Eda Kervanlı ve Münüse Ağagil hayallerindeki işi kurdu. Peki süreç nasıl ilerledi? AB hibe programlarından nasıl destek aldılar? Hepsi haberimizde…
Onlar İnovatif Girişimcilik programıyla hayallerindeki işe kurdu, siz de yapabilirsiniz!
Avrupa Birliği (AB) tarafından finanse edilen ve NI-CO tarafından yürütülen “AB İnovatif Girişimcilik” projesi kapsamında, uygulama ortaklarıyla birlikte yapılan “AB İşini Kur” programının panel ve network etkinliklerinin beşincisi geçtiğimiz günlerde düzenlendi.
“Tasarım ve İnovasyon: Başarı Hikayeleri” konulu etkinlikte, uygulama ortağı Kıbrıs Türk Ticaret Odası (KTTO) Kadın Girişimciler Konseyi ile gerçekleşti.
Akıllarındaki iş fikirlerinyle projeye başvuran ve şu an başarılı birer girişimci olarak işlerine devam eden Yüksek İç Mimar ve Beginn Manufacturing LTD Direktörü Eda Kervanlı ve Moda Tasarımcısı Münüse Ağagil, yaşadıkları süreci bu panelde anlattı.
Dolmacı: Konseyin amacı; kadını hayatın her alanında desteklemek
Panelin moderatörü Tüge Dolmacı aynı zamanda KTTO Kadın Girşimciler Konseyi üyesi. Panelin açılışında konuşan Dolmacı, konseyin amacının; kadını hayatın her alanında destekleyerek, iş dünyasındaki statüsünü ve bilincini ve üretkenliğini geliştirmek ve ülke ekonomisine katkı sağlamak için faaliyetlerde bulunmak ve bu faaliyetleri desteklemek olarak açıkladı ve bunun paydaşlarından birinin de kendileri olduğunu belirtti.
Dolmacı, “Kendi projelerimiz de var. Kapasite geliştirici eğitimler, iş geliştirici ücretsiz hizmetler gibi. Bizi sosyal medya hesaplarımızdan takip ederseniz projelerimizden haberdar olabilirsiniz” dedi ve sözü başarılı girişimcilerden Eda Kervanlı’ya bıraktı.
Kervanlı: Montaj yapacak usta dahi bulamıyorduk
Eda Kervanlı kendi hikayesini şöyle anlattı;
2020 yılına kadar hem kendi mesleğimi icra ettim hem de Lefke Avrupa Üniversitesi’nde (LAÜ) yarı zamanlı hocalık yaptım.
Pandemiyle birlikte LAÜ’deki görevimi bıraktım ve kendimi birden bire bir sanayici olarak buldum.
O dönem bir yurt projesinin iç mimarlık işini almıştım. Başka amaçlarla kullanılan bir binayı eğitimle ilişkili başka bir amaçla kullanılacak bir yere çevirmek keyifli bir işti ancak projeyi yaparken, bugün burada olmama sebep olan birçok talihsiz şey yaşadık.
Pandemi döneminin de getirisi olarak montaj yapacak usta dahi bulamıyorduk.
“Bir yatak bu kadar önemli olabilir miydi? Evet biz üretmezsek olabilirdi”
Ülkede birçok şeyi olduğu gibi şilte ve yatağı da ithal ediyorduk. Dolayısıyla yurt projesi için de epeyce şilte ve yatak ihtiyacı vardı ve şilteleri ithal etmek için sipariş verdik.
Gelen şiltelerde hata oldu, ölçülere uymadı ve bazaya oturmadı.
Dedik ki; şimdi yeniden sipariş vereceğiz ve süremiz de kalmadı. Okullar açılacak, öğrenciler gelecek ve baza var ama yatak yok.
Sözlerimizi tutamaz hale geldik, her şeyin ithal olması böyle sorunlar yaratıyordu. Günün sonunda işi teslim ettik ancak çok ciddi sıkıntılar yaşadık.
Bir yatak bu kadar önemli olabilir miydi? Evet biz üretmezsek olabilirdi.
“Hadi o zaman biz üretelim”
Yaşadığımız bu acı tecrübeden bir iş fikri çıktı ve ‘Neden şilteleri kendimiz üretmiyoruz ki?’ dedim.
‘Ne yapabilirim? Nasıl kaynak bulabilirim’ derken KOBİGEM’e başvurdum. O dönem açılan bir hibe programına denk geldim.
Bir kurumda iç mimar olarak çalışıyordum, aynı zamanda da LAÜ’de hocalık yapıyordum. Üstelik anneydim, çocuğum vardı ve eğitim saatleri uzundu.
Şunu anladım ki; İnsan gerçekten istediği zaman ‘yapamayacağım’ dediği her şeyi de yapar duruma geliyor.
