KıbrısManşet

Rahvancıoğlu: Harp vurup harman savurduğunuz tek bir kalemden tek bir kesinti dahi yapmadınız






Bağımsızlık Yolu Genel Sekreter Yardımcısı Münür Rahvancıoğlu, “Halkın acılarını kullanarak asgari ücretin de altında çalışandan dahi kesinti yapılıyor” diyerek, teşviklerle ve hibelerle sermayeyi besleyip büyüten ve ultra zengin tabaka yaratıp, paraya ihtiyaç olunca elini maaşlı insanların cebine atan zihniyeti asla kabul etmeyeceklerini, duruma toplumunda tepki gösterdiğini söyledi

Rahvancıoğlu: Paketçilere patrondan “erken teslim” baskısı var

Kuzey Kıbrıs TV’de Ahmet Kaptan’ın ‘Kaptan’ın Günlüğü’ programına konuk olarak gündemi değerlendiren Rahvancıoğlu, programın başında paketçiler konusunun ciddi bir sıkıntı olduğuna değindi. Trafikte yaşanan motorlu terörün işverenin acele teslim baskısı olduğunu belirten Rahvancıoğlu, istihdam yapmak yerine var olan kişinin iş yükünü arttırdıklarını söyledi.

Bu durumun kesin çözümü olarak her paketçi motoruna takip cihazı koyulması ve çalışanların da işçi kartı çipli hale getirilip kullandığı anda onu entegre etmesi ve Çalışma Bakanlığı tarafından takip edilmesi olduğunu kaydeden Rahvancıoğlu, paketçilerin normal kabul edilecek teslimat süresinden daha erken sürede teslimat yapması halinde patronun önce uyarı alması ardından ceza kesilmesi ve sendikasız işçi çalıştırılmasının yasaklanması gerektiğini de vurguladı.

“Yaşanan sıkıntılar birbirini besleyen çarkın eseri, sistem sorgulanmalı”

Türkiye’de yaşanan sıkıntıların halkın sırtına bindiğini söyleyen Rahvancoğlu, hem acısı hem duygusal yarası hem de maddi manevi sıkıntısının yüreklerde hissedildiği bu sızının ortak olduğunu söyledi ve başsağlığı diledi.

Rahvancıoğlu, “Bu sürecin müsebbibi tamamen kontrolsüz bir şekilde kar ve rant uğruna semirtilen inşaat sermayesidir” diyerek, bunda; demir, çelik, cam ve çimento sanayisinin de payı olduğunu, yaşanan durumun, belli başlı vicdansız müteahhitlerin ya da yozlaşmış belediye başkanlarının kabahati olmadığını söyledi.

Rahvancıoğlu, bunun kurulu bir sistem olduğunu, her birinin bir diğerinin parçası olduğunun da net bir şekilde ortaya koyulması gerektiğini ve sürecin ortada birkaç kişiyi avlayarak sona ermemesi, sistemin sorgulanması gerektiğini vurguladı.

“Harp vurup harman savurduğunuz tek bir kalemden tek bir kesinti dahi yapmadınız”

Rahvancıoğlu, “depremzedelere yardım” adı altında maaşlardan yapılmak istenen kesintilere de değinerek, ne zaman bir şey olsa hemen maaşların kesildiğini hatırlattı.

“Halkın acılarını kullanarak asgari ücretin de altında çalışandan dahi kesinti yapılıyor” diyen Rahvancıoğlu, teşviklerle ve hibelerle sermayeyi besleyip büyüten ve ultra zengin tabaka yaratıp, paraya ihtiyaç olunca elini maaşlı insanların cebine atan zihniyeti asla kabul etmeyeceklerini, duruma toplumun da tepki gösterdiğini kaydetti.

Maaş kesintilerinin, tamamen sermayedarların ve ultra zenginlerin cebine dokunmadan, emekçilere bedel ödetme fırsatı olarak değerlendirildiğini düşünen Rahvancıoğlu, toplumun deprem dolayısıyla yaşanan acıları birlikte göğüslemekte bir tereddütleri olmadığını fakat Türkiye’den buraya atanmış kişilere ve Türkiye’deki iktidara güveni olmadığını belirtti.

“Kamuya çok uzun zamandan beri gerekli yatırım yapılmıyor”

Rahvancıoğlu, kamuda ciddi anlamda personel yetersizliği olduğunu, sadece personel yetersizliği değil personelin iş yapabilmesi için gerekli maddi araçların da yetersiz kaldığını, özellikle hastanelerde birçok aracın bulunmadığını belirtti, diğer kamu kurumlarında da benzer durumlar olduğunu söyledi.

Kamucu politikalara geçmenin, kamusal anlamda yatırımlar yapılmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Rahvancıoğlu, vatandaşın ihtiyaçlarının ancak bu şekilde karşılanabileceğini söyledi.

“Türkiye’nin gerçekten maddi yardıma mı ihtiyacı var? Yoksa dağıtım mı yapıyor?”

