KıbrısManşet

Rahvancıoğlu: Halkımızın gönüllülük ve dayanışmayla sorunu yok, hükümetle var!


Bağımsızlık Yolu Genel Sekreter Yardımcısı Münür Rahvancıoğlu, doğru düzgün vergi toplanmadığını, toplanan vergilerin de yüzde 40’ının teşvik için kullanıldığını söyleyerek, kamu binalarına yatırım yapılmadığını, birileri zenginliğine zenginlik katsın diye çocukların çadırlarda, yaşlıların hastane koridorlarında, gençlerin de işsizlik kuyruklarında olduğunu kaydetti

Rahvancıoğlu: Sivil toplum örgütlerinin duyarlılığının hükümetten kat kat fazla

Kıbrıs Net Haber’de Mustafa İlkan’ın Yurdumun Gündemi programına konuk olarak, gündemi değerlendiren Rahvancıoğlu, Bağımsızlık Yolu’nun politikalarına değinerek bu örgütü; gündelik hayattan örgütlenip, Kıbrıs sorununa da bu örgütlülük çerçevesinde müdahale eden halkı ve emekçileri özne haline getiren siyasal çizginin eksikliğinden yola çıkarak kurulduklarını söyledi.

Türkiye’de gerçekleşen depremde hayatını kaybeden öğrencilerle ilgili hükümetten çok daha fazla meslek örgütlerinin sürece sahip çıktığını söyleyen Rahvancıoğlu, KTMMOB’nin çeşitli toplu ikamet edilen yerlerin güvenliği ile ilgili gönüllü olarak raporlarını hazırladıklarını ancak hükümetten ses çıkmadığını söyledi.

Rahvancıoğlu, Barolar Birliği’nin de Türkiye’deki İsias Otel’de yaşanmış olan sürecin davasında taraf olmakla ilgili girişimlerde bulunmasının önemli olduğuna değindi, sivil toplum örgütlerinin bu anlamdaki duyarlılığının hükümetten kat kat fazla olduğunu vurguladı.

“Bu süreçten sonra yapılabilecek olan önce adaletin yerini bulması mücadelesi” diyen Rahvancıoğlu, “Adamız için de gerekli önlemler alınması gerekiyor” dedi. Lefke’de ülke çapında bir sallantıda yıkılacak ilk on binanın içinde üç okul bulunduğuna değinen Rahvancıoğlu, özellikle okullarla ilgili önlemler alınması gerektiğini söyledi.

“İşin içine para girince kalite kaygısı ikinci plana düşüyor”

Rahvancıoğlu, KTMMOB’un vize süreçlerinden dışlanması ve Şehir Plancıları Odası’nın devre dışı bırakılarak, yetkinin belediyelere verilmesi yasa tasarılarının iptal olmadığını, geri planda tutulduklarını söyledi.

Tasarıların, sermayenin bir binayı bir an önce yapması, satması ve para kazanması önceliğiyle, binaların düzgün, güvenli ve yaşanılabilir olması arasında bir tercih olduğunu vurgulayan Rahvancıoğlu, bu tarz durumlarda tercihin her zaman sermayeden yana olduğunu, işin içine para girince kalite kaygısının ikinci plana düştüğünü belirtti.

Rahvancıoğlu, “KTMMOB Yasası’ndaki değişiklik önerisi ve Şehir plancılarının devre dışı bırakılmak istenmesi sürecinin tam bir aymazlık ve ancak halk örgütlenirse bu korkuyu onlara verebiliriz” diyerek, meslek örgütlerinde örgütlenmenin, aktif olmanın, emekten yana olan siyasal partilerde örgütlenmenin çok önemli olduğunun altını çizdi.

“Giriş yasakları Türkiye’deki iktidarın ne kadar gözü dönmüş olduğunun göstergesi”

N-82 kodu nedeniyle Türkiye’ye giremeyen bir öğretmen de olduğunu hatırlatan Rahvancıoğlu, bir öğretmeninin nasıl giriş yasağı listesine girdiğine anlam veremediğini belirtti.