Akşam 18.00’a kadar ders veriyordum. KOBİGEM eğitimcilerimiz de Ankara’dan geliyorlardı. Dersten çıkıp eğitime yetişemediğim anlar da oldu.
Günün sonunda çok iyi bir eğitim aldım ve birçok yetkili ve iş insanının olduğu juriye iş fikrimi anlatma zamanı geldiğinde; ‘Evet, ne yapacaksın?’ diye soruldu.
“Yatak üreten yok mu? Ne farkın olacak? Sana niye para verelim?”
“Yüksek iç mimarım, piyasaya ve pazara hakimim, yatak üreteceğim dedim” kendimden emin şekilde. Jurideki Türk Ekonomi Bankası Ülke Müdürü güldü ve ‘Yatak üreten yok mu? Sen neden üreteceksin? Ne farkın olacak? Sana niye para verelim?’ diye sordu.
Sonra bana; “Evraklarını topla, sana bir şans daha veriyorum. Gir düşün ve 4 saat sonra yeniden gel’ dedi.
Odadan çıktım ve saatlerce düşünmeye başladım. Önce Kıbrıs’ın ne kadar sıcaksa, kış aylarında da bir o kadar soğuk olduğunu düşündüm.
Meclesiğimi, yaptığım evleri, ısıtma ve soğutma sistemlerini düşündüm. Öğrencilik zamanlarında gazlı sobada yaktığım pijamamı düşündüm.
“Ben ısıtmalı yatak üreteceğim”
‘Isıtma sisteminde bir eksikliğimiz var, ben ısıtmalı yatak üreteceğim’ diyerek iş fikrimi oluşturdum. Juriye tekrar çıktım ve kabul aldım.
Sonra verilen destekle işe başladım. KOBİGEM iki sene boyunca beni takip etti, atölyeme geldi. Hem kontrol etti hem destek verdi.
Isıtmalı yatağı böylece ürettik. Sonra ürün çeşitliliğ için normal yataklar da ürettik. Önce 4 kalitede yataklar üreterek başladık, sonra bu sayıyı artırdık.
Yerli üretime güveni artırmak için farklı kampanyalar yaptım. İstenilen her ölçüde yatak yapabileceğimizi söyledim, sonra da eskiyen ve deforme olan yatakları alıp tekrar kullanılabilir hale getireceğimizi duyurdum.
Müşteriyi de ikna ettim. İşimizi büyüttük.
Münüse: İlk aklıma gelen anneannemin ipek kozalarıydı
1991 doğumlu Moda Tasarımcısı Münüse Ağagil ise hayallerinin gerçeğe nasıl dönüştüğünü şöyle anlattı;
Çocukluk hayalim olan moda tasarımı bölümünü İngiltere’de bitirdikten sonra 2015 yılında adaya döndüm.
Önce bir adaptasyon süreci geçirdim ve sonra adada olmayan bir sektör olan moda tasarımı ile ilgili ne yapabilirim diye düşündüm. İlk aklıma gelen anneannemin ipek kozalarıydı.
Anneannem 60 yıllık bir tecrübeyle bu işi yapıyordu. 2002 yılından bu yana Büyükhan’da bir dükkanımız vardı ancak ben çok işin içinde değildim.
Yurt dışındaki öğrendiklerimi burada nasıl uygulayabilirim diye çok bocaladım başlarda.
Moda tasarım zevkli olmasının yanı sıra çok zahmetli ve zor bir alan. Endstrü ve sanayisi olması lazım, donanımlı ekip lazım. Ama biz küçücük adada yaşıyoruz.
Adaya yönelik birkaç koleksiyon yaparak ilgi olacak mı diye bakmak istedim. Geleneksel el işini modernize etmek benim inovasyonum oldu, el işi sanatını takı ve aksesuara dönüştürdüm.
Hammaddemiz ipek, yıllardır kendimiz üretiyoruz, annem, anneannem ve ben, ipek böceklerini üretiyoruz.
Kozalardan elde ettiğimiz ürünleri daha fazla tablolarda kullanıyoruz, onların yetmediği yerlerde de temin etmek zorunda kalıyoruz yurt dışından.
Ben de ‘Neden biz keserek motif haline getiriyoruz? Daha minimal ve sadeleştirilmiş halde neden kullanmayalım’ dedim ve renklendirebileceğimize karar verdim.
Önceden de tablolar içinde renklendiriliyordu ama daha parlak renkler kullanılıyordu. İlk anda renkle, sonra kozayı bütün kullanmak ve birço kozayı birleştirerek kolyeler yapmaya başladım.
Bununla müşteri portfoylü de değişmeye başladı. İşimiz daha çok turistlere yöneliktir. Sıfırdan yetiştirilip öldürülmeden kullanılması ve modern hale getirilmesi de ilgi çekiyor.