“Türkiye’de televizyonlarda canlı yayınlanan programlarda ciddi miktarda bağış yapan firmalara, yapılan bağıştan daha fazlasının ertesi gün alınan kararla teşvik olarak geri verildiğini görüyoruz” diyen Rahvancıoğlu, “yardıma ihtiyacın varsa neden teşvik dağıtıyorsun, teşvik dağıtabiliyorsan neden yardıma ihtiyacın var” çelişkisinin kafa karıştırdığını söyledi. Rahvancıoğlu ayrıca; “Ükemizde yapılan külliyenin inşaatına muazzam paralar harcanırken neden maaşlardan kesinti yapılıyor?” sorusunu yöneltti.

En önemli şeyin insan olduğunu vurgulayan Rahvancıoğlu, Türkiye Cumhuriyeti’nin deprem bölgesindeki barınma, ısınma, su gibi insanın en temel ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kaldığını, süreci yanlış yönettiğini söyledi.

“İnsana değer vermeyen bir rejimde yaşıyoruz”

Rahvancıoğlu deprem sonrası Kıbrıs’ın kuzeyine yaşanan göç nedeniyle, ulaşım, barınma, sağlık sektörlerinde var olan tepkilerin daha da artacağını, bununla ilgili bir planlama olmadığını söyledi. Bir süre sonra insanın insana düşman olduğu yapının tekrardan oluşacağına dikkat çeken Rahvancıoğlu, bunun sorumlusunun egemenler olduğunu vurguladı.

Bu durumdan kârlı çıkacağını düşünen zenginlerin ve patronların var olduğunu, insanı sadece daha fazla kâr elde etmenin aracı olarak gören, insana değer vermeyen bir rejimde yaşadığımızı söyleyen Rahvancıoğlu, kamu otoritesinin, kamunun vatandaşına sosyal devletin öngördüğü asgari yaşam kalitesini sağlamakla ilgili hiçbir iddiası kalmadığını, Türkiye’de ve Kıbrıs’ta kaotik bir durum olduğunu söyledi ve bir an önce kamu otoritesinin ve güvencesinin sağlanması gerektiğini vurguladı.

“Asgari ücret en düşük kamu maaşına endekslensin”

KTAMS’ın açlık sınırıyla ilgili açıkladığı verilerin aslında devletin sorumluluğunda olduğunu, planlamanın ve istatistiğin önemsiz görüldüğünü ve verifobik bir yapıya sahibi olunduğunu söyleyen Rahvancıoğlu, düzgün planlama için en önemli şeyin veri olduğunu, veri toplayan ve kaydeden toplumsal yapıya kavuşulması gerektiğini belirtti.

Rahvancıoğlu, asgari ücretin en düşük kamu maaşına endekslenmesi, iki ayda bir hem kamu maaşlarının hem de asgari ücretin ortaya çıkan enflasyona göre otomatik olarak arttırılmasını gerektiğini de bir kez daha vurguladı.

“AKSA derhal kamulaştırılmalı”

Kamu İhale Yasası’nda yapılmak istenen değişiklikle ilgili de değerlendirmelerde Rahvancıoğlu, bunun; AKSA’ya yeni rant ortaya çıkarmak, ihalesiz bir şekilde AKSA’ya avantaj sağlamak için kurgulanmış süreç olduğunu düşündüğünü söyledi.

AKSA’nın, Kıb-tek enerji üretiminin sırtındaki kambur olduğunu ve derhal kamulaştırılması gerektiğini kaydeden Rahvancıoğlu, “AKSA kurulduğu günden bu yana ihtiyaç fazlası ödediğimiz miktar 1 milyar dolara yaklaştı” dedi.

Rahvancıoğlu, bunun kamu kaynaklarının bir şirkete peşkeş çekilmesi olduğunu belirterek, vatandaşın, eğitim, sağlık, ulaşım, barınma, gelecek olan depremzedeler gibi sıkıntıları varken yabancı bir şirkete döviz bazlı alım garantisi ve yıllık 28 milyon kira verilmesini asla kabul etmediklerini söyledi.

“Sendikalaşma piyasanın tamamını düzenleyebilir”

Rahvancıoğlu artan iş kazalarının da(!); ilgili, uzun vadede nitelikli çalışan ve iş sağlığı güvenliği önlemlerine önem veren işverenin bir arada olmasıyla önüne geçilebileceğini söyledi. Yabancı iş gücüne dayalı, sürekli olarak iş gücünü değiştiren ve en niteliksizi en ucuza çalıştırmak üzerine kurulu olan yapıyı değiştirmek gerektiğini vurgulayan Rahvancıoğlu, sermayedarların aşırı kâr hevesiyle iş sağlığı güvenliği önlemlerinden feragat ettiklerine değindi.

Çalışma yaşamının birçok boyutundan sorumlu olan müfettişlerin yetersiz kaldığını, denetim olmadığını, belli bir ortalamada ve içerden denetim yapılmasını gerektiğini, bunun ancak sendikalaşma yoluyla olacağını kaydeden Rahvancıoğlu, kamunun piyasa içinde belli ağırlığı olmasının genel anlamda düzenleme için yeterli olacağını, bunun sendikalaşma ve denetim için de geçerli olduğunu söyledi.









Başa dön tuşu