Listelerin bir kerede hazırlanmış değil sürekli olarak güncellendiğini söyleyen Rahvancıoğlu, kendisinin de bu listede olduğunu belirterek, durumla ilgili gerekli dava sürecini başlattığını anımsattı.

“Bu durum asla kader veya kaza diye geçiştirilemez, bu bir cinayettir”

Rahvancıoğlu, Isias otel sahiplerinin mevcut iktidara yakınlığının, geçmişte orayla ilgili yapılmış olan denetimlerin ve uyarılarının yakınlık nedeniyle göz ardı edildiğininın basında da konuşulan konular olduğunu söyleyerek, İsias Otel’in aslında iki apartman olarak yapıldığına, amacına hizmet eden şekilde değil daha güvensiz hale getirilmiş bir binanın söz konusu olduğuna vurgu yaptı.

Türkiye’yi her ne kadar gerici bir iktidar yönetiyor olsa da oradaki uzmanların teknik bilgisinin, binanın otel olmaya yeterli bir bina olmadığını anlayamayacak durumda olmadığını ancak bunun o insanların susturulmasıyla bunların olabileceğini vurguladı. Rahvancıoğlu, “Bu durum asla kader veya kaza diye geçiştirilemez, bu bir cinayettir. Bunun hesabının sorulması gerek” dedi.

“Birileri zenginliğine zenginlik katsın diye çocuklarımız çadırlarda”

Rahvancıoğlu, çadırda eğitim konusunu kendi ülkesine, halkına, çocuklarına değer vermeyen yöneticilerin nasıl sonuçlar doğurabileceğinin göstergesi olarak açıkladı.

Yöneticilerin konuları önemsemediklerini, anlık bir cevap ürettiklerini, rezaletlere doymadıklarını söyleyen Rahvancıoğlu, kullanılacak kamu binası olmamasına da değindi ve “Devletin, doğru düzdün sığınma evi, hastanesi yok, okullar dökülüyor” dedi.

Böyle bir afet durumunda özel okulların binalarının ve salonlarının kullanabileceğini belirten Rahvancıoğlu, önceliğin kamu olması gerekirken, özel sermaye olduğundan dolayı “Kamu okullarında okuyan çocuklar sürünsün, sermayeye dokunmayalım anlayışı var” dedi.

Doğru düzgün vergi toplanmadığını, toplanan vergilerin de yüzde 40’ının teşvik için kullanıldığını söyleyen Rahvancıoğlu, kamu binalarına yatırım yapılmadığını, birileri zenginliğine zenginlik katsın diye çocukların çadırlarda, yaşlıların hastane koridorlarında, gençlerin de işsizlik kuyruklarında olduğunu kaydetti.

“Dur bakalım ne olacak politikası izliyorlar”

Türkiye’nin çok önemli bir seçime doğru gittiğini söyleyen Rahvancıoğlu, son yirmi yıldır Türkiye’yi abluka altına almış bir AKP iktidarının söz konusu olduğunu, bu yirmi yılın sonunda Türkiye’nin daha aydınlık, laik, demokrat, çağdaş, cumhuriyet değerlerine sahip çıkan bir ülke olarak yoluna devam etmesini temenni ettiğini belirtti.

Rahvancıoğlu, durumla ilgili Kıbrıs Türk siyasetinde hiçbir hazırlığın yapılmadığına değinerek, fikri olmayan insanların belli iktidar odaklarına biat etmek ve koltuğu ellerinde tutmak üzerine bir anlayışa sahip olduklarını söyledi.

“Bu siyaset değil ve bizlerin gerçekten fikri olan, fikri uygulamak için planı olan ve etraftaki dengeleri değerlendiren, siyaset yapan kişilere ihtiyacımız var” diyen Rahvancıoğlu, hükümetin ‘sin da gal’ yani dur bakalım ne olacak politikası izlediğini söyledi.

