu.
Nitekim yasaya göre; Başbakanlık’taki herhangi bir üst kademe yöneticisi, Müdür ve/veya Müsteşar, Spor Dairesi Genel Yönetim Kurulu Başkanı olarak görevlendirilebilir ve biletlere imza yetkisine sahip olabilirdi.
***
Ünal Üstel, “Bir daha böyle bir şey yaşanmaması için görevden alıyorum” dediği Cahitoğlu dışında bir başka üst düzey yönetici, Müdür ya da Müsteşar bulamamış mıydı ki, Cahitoğlu’na tekrar aynı yetkiyi vermişti?
Dolayısıyla Cahitoğlu’nun bu savunması da boşunaydı ve basına bu yönde yansıyan tek bir açıklama falan da yoktu.
Kısacası olayın açıklanacak bir durumu yoktu. Bu düpedüz “ciddiyetsizlik” ve “sorumluluğu üzerinden atma” çabasıydı.
İmzanızın arkasında duramama, toplumdan özür dileyememe, istifa mekanizması şöyle dursun bir de üstüne aynı göreve gelip aynı imzaları atmaya devam edebilme lakaytlığıydı.
***
Bu konuşmanın ardından saat 23.27’de ise Turgut Sunalp tarafından arandım.
Direk, “Pınar Hanım, siz o biletlerin hangi tarihte basıldığını biliyor muydunuz?” sorusuna karşılık, “Evet biliyorum” dedim.
Sunalp, “O halde bu tarihte Kıbrıslı yurttaşların enkaz altında olduğu bilgisinin de bizde olmadığını biliyorsunuzdur” dedi.
“Hayır” dedim, “Bu bilgi sizde vardı, bizzat Ersin Tatar o geceyi anlatırken, İsias otel enkazında çocuklarımızın bulunduğu bilgisine depremden birkaç saat sonra ulaştıklarını ve hatta 07.30’da tüm ilgililerle Cumhurbaşkanlığı’nda acil toplantı yaptıklarını anlattı” dedim.
Sunalp’a; “Diyelim ki sonradan haberiniz oldu, devlet yönetimi kriz anlarında çözüm odaklı olmalıdır. Biletlerin basımı durdurulabilir, basılmış biletler geri çekilebilirdi. Yeni bir grafik hazırlatılabilirdi. Neden yapmadınız?” diye sordum.
Aldığım cevap, aslında “Kıbrıslı yurttaşların enkaz altında olduğu bilgisinin zaten kendilerinde olduğunu ispatlar nitelikteydi. Belli ki yukarıda saydığım kriz çözümleri de düşünülmüş ama vazgeçilmişti.
Çünkü Sunalp, “Pınar Hanım, yeniden bilet basmanın devlete maliyeti kaç olacaktı, sizin haberiniz var mı?” cevabını vermişti.
***
Velhasıl kelam…
Yaşanan iki bilet fiyaskosu da ciddiyetsizlik, liyakatsizlik ve aslında sorumluluk alamamanın bir getirisiydi.
İkincisi bundan bir fazlasını, kendi yurttaşına yabancılığı, vicdan eksikliğini ve bir başka güce olan tapınmayı gösteriyordu.
Her şey açık değil miydi…