Rahvancıoğlu, “Türkiye’deki seçimler bitince oluşacak yeni dengelere göre pozisyon alacak olan, birdenbire laiklik, cumhuriyetçilik, Atatürk bayraklarını sallayan UBP yöneticilerini görebiliriz” dedi.

“Kıbrıs’ı tanıtacağını söyleyen Ersin Tatar aslında kendi kendini tanıttı” diyen Rahvancıoğlu, iki yıldır KKTC’yi tanıtma sürecinde Tatar’ın ne aşamada olduğunu sordu, süreci anlatmasını istedi, ‘tanıyacaksınız’ demekle olmayacağını, bunun bir prosedürler zinciri olduğunu belirtti.

“Üniversite için gelen her öğrenciden üniversitesi sorumlu olmalıdır”

Rahvancıoğlu, yabancı öğrenciler ve kontrolsüz nüfus artışıyla ilgili olarak, “Sorunu önce analiz etmemiz ve bundan fayda sağlayanların kimlerin olduğunu bilmemiz gerekir ki çözüm yoluna girebilelim” dedi.

Rahvancıoğlu, özel üniversite furyası olduğuna değinerek, çok iyi üniversiteler olsa da ‘apartman’ üniversiteleri de olduğunu belirtti.

Rahvancıoğlu, yabancı öğrencileri getirip, okulun ilk harcını alıp ardından hiçbir sorumluluk almayan bir çark olduğunu söyledi. “Bu ülkeye üniversite için gelen her öğrenciden üniversitesi sorumlu olmalıdır” diyen Rahvancıoğlu, “Öğrenci adı altında buraya gelenleri suçlamamak gerek, buna aracılık eden, içimizdeki turuva atlarını sorgulamamız gerek” ifadelerini kullandı.

Eğitim sektörünün, sektör olma niteliğinin tartışılması gerektiğine işaret eden Rahvancıoğlu, “Üniversitelere üniversite niteliği kazandıracak bir adım atmamız gerekiyor” dedi.

“Yabancı uyruklular hem ucuz işçi hem de tüketici olarak sömürülüyor”

İnsanlar adaya geldikten sonra kayıt dışı işçilik, yarı mafyatik iş ağları, hastanelerin bu süreci kaldırmaması gibi birçok sıkıntının çıktığını vurgulayan Rahvancıoğlu, bu kaotik durumdan sadece üniversitelerin kâr etmediğini, marketlerin, konut sektörlerinin, ithalatçıların, her kelle sayısını arttırmak üzerine kurulu olan sermayenin parçalarının da kâr ettiğini söyledi.

Gelen insanların niteliğinin bir önemi olmadığına, hem ucuz işçi hem de tüketici olarak sömürüldüklerine vurgu yapan Rahvancıoğlu, “Bu işten kâr sağlayanların kim olduğunu biliyoruz, zarar sağlayanların da biz olduğumuzu biliyoruz, bu mücadelenin hangi temelde verilmesi gerektiği de ortadadır” dedi.

Rahvancıoğlu, “Mücadele; önce sınır denetimi, üniversitelerin başta olmak üzere sermayenin getirdiği her bireyden sorumlu kılınması ve ürün satışı alanındaki devletin ekonomiye dahil olmasıyla kamucu bir şekilde sağlanması yönünde olmalıdır” dedi.

Rahvancıoğlu, kayıt dışı işçilikle ilgili olarak Bağımsızlık Yolu’nun, kayıt dışı çalışan işçileri gün ışığına çıkararak, işverene de ciddi anlamda cezalandıracak yaklaşımından bahsetti. Çözümün, bir işverenin yanında, kayıt dışı çalışan işçi yakalandığı anda o işçinin o işverene kaydının sağlanması ve bir yıl boyunca o işçiyi işten durduramaması, durdursa da dahi bir yıllık maaşını ve yatırımını yapmak zorunda olması yönünde olduğunu söyledi.

Cezalı duruma düşen işçilerin şikayetleri üzerine devletin yatırım yapılmadan işçinin çalıştırıldığını tespit edip, yatırımların tahsili için hiçbir şey yapmadığına değindi.

“Yabancı uyruklu kişileri getirenlerin bir fona para yatırması gerek”

Rahvancoğlu, ilkokul ve ortaokullardaki Türkçe bilmeyen öğrencilerle ilgili olarak, “Nüfus arttıran şirketlerin bu tarz durumları finanse etmesi gerek” dedi.

İş Yasası’nın İngilizcesi olmadığına ve Çalışma Dairesi’nde tercüman olmamasına da değinen Rahvancıoğlu, “Bu ülkede konuşulmayan dillerin konuşulabilmesi ve İş Yasası’nın İngilizceye çevrilmesi için yabancı uyruklu kişileri getirenlerin bir fona para yatırması ve bu paranın bunlar için kullanılması gerekiyor” dedi.

“Sanat özerk olmalıdır”

Bir toplumun sanattan koptuğu zaman her türlü değerinin gerilediğini söyleyen Rahvancıoğlu, “Önce ekonomiyi halledelim sonra kültür sanata bakarız diye bir şey yoktur” dedi.

90’lı yıllarda yanan devletin tiyatro binasının yerine halan daha yenisinin yapılmadığına değinen Rahvancıoğlu, “Bize tiyatroya sanata ne kadar önem verdiğinizi anlatmayın, bize tiyatro binası, sanat kompleksleri yapın” dedi.

Rahvancıoğlu, başta Yaşar Ersoy’un ve tiyatrocuların girişimleriyle hazırlanan Özerk Tiyatro Yasası’nın 90’lı yıllarda hazırlandığını ve Meclis’e gönderildiğini hatırlatarak, yasanın her şeyiyle hazır olduğunu belirtti.

Rahvancıoğlu yasanın; kültür sanatın ve sanatçının özerkliği, kendi kurumunda söz hakkı olması, sanatsal anlamda siyasetin sanatı belirlememesiyle ilgili bir yasa olduğunu söyledi ve derhal hayata geçmesi gerektiğini vurguladı.

“Sanatın, sanatçının özerkliği çok önemlidir” diyen Rahvancıoğlu, “Sanatçıya emir eri muamelesi yapamazsınız. Bu oyunu oyna, şu oyunu oynama diyemezsiniz”dedi.

“Halkımızın gönüllülük ve dayanışmayla sorunu yok, hükümetle var”

Maaşlarda kesinti meselesinin kökü kaynak sorunu olduğunu söyleyen Rahvancıoğlu, “Halkın, kesintinin depremle ilgili kullanılacağına inancı yok” dedi.

Sendikaların, odaların ve sermaye birliklerinin bu kesinti yapılacak olan miktarın yönetimi için özerk, hükümetin kontrolünde olmayan bir kurul istediklerine ancak konuyla ilgili hiçbir adım atılmadığına işaret eden Rahvancıoğlu, maaşlarından kesinti yapılmasını istemeyenlerin yazacağı dilekçeler noktasında; özellikle özel sektör çalışanları işverenin inisiyatifine bırakıldığını söyledi.

“Kaynak sorununa önerimiz, Servet Vergisi”

Rahvancıoğlu, “Kamusal yatırım için gerçekten kaynağa ihtiyaç var” dedi.

İhtiyacı gidermek için iç veya dış borçlanmaya karşı olduklarını söyleyen Rahvancıoğlu, çözümün “Servet Vergisi” olduğunu vurguladı.

“Hali hazırda geliri olan, bugüne kadar yaratmış olduğu birikimi çalışma yaşamına döndürmeyenlerden yüzde 2’lik bir servet vergisi kesilmelidir” diyen Rahvancıoğlu, var olan kesintilerin aşağıdan yukarıya yapıldığını, Servet Vergisi ise yukarıdan aşağıya geldiğini söyledi.

Programında sonunda Rahvancıoğlu “Sorunlarımız ortada, halk sorunlarımızın farkında. Bu sorunlardan fayda sağlayanlar var, oyunu bozmanın yolu örgütlenmekten geçiyor” ifadelerini kullandı.











Başa dön tuşu